30 Temmuz 2012 Pazartesi

BİLİNÇ VE BİLİNÇ ALTI, YANINDA BİZ İNSANLAR....

Sen ve ben, birlikte hepimiz ne kadar irade sahibi olduğumuzu ve her şeyin elimizde olduğunu düşünüyor olabiliriz. Aklımıza esen ne varsa yapabileceğimizi sanıyor da olabiliriz. Ama bizi biz yapan iki şeyden hangisi daha güçlü önce onu bilmeliyiz. 

Bilincimiz mi daha güçlü, yoksa bilinçaltımız mı?

Günlük aklımızla ve irademizle yapabileceğimiz bir çok şeyi yapamadığımızı gördüğümüzde kendimize olan güvenimizi, inancımızı kaybedebiliriz. Belki de hiç bir zaman yapamayacağımıza inanmaya başlarız.

Kilo vermek, alkol alımını durdurmak, sigara içmeyi bırakmak, daha az yemek, aldığımız kararların arkasında durabilmek, spor yapmaya başlamayı istemek ama bir türlü başlayamamak gibi bir sürü şey....

Doğduğumuz andan itibaren şekillenmeye başlayan bilinçaltımız adete bizi hiç görünmeden yöneten ve her işi çekip çeviren bir güç gibidir. Biz hiç farkına bile varmadan bizimle ilgili kararları alıp uygulamakta olduğunun farkına bile varamaz insan... Hele bu konulara kafa yormuyorsa tam uykuda olduğu kesindir diyebiliriz.

Bilinçli zihninizi 2 birim kullandığını sanıyorsanız karşısında 4 birim bilinçaltı gücün olduğunun farkına varın lütfen. Yani 2/6 Bilinç, 4/6 Bilinçaltı yönetiyor hayatınızı demektir bu.

Hayatınızı devam ettiriyor iken, otomatik olarak yapmakta olduklarınızı, her durum karşısında ne tür otomatik tepkiler verdiğinizi, kime nasıl davrandığınızı, kimler için nasıl düşünce kalıplarına sahip olduğunuzu izleyin lütfen.

Bilinçli hareket ettiğiniz zamanlarda aldığınız kararları ya da önemli öğütler veren bir kitabı okurken edindiğiniz düsturları devam eden yaşamınız içinde nasıl olup da uygulayamadığınızı ve bu güçten mahrum olduğunuzu hissettiğiniz zaman dilimlerini not alın kenara bir yerlere.

Sonra da bilinçaltınızı yeniden şekillendirecek içsel konuşmalarınızı yapmaya başlayın azar azar. Sizi yeniden şekillendirip dönüştürecek imajları yaratın hayalinizde ve bunları hayata geçirmeye başlayın elinizden geldiği kadar.

Eğer bir rahatsızlığınız, ya da hastalığınız var ise onun iyileşmeye başladığını, vücudunuzun kendini yenilediğini, yaraların iyileştiğini, kist, tümör vb. oluşumların azar azar yok olduğunu ve normale döndüğünü hissedin ve size bu uygulamalarınızda doğal bir desteğin zaten sağlandığını bilerek işe koyulun. Bu sizin için doğal bir yöntem haline geliyor olsun her alanda... Tabii ki Doktorunuzla irtibatı hiç kaybetmeden ve yardım almaya devam ederek, destekleyici bir yöntem olarak kullanın doğal yeteneklerinizi....

Hiç bıkmadan, sevgiyle ve zorunluluk hissetmeden, içinizden gelerek yapabildiğiniz kadar yapın ve sonuçlarına göz atın en sonunda...

Neler olduğuna belki de inanamayacaksınız ve o zaman aslında ne kadar önemli ve değerli bir varlık olduğunuzu bir kez daha anlayacaksınız....

29 Temmuz 2012 Pazar

ŞİMDİ OYUN BAŞLIYOR...

Kendimize şu sorulmayan soruları sorduğumuzda mucizeler gerçekleşecek; 


''-BURADA, HAYATIN/BÜTÜNÜN HAYRINA HİZMET EDECEK NE YAPABİLİRİM?

  -BURADA, HAYATIN EN DERİN AMACINA HİZMET EDECEK NE YAPABİLİRİM?'' 


Bizi aydınlanmaya, yükselişe götürecek anahtarlar elimizde sanki... Bu anahtarlar; kendi farkındalığımızın, seçimler yapma yeteneğimizin gücüyle ve Titreşim ve Rezonans Yasası yoluyla elde edilir. Bu Yasaya göre; 


''SİZ HER NEYLE REZONANSA GİRERSENİZ, O SİZE GÖSTERİLİR'' 


Eğer, bilincimiz en yüksek olanla rezonansa girerse, biz Hayatı yüce ve semavi bir biçimde deneyimleriz. Ama, eğer biz Hayatı hırs, sınırlı farkındalık ve kavga-çatışma-korku titreşimiyle deneyimlersek o zaman bu hayatta kendi cehennemimizi yaratmış oluruz. Adeta bir cehennemde yaşamaya başlarız. 


Bütün bu alanlar ve alemler aynı anda mevcuttur. Her an bizim tarafımızdan aktive edilebilirlr. Aslına bakarsak onlar bizim hayatımızın her anında bizim tarafımızdan aktive zaten ediliyorlar. 


Şimdi birlikte düşünelim ve karar verelim. Biz neyi aktive edeceğiz? 
''Cennetin Krallığına mı gireceğiz, Cehennemin ateşinde mi yanacağız'' 
Seçim her birimizin önünde duruyor... 


Şimdi oyun başlıyor, rastgele dostlar... Haydi başlayalım... 


Sevgiler...

MATRİX ENERGETİCS HAYATA HİZMET EDEN BİR ENSTRÜMAN...


Yaşadığımız değişken-göreceli evrenimizde hiçbir şey mutlak ya da bağlayıcı değil. Mutlak ve değişmez olan tek şey bizim bilincimizin en derin ve hareketsiz Merkezidir. 

Biz kendimizi Hayatın Tekamülüne, Hayatın ve Bilincin Gelişimine uyumlamaya başladığımızda hayal bile edemeyeceğimiz şekilde yükselmeye başlarız. ''Hayata Hizmet Ederek'' yaşadığımızda önümüzde fırsatlar açılmaya başlar ve kaderimiz değişmeye başlar. 

Niye böyle oluyor? Çünkü biz sadece etten-kemikten-kandan oluşmuyoruz. Bizim etrafımızda Kadim Uygarlıkların ve belki de bizlerin ilkel diye nitelendirdiği uygarlıkların da bildiği şekliyle yumurta gibi oval ve parlayan bir ışık alanı ile çevriliyiz. Bu manyetik alan sürekli titreşiyor. 

Biz aslında Işık, Bilgi ve Rezonanstan oluşan varlıklarız. Bu dünyada ruhsal hayatı arayan-isteyen (aslında zaten Ruhsal Varlık olarak) İnsanlığı deneyimleyen Ruhlarız. Sürekli titreşim halindeyiz. İşte ''Hayata Hizmet Etmek'' bu titreşimi yükselten bir unsur. Bu titreşim her şeyi aniden değiştirecek kadar güçlü. 

Bu titreşimle Geçmiş değiştirilebilir ve Gelecek hayal bile edemeyeceğimiz fırsatlarla önümüzde uzanır.

MATRİX ENERGETİCS-MATRİX ENERJİSİ MUTLULUK VERİYOR...

Annemin ikamet ettiği bir bölgedeki camiye ara sıra giderim. Annem bir ara camideki görevlinin belinden rahatsız olduğunu ve yardım almak istediğini söyledi ve ben de yardım olması için görevliyi ziyaret ettim. 

Görevli; belindeki rahatsızlığın Doktor yardımı alarak iyileştiğini söyledi ama yaşamı ile ilgili ufak tefek şikayetleri olduğunu söyleyerek yardım almayı istediğini yineledi. Uygun bir ortamda 15-20 dakika gibi bir süre içinde kısa bir seans yaptık ve burada hem deneyimledi hem de kendisi ile ilgili bazı gerçekleri benim ağzımdan da dinledi. O anda bile çok rahatladığını ve adeta üzerinden bir yükün kalktığını ifade etti. Telefonlarımızı alıp vererek vedalaştık..

Geçenlerde Annemi ziyaret için gittiğim Cuma günü yine camiye uğradım ve görevli ile görüşme fırsatı buldum. Beni görür görmez yüzünde bir gülümseme belirdi, daha ben sormadan anlatmaya başladı. ''O gün yaptığımız kısa çalışmanın gerçekten çok faydalı olduğunu ve o günden bu yana kendini gayet rahat hissettiğini'' ifade etti. Bir taraftan da sürekli ''Bak, mübalağa etmiyorum, hakikaten çok faydalı oldu'' diyordu ve ekliyordu 
''Olur da yine ihtiyaç hissedersem gene yapabiliriz değil mi?''

''Tabii ki her zaman'' deyip bu güzel sözleriyle bana verdiği sevinç ve sevgiyi kucaklayarak mutlu ve huzurlu bir şekilde vedalaştık...



Matrix Enerjisi mutluluk veriyor, alana da aracılık edene de.


Ne güzel !

26 Temmuz 2012 Perşembe

TATİL GÜZELDİR DOSTLAR VE ÇOK FAYDALIDIR ...

Evet Bedenimizden bahsedince ''Deniz''den bahsetmek kaçınılmaz oluyor tabii ki...

Bir Dostumuzu Denizde dostlarıyla birlikte keyif yaparken gördüm az önce (Facebook'ta) ve imrendim doğrusu... Buradan onlara da selam olsun... !

Deniz bedenimizin yaratıldığı ilk maddelerden birisi ve belki de en önemlilerinden... Düşününce özünden geldiğin şeyin içinde keyif yaptığını ve tepedeki enerji kaynağımız Güneş ile birlikte paylaştığında cildinde bu keyfi ve tekrar dönüp sahildeki kumlarla oynayarak uzandığında üzerine ve misss gibi Deniz ve Çam kokuları ile bezenmiş Hava'yı ciğerlerine çektiğinde; neler olur neler...

Bu defa tersten bir çalışma başlar ve Bedenin içinde bulunduğu mekan ve ortam; Zihin, Duygular ve Ruh üzerinde olumlu etkiler ve rahatlama yaratır. Daha rahat affeder, bağışlar, çatışmaları çözebilir durumları kazanırız içimizde... 

Kaslarımız, boynumuz, bütün bedenimiz relaks, gevşemiş bir hal alır ve ardından derin bir uykuya dalarız hiç fark etmeden ve bir meditasyonun içinde buluruz kendimizi sahilde çalan hoş müziklerin hengamesinde...

Tatil güzeldir Dostlar ve çok faydalıdır...

BEDENİMİZ BİLİNCİMİZİN BİR GÖSTERGESİDİR...

Bedenimiz bilincimizin bir göstergesidir. Bedenimizde meydana gelen oluşumların köklerini bilincimizde bulabiliriz. 

Eğer bilincimizde; karışıklık, öfke, nefret, kıskançlık, aşırı bağlanma ve bırakamama, çatışma ya da çatışmalardan kaçış vb. bir sürü oluşumlara sahipsek bunların belirtilerini bedenimizde görmeye başlamamız kaçınılmazdır. 

Özellikle bilincimizde halledemediğimiz ve belki de kaçmaya çalıştığımız problemlerin zaman içerisinde bedenimizde oluşum olarak kendini gösterdiğini görebiliriz. 

Bu nedenle aklımızda, zihnimizde, hafızamızda ve bilinç alanlarımızda tuttuğumuz, yaşattığımız ya da kaçtığımız, halledemediğimiz şeylerin farkına vararak gerekli temizlik ve boşaltımları yapmak ve yerine bizim için daha faydalı olacağını düşündüğümüz yenilerini koymak bize fayda getirecektir...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

ZORLUKLAR VE ŞÜKRAN OKULU...

Bir bilsen neler geçti başımdan,
Her bir zorluk yok etmeye çalıştı beni sandım ve korktum,
Aştıkça rüzgarlarla azgınlaşan dalgaların güçlü yıkıcılığını,
Yelkenlerimi yeniden ılık rüzgarlarla doldurdum,
Her defasında güçlendi kollarım, bacaklarım biraz daha,
Ve arttığını gördüm olacakları hissetme, çare bulma yetimin,
Büyüdükçe büyüdüm mücadelemin içinde her gün, yeniden,
Aşkla şükrettim mazimde dert diyerek yandıklarıma,
Birer birer teşekkür ettim zorluklarla gelen Hocalarıma,
Güvenli limanlarımda kalsaydım dalgalı denizden korkarak,
Açmasaydım yelkenlerimi yırtıcı rüzgarların delici soluğuna,
Belki de hala güçsüz, kırılgan ve küskün bir çocuk olarak kalacaktım,
Kemale varmış yaşım ve ağarmış saçlarımla....

HİÇ BEKLEMEDİĞİN ANDA GELİR BEKLENEN..

Hiç beklemediğin bir anda, çok severek yaptığın bir şeyin içinde, hiç umamayacağın kadar bir güzelliği yaşadığında, hani hep beklersin ya o güzelliklerin tekrarlanmasını, kapatarak gözlerini tekrar tekrar düşlerinde görmeye çalışırsın yeniden. Ama zorladıkça da sana gelmediğini görürsün tekrardan. Üzülürsün ve kırılırsın hatta kendine olan güvenini bile kaybedebilirsin ve hep anlatacağın bir hikaye olarak kalır, geçmişinde yaşanan bir mucize gibi.

Halbuki hiç zorlamadan kendini ve bir beklenti içine de girmeden, sevdiğin her neyse, yapmaya devam ettiğinde kendiliğinden geldiğini görürsün içten içe beklediğin şeyin.

Sadece istemek ve çalışarak beklemek yetmez çoğu zaman. Zorlayarak sun'i yapışların da etkisinin olmadığını görürsün her defasında. O zaman yapman gereken şeyin ne olduğunu düşünürsün içinden.

Belki de hiç düşünmemen gereklidir tam o anda. Akışa bırakarak kendini, yapmaktan keyif aldığın şeyin sihirinde kaybolmalıdır 'ben' dediğin ve çok önemsediğin 'sen'. Ve senden daha büyük bir şeyin, sendeki sen'den daha büyük olan bir 'ben' ile buluşmasına şahit olmalısın aklın sınırlarını aşarak.

Özgürlüğün zirvelerinde dolaşmalı ve zirvelerin dondurucu ama bir o kadar saflaştırıcı yollarında yürümelisin 'seni' ve 'beni' bir kenara bırakarak. Hiçliğin içinde eriyip, kaybolarak gerçekten var olmanın keyfine bulaşmalısın...

BİR RAMAZAN AYI DAHA ŞİFALARIYLA GELDİ...

Sevgi ile dolu bir Ramazan Ayı daha geldi bizlere, armağanlarıyla; huzur, sakinlik, bolluk, bereket ve neş'e ile birlikte geldi kalplerimize, evlerimize ve ibadethanelerimize...

Bir Ramazan Ayına daha ulaşmanın mutluluğunu yaşayarak, hepinizin mübarek Ramazan Ayını içten dileklerimle kutluyorum.

Bu mübarek günlerde her şey gönlünüzce olsun, kalbinizde sevgi ve merhamet, evlerinizde huzur ve bereket, iş yerinizde barış ve bolluk artarak büyüsün her gün yeniden...

Ve ardından her günümüz aynı güzelliklerle şifalansın defalarca... Yaşadığımız her an bayram sevinci katsın ruhumuzun derinliklerine, şükürler ederken Yüce Yaradan'a ... 

Sevgiyle kalın,

SEN, SADECE SANDIĞIN ŞEYLER DEĞİLSİN...

Geçmişinde yaşadığın her ne ise onunla özdeşleşmekten ve kendini onlarla tanımlamaktan vazgeçmek zamanı geldi. 

Şimdi bu anda, geçmişte kalanları düşünmeden tam da şu anda ne kadar saf, temiz ve pırıl pırıl bir ışıkla parladığını görmenin vakti geldi... 

İçinden dışına yayılan ışığa odaklanarak arındığını ve yaratılışla bir bütün olduğunu bilmenin vakti şimdi...

Senden yayılan ışıkların yarattığı sevgi sarhoşluğunu etrafındakilerle paylaşmanın vakti tam da şu an...

HER ŞEY SENDEN KAYNAKLANMAZ, AMA...?

Yaşamın içinde bazen tökezlemek, sağa sola sallanmak, bir yerlere ya da bir şeylere çarpmaktan son anda kurtulmak, ileri gitmeye çalışırken bazen zorlanmak, aşırı efor sarf etmek zorunda kalmak sadece senden kaynaklanmaz çoğu zaman. 

Hangi mekan ve ortamda olduğunu ve ortamın hareketlerini ve sana olan etkilerini de dikkate alarak gerekli önlemleri almaya başlarsan, zamanla her şeyin yoluna girdiğini görebilirsin...

17 Temmuz 2012 Salı

İYİLEŞMEYE İNANMAK MI GEÇMİŞE BAĞLANMAK MI?

Her gün yeniden biraz daha iyileştiğini, daha iyiye gidebilecek güce sahip olduğuna inanmak zor geliyor değil mi? 

Vücudunun seni iyileştirmek için senin önce buna gönülden ikna olmanı ve hatta iman etmeni bekliyor. Ama sen ona olan inancını kaybettiysen o ne yapabilir ki? Önce patron inanmalı ki sonra ona yardımcı ve hatta hizmet edenler inansınlar... 

Bırak geçmişte yaşadığın sıkıntıları defalarca anlatmayı artık. Meydana gelen olumlu değişimlere güç verecek imanı arttır içinde ve onun da içine neşe-yaşam sevinci kat biraz.

Bak o zaman neler olacak her gün; biraz daha yenilenirken, gözlerindeki ışığın gücü artarken ve yaşam içine keyifle dolarken... Karanlıkların hükmü kalmayacak ruhunda ve bedeninde... Yeniden çocukluk günlerindeki yaşama zevkini kazandığını görecek ve gülümseyeceksin saf bir bakışla hayata ve dostlarına...

OLUMLUYA YOL VERMEK VE YOLDAN ÇEKİLMEK ZOR MU ...?

Hayatında meydana gelen olumlu değişim ve dönüşümlere, şifalanmalara ve çözümlere yardımcı olmak, onların gelişmesine, seni iyileştirmelerine izin vermek mi ? Yoksa geçmişten gelen ve kişiliğine eklediğini sandığın acılarından, hastalıklardan ve sorunlardan her gün bıkmadan defalarca bahsetmek ya da onlarla yaşadığın anıları başkalarına ballandıra ballandıra anlatarak onlara enerjinden aktarmak mı daha kolay geliyor sana?

Bir kaç saat önce 20 yıldan bu yana başaramadığın bir durumu kotardığın halde, şimdi hala hastalığınla ya da bozukluklarla ilgili anları anlatmak sana ne kazandırıyor?

Şimdi yaşamanın keyfini kendine ve etrafındaki insanlara yaşatmak dururken hala neden inanamıyorsun başına gelen bu güzelliklere, neden gülmüyor gözlerinin içi, neden sevinçle bakamıyorsun Dünya'ya yeniden?

Yoksa unuttun mu bunları...? Hatırlamak o kadar da güç mü senin için..? Kim öğretti böyle yaşamaya çalışmayı sana...? Yoksa bunları öğrenmek sana daha kolay geliyor da, neşelenmek, keyif almak, hayatını neşe içinde yaşamak daha mı zor geliyor?

16 Temmuz 2012 Pazartesi

MATRİX ENERGETİCS/MATRİX ENERJİSİ YAŞAMADAN ANLAŞILAMAZ...

Bugünlerde ihtiyacı olan herkese her yerde Matrix Energetics çalışmaları yapıyorum. 


Daha önce çalışma alanlar yakın oldukları insanlara anlatıyorlar ''Mutlaka böyle bir çalışmayla tanışmalısın, anlatılır gibi değil, başkası anlatsa asla inanmazdım, ama yaşamak çok farklı, inanılmaz bir tecrübe, insanın bütün referansları değişiyor vallahi'' laflarını duyan geliyor desek yalan olmaz. 


Ama çalışmadan sonra hak veriyorlar Dostlarına ve ''Gerçekten anlattıkları kadar varmış, ben hiç böyle tahmin etmiyordum, bu kadar güçlü ve etkileyici bir enerji ile hiç karşılaşmamıştım, anlata anlata bitiremediği kadar varmış, vallahi gelmeden önce bu kadar olduğuna inanmamıştım...'' diye sürdürüyorlar konuşmalarını... 


Bunu diyenlerden birisi şu anda arka odada yatıyor ve uyuyor. Öyle rahatladı ve uykusu geldi ki, eşine telefonda 'arabayı kullanamayacağım, ben uyuyacağım, gel beni al' diyerek içeri girdi ve uyudu... 


Ben bu yazıyı yazarken eşinin gelmesini de bekliyoruz... 


Anlayın artık...!

MATRİX ENERJİSİ ŞİFALANDIRIYOR...

Daha önce çalışma yaptığımız bir dostumuz geldi, çok sevinçli idi, çünkü tiroid ve rahim-yumurtalık bölgelerindeki tüm rahatsızlıklar geçmişti. Doktor kontrolünden geçerek gelmişti, kolunda hala iğne izleri vardı. Doktor tüm rahatsızlıklarının tamamen geçmiş olduğunu müjdelemiş, yeni doğmuş bir bebek kadar tertemiz olduğunu ifade etmişti. 


Bunu duyunca tüm yorgunluğum geçti, sanki büyük bir armağan almış gibi oldum... Ayrıca evindeki güzel gelişmeler de cabası...

MATRİX ENERJİSİ İLE BEBEK GİBİ UYUMAYA BAŞLADI...

İzmir'deydim 2 günlüğüne ve çalışmalar yaptım ilk defa İzmir'de. 

Bir Dostumuz; 1995'ten bu yana belindeki bir rahatsızlık nedeniyle bacağına vuran ağrıdan dolayı ayaklarını uzatarak sırt üstü yatamıyordu. Sadece yana yarım pozisyonda yatmaya çalışıyordu ağrılardan korkarak. 

Aldığı yardımlar da işe yaramamıştı anlaşılan. 


Çalışmalarımızın sonunda; belki en az yarım saat sırt üstü ve yüz üstü yattı ayaklarını özgürce uzatarak.  Ben kalk demesem hala yatıyor olacaktı orada sevinçle... 


Bu bana da büyük bir sevinç kaynağı oldu. Aldım hediyemi kalbimin içine sevgiyle... 

Omurgasında hissettiği hareketlenmeler ve düzelmeler de onun sevinç ve heyecan kaynağı oldu. Omurgasında eğilme ve skolyoz olduğunu söylemişti... Göreceğiz neler olmuş...



1 Hafta sonra arayarak teşekkür etti, bebekler gibi uyuyorum diye çok sevinçliydi...


Ben de öyle...

MATRİX ENERJİSİ GERÇEKTEN ŞİFALANDIRIYOR...

Geçtiğimiz günlerde bir Dostumuz ile çalışma yaptık. Yaklaşık 20 yıldır devam eden denge ve ayakta duramama problemi var idi. Gerçekten de iki kişi iki kolundan tutmadan ayakta kesinlikle duramıyordu. 


Daha ilk seansın sonunda kendi başına yardım almadan ayakta durmaya başladı ve hatta yürümeyi de başardı. Şimdi artık yanındaki insanlara tutunmadan yavaş yavaş yürüme denemelerine başladı. 


Sol dizideki tutukluğun da açılmaya başladığını anlattı bugün... O da biz de çok sevinçliyiz... 


Teşekkürler, hem de çok fazla....!

KİM BOZAR, KİMİ BOZAR, KİM DÜZELTİR...?

Hayat dediğimiz, yaşam olarak adlandırdığımız içinde yaşadığımız bu olgu bize ne verir bizden neleri alır?

Biz bu olguya neler katar, nelerinden faydalanır, nelerini bozarız?

Biz mi bozarız yoksa o zaten bozuktur da bizi mi bozar? Yoksa biz onu bozmaya çalışırken kendimizi de bozarak yeni bozukluklara potansiyel mi hazırlarız...? Eğer biz bozuyorsak bizim bozduklarımız da başkalarını mı bozar?

Pekiyi de o zaman bu bozuklukları kim düzeltir? Bozanlar mı, bozulanlar mı, sağlam kalanlar mı? 

Ya da bizim bilmediğimiz tamirciler mi var?

AŞIRI BAĞLANMAZSAN İYİ OLUR...

Geçmişte hayatına giren insanlar mutlaka olmuştur. Belki de uzun zamanlar geçirdiğin, hatırasını hala yaşattığın ve yalnız kaldığında aklından atamadığın anıları yaşadığın insan ya da insanlar. 

Onlara aşırı bağlanıp kalmaktan vazgeçmelisin... 

Unutma ki hayat dediğimiz bu değerli anlar, bir mektep gibi bize öğretiyor... 

Hayatına giren insanların sana ne öğretmeye çalıştığını sana sende neyi gösterdiğini, neleri hayatına katıp neleri senden aldığını iyi düşün ve asla pişman olma yaşadıkların için. Sadece teşekkür et sana öğrettikleri için ve affet onları senden aldığını sandığın şeyler için.

Hiç kimse senden bir şey alamaz, aslında en büyük hatayı kendi ruhlarına yapar onlar sana yaptıkları her haksızlık için...

Sen de kendi ruhuna yaptığın hataları düşün ve kendini affederek başla affetmeye, ardından diğerleri gelecek aklına ve her af edişte rahatlayıp, hafiflediğini hissedeceksin ve tabii ki iyileşeceksin...

O zaman yeni öğretmenlerin geldiğini göreceksin hayatına, çünkü her boşalan alan mutlaka doldurulur...

Bunu zaten biliyordun değil mi?

SEN YÜCE KAYNAKLARDAN BESLENECEK POTANSİYELE SAHİPSİN...

Geçmişte yaşadığın herhangi bir şey için ya da yaptığın hata ya da hatalar için asla suçluluk duyma kardeşim... Ama yaptığın her hatadan bir ders çıkart ki aynı hatayı tekrarlamayasın...

Sadece üzülmek, kendini suçlamak, ahlar vahlar içinde yaşamını sürdürmek hayata ne katacak onu düşündün mü? Ya da başka bir deyişle senden neleri alıp götürecek? Geçmişin karanlık vadilerinde yolunu kaybedecek, güneşin ışığından uzaklaşacak, kim bilir belki de, enerjini ve sağlığını kaybedeceksin... Ve tekrardan üzüleceksin. Kısır bir döngünün içinde kaybolmaktan vazgeç artık...

Ama aklını, iradeni ve gücünü kullanmaktan asla vazgeçme, en önemlisi de; iç sesini dinlemeyi hiç bir zaman unutma. O hep yanı başında ve sana doğruları anlatır. Eğer onu duymayı becerebilirsen en büyük yardımcın olur.

Sen sadece okuyarak öğrenen bir varlık değilsin, çok daha yüce kaynaklardan beslenen bir varlığın potansiyeline sahipsin.

HER SÖZE HEMEN İMAN ETME...

Sana söylenen her söze hemen inanman gerekmez, hele ki bu söz senin hayatını etkileyecek bir tonda ve sana göre çok önemli bir merciden ya da bu mercinin içinde yer alan bir görevliden gelse bile. 


Unutma ki her merci ya da kişi kendi bakış açısından ya da kendi bilincinin sınırları kadar bir algıyla sana seslenir. Sana söylenen bu sözün, hele de senin hayatını olumsuz yönde gelişmesine önayak olacak bir söz ise, ona inanmadan önce lütfen iyi düşün ve kararını ondan sonra ver. Asla körü körüne inanma! Çünkü bilmen gereken en önemli şey ''Sen hayatında neye inanırsan ya da iman edersen onu yaratabilecek güce sahip bir varlıksın''


Korkarım ki inandığın bu şeyi ömrünün geri kalanında yaratacaksın. Bu yüzden sana söylenen bu potansiyelin meydana gelip gelmeyeceğine senin karar vereceğini bilerek, inandığın ya da iman edeceğin şeyler hakkında araştırmalar yap, tefekkür et, araştır ve gerekirse önlemler al, her şeyden önemlisi de hayatına neşe, sevinç, eğlence ve hoşgörü kat. Atasözlerini de unutma, demişler ya ''Üzüm üzüme baka baka kararır''.

Sen gel şimdi güllere bak ve pembeleşerek şifalan ve güzel kokular yay etrafına, yanında olan her şeye de sendeki bu rahiyayı kat, sevgiyle...

EN İYİSİNİ SEN BİLİRSİN...

Hayatın ile ilgili sorumlulukları aldın mı? Yoksa çeşitli sorunların doğmasından korkarak, sorumluluk almaktan kaçtın mı? 

Sana yapılan haksızlığa boyun eğip, haklarını kullanmaktan vazgeçerek içindeki kırgınlıkla yola devam ederken; herkese, sana bunları yapanları ve yapılanları anlatırken keyif aldın mı? 

Affedebildin mi? Yoksa affetmemek için kendine argümanlar mı yarattın?. 

Affedilmeyenlerin bundan haberi var mı? Affedememek (hatta affetmemeye direnmek) yoluna giderek farkında olmadan taşıdığın duygusal yüklerin ve kendine verdiğin (fiziksel, duygusal ve hatta ruhsal) zararlardan senin haberin var mı?

Bütün bunları hiç düşündün mü? Bundan sonra düşünecek misin? Yoksa yine eskisi gibi devam edecek misin?

En iyisini sen bilirsin... Ne dersin?

OYUN SENİ DE BÜYÜTECEKTİR BİR ÇOCUK GİBİ...

Kendini aşırı ciddiye alma Dostum, Sen tabii ki çok önemlisin, yaşamın en değerli varlıklarındansın ama yarattığın ve inandığın bir illüzyonun esiri olmaya devam ettiğin zaman, bilmeden en büyük kötülüğü yine kendine Sen, evet Sen yapabilecek güce de sahipsin. 


Farkına var bu oyunun ve alçak gönüllü ol, kibiri bırak bir kenara yavaş yavaş... Unutma kibirli olanlar aslında hayatın en büyük fırsatlarını kaçıranlardır. Kalender ve alçak gönüllü olanlar aslında hayatın taa derinliklerine gidebilecek kadar güçlü olanlardır. Gerçekten cesur olanlardır onlar. Oyunu bilerek, oyunun hakkını vererek oynamayı öğrenenlerdir yavaşca... 


Oyuna aldananlar ise oyunun büyüsüne kapılmış, kendini unutmuş, dertlerin en derininde soluksuz kalmış sanabilir kendini... 


Mühim olan oyun içindeki oyunu oynayabilecek kadar keyif alabilmektir oyundan. Bir çocuk gibi oyunun hoş yanlarını görerek ve hissederek... O vakit oynanan oyun seni geliştirip büyütecektir...

4 Temmuz 2012 Çarşamba

ŞİFALANMAK YENİDEN AKIŞKAN HALE GELEBİLMEKTİR...

Yapılan her çalışma bir birinden farklı oluyordu. İlk zamanlar anlamakta zorlanmıştım. Bu fark nereden geliyordu acaba? Benden mi kaynaklanıyor, yoksa benim anlayamadığım farklı bir nedeni mi var acaba? diye düşünüyordum içimden çoğu kez.

Bir çalışmada coşup giderken, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmaksızın, adeta çalışmaya katılan herkesin sarhoşcasına kendinden geçtiği, sevginin derinden hissedildiği ve gözyaşlarının aktığı anlar yaşanırken, diğer bir çalışma; sakin, daha ağır başlı ve sessiz geçebiliyordu. Neden böyle oluyordu...? 

Unutmamalıyız ki her enerji ile yapılan çalışmada 3 taraf var. Asıl olan tabiidir ki enerjinin kendisi, şifanın geldiği Kaynak'tır. İkinci taraf şifaya aracılık eden Pratisyen/Uygulayıcı olacaktır ve üçüncü taraf ta tabii ki şifayı alan veya kabul eden kişi olacaktır. 

Uygulayıcının o anki hali, durumu, bilinç seviyesi, algısının açıklığı, olaylara bakış tarzı şifa çalışmasını etkilemektedir. Bu kesin bir gerçektir. Ancak en önemli faktör genellikle şifayı alan kişinin çalışmaya kendini açması, şifayı kabulleniş seviyesi ve şifaya kendini bırakabilmesidir. 

Gerçek şifacı kimdir? sorusunun cevabı da burada ortaya çıkmaktadır. Bütün yazılı kaynaklarda bu açıkça belirtilmekle birlikte özellikle şifanın içindeyken bu durumu yaşamak çok farklı bir hissiyattır. 

Bana göre 'şifalanmak' sanki yeniden 'akışkan' hale gelebilmektir. Hayatın içinde; çocukluğundan (hatta annesinin karnında) itibaren yaşadığı bir sürü deneyimlerin, konulan kuralların ve çoğu zaman bir sürü zanlarla oluşturulan yaşam kalıplarının ve şablonlarının etkisi altında ezilen insan dediğimiz varlık, katılaşmakta, enerji akışını yavaşlatmakta ve çoğu kez bir çok alanlarda blokajlar yaratarak 'yaşamın akışkanlığına' adeta ket vurmaya çalışmaktadır. Yaşam bir yandan akıp giderken belki de çoğu kez farkına bile varmadan kendi içinde bilmeden akışkanlığını durdurmakta, hayata ters açılardan yaklaşarak 'enerjisini boşa' harcamaktadır. 

Minik bir enerji seansında bile bunu hissedebilmek mümkün iken hayatın içinde bunun etkileri çok daha fazla olabilmektedir. Ama işin daha acı olan yanı; bu durumu kendi içinde yaratan insanın bu durumun farkına bile varamadan kendi yarattığı yaşam hapishanesinde, kendi koyduğu kuralların içinde boğulmakta olduğunu anlayamamasıdır.

Özellikle şifaya kendini bırakabilen, alçak gönüllü bir şekilde kabul gösteren ve de şifayı gerçekten arzulayan kişilerle çalışmalar bir su misali akıp geçerken, bir çok şeyi bildiğini sanarak çalışmaya aslında inanmayan, zorla getirilmiş ya da mantığının ve şüpheci zihninin olumsuz kalıplarını bir yana bırakamayan dostlar ulaşılması beklenen derinliğe varmakta zorlanmaktadırlar.

3 Temmuz 2012 Salı

YAŞAM BİR ARMAĞANDIR BİLENE...

''Yaşam'' sana, bana, bitkilere, hayvanlara belki de yaratılmış olan ve yer yüzünde var olan her şeye, herkese yani tüm varlıklara verilmiş olan en büyük armağandır. Ama farkına varabilmek gerekir yaşadığının ve yaşamın içinde olanların. 

Bazen insan elinin altında, ya da yanı başında duran canlı cansız ne varsa farkına bile varamadan sanal problemlerin içinde kaybolur gider. Yaşama bakarken aklı nerelerdedir kim bilir? Ya parayı, ya kaybettiği bir şeyi ya da babasından yediği azarı düşünür durur... Yanı başında açan çiçekleri, yem yeşil çağladan sarı bir kayısıya dönüşen ağacın bereketini, büyüyen çocuğunu, göklerde uçuşan ve yaşamaktan zevk alarak bir birleri ile yarışan kuşları, güne son ışıklarını vererek batmakta olan Güneşi ve arkasından yavaşça süzülerek parlayan Ayın silüetini göremez...

Her gün aynıdır onun için ve yaşamın renkleri solmuştur gözlerinde. Sadece sorunlar, problemler, yükler, sıkıntılar, baskılar, ifade edilemeyen duygular, içe atılan öfkeler, affedemeyeceği insanlar, belki de mükemmel olamadığı ve olamayacağına inandığı için hiç bir zaman sevemeyeceği kendisi vardır kafasının içinde oynayan sanal tiyatroda...

Halbuki yaşam her gün yeni bir ışınımla doğar yeniden, kuşların cıvıltıları, köpeklerin havlamaları, horozların ötüşü ile, mucizeler vaat ederek, her durum, her insan ve her canlı için... O zaten gecenin en karanlığında bile yanı başımızda bizimledir, içindeki bütün potansiyeli ile birlikte, kulağımıza fısıldar, vermeyi vaat ettiği güzellikleri anlatır bizlere... Ama duyamayan kulaklara ne söylese nafile...

İŞ SENDE BAŞLIYOR VE YİNE SENDE BİTİYOR...

Sen sevgiden yaratıldığını ve etrafındaki her şeyin ve herkesin de (sana nasıl davranırlarsa davransınlar) sevgiden oluştuğunu fark ederek yaşarsan ve onlara sevgini yansıtabilirsen, biraz tevekkül sahibi olarak kendini akışa bırakarak sana gelecek güzellikleri görerek sevgi ile kabul etmeye başlarsan; etrafında yeni bir oluşumun doğmaya başladığını da hissedeceksin. O zaman bir çok şey değişecek, sen de değişeceksin... 


Sevgili kardeşim sevmeye odaklan, kendine inan, kendini sevmekten hiç vaz geçme, kendine asla acıma, karanlığın-üzüntünün kollarına atarak acındırma yapma kendi kendine. Hayatın içine gir, potansiyelini kullan, her zaman inançlı, dürüst ve sevgi dolu ol ve bol bol da dua et seni Yaratana ve sana yardımcı olan Meleklere, Rehberlerine. Yardım iste hiç düşünmeden ve yargılamadan... Geldiğini göreceksin.. Hem de yaşamın tam içinden sana doğru... 


Unutma bütün iş sende başlıyor ve sende bitiyor... Çünkü sen nasıl-neyi düşünerek yaşarsan hayatına onu katıyor ya da uzaklaştırıyorsun... 


Şimdi sana sevgilerimi gönderiyorum. Senin güzel haberlerini bekliyorum... Mutluluklar...  Yine yaz... 


Selamlar...

KENDİNİ İZLE VE FARK ET.....

Sevgili Kardeşim, Aziz Dostum;


Yazdığın mesajını okudum ve cevap biraz geç oldu sanırım ama ben de uzunca bir süredir yazmaya uzak kaldım. Hem çalışmalar hem de araya 10 günlük tatilin girmesi beni biraz uzaklaştırdı. 


Sana gelince tabii ki yaşadığın durum kolay değil seni çok iyi anlayabiliyorum. Uzun bir süredir Türkiye'den ve sevdiğin kişilerden uzakta yaşama mücadelesi vermektesin, zaman zaman da yalnız ve çaresiz hissetmektesin. Bunlar çok normal şeyler, ancak bu durumları yaşayan insanın anlayabileceği sıkıntılar (Ben 1 aylığına ABD'de bulundum-hem de gezmek için Türkiye'ye dönünce toprağı öptüğümü hatırlıyorum... 2002). 


Unutma ki başarılı bir çok insan, sporcu, bilim adamı v.b. bu durumu yaşamaktalar. Her insanın yeni çevreye alışma, uyum sağlama dönemleri var. Şimdi sen de bu durumu tecrübe etmektesin. 


Şuna kalben inan ki oraya yakında alışacaksın, o zaman da (belki) dönmek çok zor gelecek sana... 


Önemli olan insanın her durumda güleryüzlü, alçak gönüllü, sevgi dolu ve yaşamaktan zevk alır şekilde kalabilmesidir... Eğer bunu yapabilirsen her şeyin çabucak yoluna girdiğini göreceksin. Evet kolay olmayacak ama yapman gereken tek şey bu... Gülerek karşılamak, gülmek, keyif almak, yaşadığın her zorluğun aslında seni geliştirdiğini, biraz daha büyüttüğünü, sana bir şeyler kattığını farkederek yaşamın her anından, bulunduğun her ortamdan, birlikte olduğun her insandan keyif alabilecek ruh haline geçebilmeyi başarmak. İşte bu sana çok şey katacaktır... Hastalıklarının da o zaman azaldığını, hatta belki de geçtiğini göreceksin... 


Şimdi sana tavsiyem; kendini izlemen, mutsuzluk yarattığın her durumun farkına varman, egonun sana yaşattıklarını fark etmen olacaktır....