28 Mart 2012 Çarşamba
BİR SEVİNÇTİR YAŞAMAK...
Bir sevinçtir yaşamak, küçücük ama çok büyük bir anlar yumağıdır hayat, sevgiden doğar her şey ve ondan yaratılmıştır her varlığın özü, unutmamak lazım bu gerçeği ve umutla sarılmak lazım hayata yeniden.
Beklentilerin gerçekleşmedi ise ne olmuş yani, sadece senin
beklentilerin gerçekleşmedi diye mi küseceksin hayata, eğer inanmıyorsan
hayatın mucizelerine bu senin bileceğin bir iş ve bu yaşam senin
yaşamın. Karart o zaman hayatını karanlıkların en siyahı ile kimin
umurunda, karanlıkta da hayat var onu orada yaşayanlar bilir. Acıdan
zevk alıyorsan, sana yapılanlardan hoşlanıyorsan kim tutar seni
buralarda, yolu oradan geçenlere sor, anlatırlar sana neler olacağını.
Şimdi ben sana aydınlıklardan bahsetmek istiyorum, ışığın renklerinden, neşenin güzelliklerinden, hayatın hoş yanlarından bahsetmeyi
seviyorum ben, zaten karanlığı anlatan çok TV kanalı var; oraya bak, al
alabileceğin kadar kara boyaları ve yüzüne sıva ki karanlığı daha iyi
hissedebilesin. Ama ışığın aydınlığı yansıdıkça yüzünden, sıcaklık
yayılır göklere senden ve bu sıcak gülüşün bütün Dünyayı ve Evreni
aydınlatır Dostum.
Gülmene bak, neşelenmeyi unutma, sana yapılan
haksızlıkları anlatıp durma bütün ömrün boyunca, sen yaratacağın
güzellikleri, hak ettiğine inandığın berekete kafa yor bu daha iyi
olacak senin için. Gülmene, eğlenmene, severek içten gelen
kahkahalarınla çalıştığın iş yerini, yuvanı, dostlarını sıcak sevginle
ısıtmaya bak...
Yarın üzülmek istemiyorsan, yapamadığın şeylere
hayıflanmaktan korkuyorsan şimdi başla saydıklarımı yapmaya, haydi geç
kalmadın, yaşın kaç olursa olsun şimdi başla, zaman geçmedi o hep aynı
yerde duruyor, sadece sen geçiyorsun hayattan, zaman sandığın şeyin
içinden geçerek başka uzaklara giderken...
İÇİMDE BİR YAŞAM ENERJİSİ VAR...
Sevgili Dostlar, M/E ıle çalışma yaptığımız bir Dost'tan aldığım mesajdan kısa pasajları sizinle paylaşmak istedim;
''Merhaba Turgut Hocam,
Öncelikle bana insan olduğumu hatırlatığınız için çok teşekkür ederim.
İçimde bir Yaşam Enerjisi var bunu anlatmaya kelimeleri bulamıyorum. Aşk
sarhoşu oldum resmen. Yaşamayı daha çok seviyorum. İşte bu diyorum,
aradığım şey bu. Siz onu bana geri verdiniz. Ayrıca, ben önceleri su hiç
içmezdim. Şimdi bir su içiyorum, anlatamam. Meğerse suya ne kadar
hasretmişim onu anladım. Daha bir çok güzel şeyler yaşıyorum. Size ne
desem, ne anlatsam az gelir. İyi ki sizi tanımışım. Enerji
yatağına uzandığımda ruhsal bir alan hissettim ve bana bir ses
bizimlesin, seni seviyoruz, onlara sizinleyim dememi istediler ben de
tekrarladım içimden ve sonra sen bize aitsin dediler. O güzel yüreğinizi bana açtığınız için çok minettarım sizi çok seviyorum.''
Her İnsanın deneyimi farklıdır, bu Dostumuza güzel duygularını bizimle
paylaştığı için teşekkürler. Aslına bakarsanız Gerçek Şifacı, Şifayı
Alan Kişi'dir. Bizler aracıyız ve Şifa; Enerjiyi Alan, Aracılık Eden ve
Şifanın Kendisi'nin oluşturduğu üçlünün yarattığı Sinerji ile oluşur.
Bunda; Şifayı Alan Kişi'nin kendini çalışmaya açması, güvenmesi ve
'bırakıvermesi' çok etkili olur. O zaman, Enerji; Şifayı gerçek
potansiyeli ile yansıtır ve Şifalanma gerçekleşir.
Önce Yüce
Yaratan'a, Matrix Enerjisi ve birlikte çalıştığım tüm Enerji
Formları'na, Rehberlere ve Meleklere, Sevgili Üstadlara ve Hocalarıma
sonsuz teşekkürler.....
ÖNCE KENDİMDEN BAŞLAYARAK SEVİYORUM...
Öncelikle
kendimden başlayarak yaratılan tüm Varlıkları, İnsanları her halleriyle
sevdiğimi belirtmek istiyorum tüm Dünya'ya ve tüm İnsanlara. Onlarla
birlikte olmak, yaşamın keyfini çıkartmak, var oluşun tam göbeğinde
böyle özel günlerde yaşamak, varlığımı hissetmenin özel bir mutluluğunu
her an fark ediyor olmak muhteşem bir duygu...
Evet, sizler
için biraz farklı gelebilir bu yazı ama aslında tamamen gerçek bir duygu
ile yazıyorum her satırını. Bu duygularımı; bedenimin, kalbimin ve
ruhumun her parçasında hissederek yazılıyor bu yazı ve bu duyguları
sizin de hissetmenizi istiyorum. Bu yazıyı okuduğunuz tam da şu
anda, yazıyı hangi anda okuyor olursanız olun bu an tam da o an
olacaktır buna yürekten inanırsanız.
Matrix Energetics tüm İnsanları kutsamak onlara yardımcı olmak için yer
yüzüne gelmiş, gönderilmiş bir Enerji Sistemi olarak vazifesini
yapmakta, çalışmayı yapan ve alan her insan bu özel durumun büyüsünü,
sihirini damarlarında, ruhunun en derin yerlerinde ve adeta kalbinin tam
orta yerinde hissetmektedir. Sevgiyle akan yoğun Enerji, Alanı
kaplayarak çalışmayı yapanı, yapılanı ve yardım edeni en derinlerden
etkilemekte saf ve derinden bir sevginin kolları arasına almaktadır.
Bunu yaşamadan anlamak gerçekten imkansız gibidir, çünkü bu günlerde;
aklımızda, düşüncelerimizde ve duygularımızda yaşattığımız Dünya
Realitesi ile Matrix Energetics'in getirdiği Realite arasında çok büyük
bir fark meydana gelmekte, çalışma anında sanki bu Realiteye bir
yolculuk kendiliğinden meydana gelmektedir. Bu yolculuğu çalışmayı
alanlar tam yüreklerinde duyumsamakta ve adeta sarhoş olmuş gibi
hissetmektedirler. Tabiidir ki haliyle bu her İnsanda farklı seviyelerde
meydana gelmektedir.
Son söz olarak diyebilirim ki; Matrix
Energetics tüm İnsanlara sevgisini sunuyor, adeta onlara olan hizmet
etme aşkını ayağınıza getiriyor, eğer bu Enerjiyi tam kalbinizde
hissetmek isteğini duyarsanız, bırakın kendinizi bu Enerjinin kollarına
ve yaşayın Hayatın bilmediğiniz ve asla bilemeyeceğiniz taraflarını
deneyimlemeye.
İçinizden gelen duyguyu engellemeden ve aklınızın, mantığınızın sizi engelleme uğraşlarına fazla taviz vermeden çıkın yola. Sevgiyle ve mutlulukla. Birazcık da olsa neşeyle yaşayın hayatınızı, coşkuyu hissederek ve yürüyerek ileriye doğru; aşkla, sevgiyle....
ÖRÜMCEK AĞLARI GİBİ ÖRÜLEN NEYDİ ASLINDA...?
Oturduğu yerden soğuk bir ifade ile baktı, bakan kişiye adeta 'Sana değer vermiyorum' diye bağırıyordu. Belki de bakanlara öyle hissettirmekten hoşlanıyordu. 'Birlikte mi çalışacağız?' şeklindeki sorusuna 'Evet' diye cevabı alınca kararlı adımlarla yerinden kalktı ve birinci katın merdivenlerine doğru yöneldi. Güzel bir kadın olduğunu biliyordu ve bunu bildiğini bildiğinizden de emindi. 'Ne yapacağız?' diye sordu, 'Bana tavsiye ettiler ama ben bir şey bilmiyorum' derken umarsız bir bakış fırlattı. Neyse ki karşısındaki adam artık bu konularda ustalaşmıştı... Ne yapacaklarını kısaca anlattı genç kadına ve başladılar çalışmaya...
Çok katıydı, kendini katı kalıpların içine koymuş ve buradan korumaya almıştı... Ne yaptığını da gayet iyi biliyordu, ne kadar da sağlam bir iradeye sahipti, sanki neler yapacağını çok iyi planlamış bir genç kadın olarak hayatını adım adım gerçekleştiriyordu...
Terk edilmişti küçücük bir kız çocuğu iken ve onun yarası yüreğinde tamiri mümkün olmayan derin izler bırakmıştı. Babası, Annesini terk edip gitmişti, onu hiç hesaba bile almadan yapmıştı bunu ve O çocuk aklıyla çok acı çekmişti. Belki de bu yaptığı şeyi Babasından hiç beklemiyordu. Bir şok dalgası, tsunami gibi vurmuştu yaşamının kıyılarını, allak bullak olmuştu hayatı, her şey bir birine karışmış, alt üst olmuştu beyninin içinde. Ve o küçücük aklıyla kararlar almıştı; artık hiç bir erkeği sevmeyecekti, onları bir pas pas gibi çiğneyip geçecekti, erkekler sevgiden, aşktan anlamayan yaratıklardı, onların karşısında güçsüz, zayıf bir kadın olmaktan çok çekindiği için ve Annesinin yaşadığı ve kendisinin şahit olduğu bu olayları kendi hayatına çekmemek için katı ve acımasız bir kadın olma oyununun içinde roller almaya başlamıştı.
Sevgi yoktu artık, sadece güç vardı hayatında, kullanabileceği bir erkeği eline geçirdiğinde ona bir örümcekle sineğin hikayesinde yaşanan her şeyi yapmaya başlamıştı. Aslında o bunu onlara yani erkeklere mi yapıyordu yoksa aslında kendi kendini mi içinden çıkamayacağı ördüğü örümcek ağlarından yapılmış hapisanenin karanlıklarına mı mahpus ediyordu? Bunu bile bilmiyordu... Daha fazlasını yapmaktan da çekinmiyordu, büyücüler, falcılarla ortak çalışmalar yapmakta olduğunu da saklamıyordu. Bütün yaşadıklarına rağmen adamın sorduğu sorulara ve söylediği sözlere hiç kaçamak cevap vermeden dürüstçe ve mertçe 'Evet' diye karşılık verecek şekilde başını sallıyordu... Ama işler umduğu gibi gitmemişti, kontrol etmeye çalıştığı erkeklerin ayrılıkları sonrasında içi içini kemiriyordu, bak yine olmamıştı, kaçıp gitmişti bir tanesi daha, kontrol etmek isterken, kaçıp gitmelerine engel olmaya çalışırken ardı ardına kayboluyordu hayatına giren erkek çocukları... Ne yapacağını da bilemez hale geldiğinden yardım almaya karar vermişti...
Önce inanmamıştı işe yarayacağına ve dudak bükmüştü gizliden gizliye ama işe yaradığını hissediyordu adamın yaptığı çalışmanın. Her dakika biraz daha rahatladığını, gevşediğini ve sanki bir şeylerin genişlediğini, büyüdüğünü ve vücudunun da daha şimdiden esnekleştiğini farkediyordu. Bu hiç yaşamadığı bir şeydi, başıyla işaret ederek 'Evet gerçekten rahatladım, gevşedim' diye cevap veriyordu..
Ne olursa olsun hala minicik te olsa gülümsemediğini görüyordu genç kadının ve adam dayanamayıp sordu genç kadına 'Siz hiç gülmez misiniz?' 'Evet' anlamında başını salladı genç kadın ama rahatladığını da ifade etti... Ne kadar iyi yerlere gelmiş olurlarsa olsun daha gidecek çok yol vardı ve adam 'Bir daha gelmelisin' diye ekledi, kadın zaten hevesli olduğunu belli ederek 'Tabii ben de gelmek istiyorum' dedi... 'Güzel' diye içinden geçirdi adam ve ekledi; 'Unutma her erkek ve kadın ayrılabilir, bu çok normaldir, önemli olan gerçekten sevgi ile yaşanan beraberliklerdir, Baban, Annende aradığını bulamamış olabilir ve gitmek isteyebilir, bu normal bir şeydir ve aynı şekilde Annen de Babana bunu yapabilirdi. Bütün bunlar hayatın içinde var, gerçekten anlaşamamışlar, bir birlerini mutlu edememişler ise mutlu edecek birilerini buluncaya kadar sevgi ile arayacaklardır, yeter ki sevgi ile yapılabilsin bu arayış' diye ekledi. 'Sen Baban ile ve Annen ile ilişkini asla kopartma, Babanla konuş, görüş, onunla dertleş, asla uzaklaşma ondan ve içindeki kadın ile erkeği birbirinin içine katarak birleştir, barıştır içindeki kadını ve erkeği, o zaman hayatına huzur ve sevginin gerçekten girdiğini göreceksin' dedi. Genç kadın 'Evet' dedi çantasını toplarken, biraz daha rahatlamış ve aydınlanmış yüzünü kapıya doğru çevirerek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Ardından ekledi 'Görüşmek üzere hoşçakalın'.....
Çok katıydı, kendini katı kalıpların içine koymuş ve buradan korumaya almıştı... Ne yaptığını da gayet iyi biliyordu, ne kadar da sağlam bir iradeye sahipti, sanki neler yapacağını çok iyi planlamış bir genç kadın olarak hayatını adım adım gerçekleştiriyordu...
Terk edilmişti küçücük bir kız çocuğu iken ve onun yarası yüreğinde tamiri mümkün olmayan derin izler bırakmıştı. Babası, Annesini terk edip gitmişti, onu hiç hesaba bile almadan yapmıştı bunu ve O çocuk aklıyla çok acı çekmişti. Belki de bu yaptığı şeyi Babasından hiç beklemiyordu. Bir şok dalgası, tsunami gibi vurmuştu yaşamının kıyılarını, allak bullak olmuştu hayatı, her şey bir birine karışmış, alt üst olmuştu beyninin içinde. Ve o küçücük aklıyla kararlar almıştı; artık hiç bir erkeği sevmeyecekti, onları bir pas pas gibi çiğneyip geçecekti, erkekler sevgiden, aşktan anlamayan yaratıklardı, onların karşısında güçsüz, zayıf bir kadın olmaktan çok çekindiği için ve Annesinin yaşadığı ve kendisinin şahit olduğu bu olayları kendi hayatına çekmemek için katı ve acımasız bir kadın olma oyununun içinde roller almaya başlamıştı.
Sevgi yoktu artık, sadece güç vardı hayatında, kullanabileceği bir erkeği eline geçirdiğinde ona bir örümcekle sineğin hikayesinde yaşanan her şeyi yapmaya başlamıştı. Aslında o bunu onlara yani erkeklere mi yapıyordu yoksa aslında kendi kendini mi içinden çıkamayacağı ördüğü örümcek ağlarından yapılmış hapisanenin karanlıklarına mı mahpus ediyordu? Bunu bile bilmiyordu... Daha fazlasını yapmaktan da çekinmiyordu, büyücüler, falcılarla ortak çalışmalar yapmakta olduğunu da saklamıyordu. Bütün yaşadıklarına rağmen adamın sorduğu sorulara ve söylediği sözlere hiç kaçamak cevap vermeden dürüstçe ve mertçe 'Evet' diye karşılık verecek şekilde başını sallıyordu... Ama işler umduğu gibi gitmemişti, kontrol etmeye çalıştığı erkeklerin ayrılıkları sonrasında içi içini kemiriyordu, bak yine olmamıştı, kaçıp gitmişti bir tanesi daha, kontrol etmek isterken, kaçıp gitmelerine engel olmaya çalışırken ardı ardına kayboluyordu hayatına giren erkek çocukları... Ne yapacağını da bilemez hale geldiğinden yardım almaya karar vermişti...
Önce inanmamıştı işe yarayacağına ve dudak bükmüştü gizliden gizliye ama işe yaradığını hissediyordu adamın yaptığı çalışmanın. Her dakika biraz daha rahatladığını, gevşediğini ve sanki bir şeylerin genişlediğini, büyüdüğünü ve vücudunun da daha şimdiden esnekleştiğini farkediyordu. Bu hiç yaşamadığı bir şeydi, başıyla işaret ederek 'Evet gerçekten rahatladım, gevşedim' diye cevap veriyordu..
Ne olursa olsun hala minicik te olsa gülümsemediğini görüyordu genç kadının ve adam dayanamayıp sordu genç kadına 'Siz hiç gülmez misiniz?' 'Evet' anlamında başını salladı genç kadın ama rahatladığını da ifade etti... Ne kadar iyi yerlere gelmiş olurlarsa olsun daha gidecek çok yol vardı ve adam 'Bir daha gelmelisin' diye ekledi, kadın zaten hevesli olduğunu belli ederek 'Tabii ben de gelmek istiyorum' dedi... 'Güzel' diye içinden geçirdi adam ve ekledi; 'Unutma her erkek ve kadın ayrılabilir, bu çok normaldir, önemli olan gerçekten sevgi ile yaşanan beraberliklerdir, Baban, Annende aradığını bulamamış olabilir ve gitmek isteyebilir, bu normal bir şeydir ve aynı şekilde Annen de Babana bunu yapabilirdi. Bütün bunlar hayatın içinde var, gerçekten anlaşamamışlar, bir birlerini mutlu edememişler ise mutlu edecek birilerini buluncaya kadar sevgi ile arayacaklardır, yeter ki sevgi ile yapılabilsin bu arayış' diye ekledi. 'Sen Baban ile ve Annen ile ilişkini asla kopartma, Babanla konuş, görüş, onunla dertleş, asla uzaklaşma ondan ve içindeki kadın ile erkeği birbirinin içine katarak birleştir, barıştır içindeki kadını ve erkeği, o zaman hayatına huzur ve sevginin gerçekten girdiğini göreceksin' dedi. Genç kadın 'Evet' dedi çantasını toplarken, biraz daha rahatlamış ve aydınlanmış yüzünü kapıya doğru çevirerek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Ardından ekledi 'Görüşmek üzere hoşçakalın'.....
20 Mart 2012 Salı
BUNU KİM YAPIYOR....?
Güçlü
olmak elinizde, sizler zaten çok güçlü bir ırkın çocuklarısınız,
geçmişte yüzlerce hatta binlerce yıl önce yaşanan her şeyi ne çabuk
unuttuğunuzu hatırlamayabilrsiniz, ama çok güçlü bir ırkın çocukları
olduğunuzu şimdi ben size hatırlatıyorum. O zamanlar siz daha da kutsal
varlıklar olduğunuzun farkında idiniz ama şimdi bunu unutmuş
görünüyorsunuz, bize düşen bunu tekrar sizlere hatırlatmak, nasıl mı
yapacağız? İşte onu bize bırakacaksınız, biz yapacağız, sizler sadece
izin verecek ve bekleyeceksiniz, umulanı yaşayacaksınız, neyi umarsanız
size o yaşatılacak. Eğer rahatsızlıklarınızın tamamen geçmesini
bekliyor, umuyor ve de en önemlisi gerçekten istiyorsanız bütün bu
beklentilerinizin gerçekleştiğini göreceksiniz. Peki soracaksınız ''Bunu
kim yapıyor, nasıl oluyor da bu rahatsızlıklar şifalanıyor, iyileşmeler
ortaya çıkıyor?'' Cevap gerçek ama biraz sizin açınızdan acı olabilir,
tabii ki siz yapıyorsunuz, buna niyet ederek, kalpten isteyerek, acılara
tutunmadan ve değişimin içine girmekten korkmadan yapıyorsunuz, bizler
size sadece yardım ediyoruz, sizlerin tek başına yapamayacağınız bazı
şifalanmalara yardım ediyoruz, hepsi budur. Ne güzel değil mi? Siz karar
veriyorsunuz ve kendi yarattığınız kalıpları ve patternleri yine siz
kendi izninizle kaldırıyor, hatta yok ediyorsunuz.
''İlahi
Komedyaaa'' diye bağırmak geliyor içimden, gerçekten de öyle 'İlahi
Komedi' de diyebiliriz, sizin yazıp, oynadığınız, başrollerde rol
aldığınız, acıklı bir drama da denilebilir. Ama senaryoyu değiştirmek
yine size bağlı saf niyetinizle bunu yapma özgürlüğünüz her zaman var, o
niyete ulaştığınız her vakit Matrix Energetics yani Matriks Enerjileri
size yardıma hazır olacaktır.
Sevgiler, Mutluluklar, Aziz Dostlar....
EYY DOST KEŞKE YANINDA KALABİLSEM...
Sakin bir kalp ile otururum bir başıma, yalnızım ama yalnız değilim ki,
yanımda her daim bir dost bulunur aşkı ile yandığım, o bana yakındır ben
ise ona yakın olmaya çalışan. Ne ben ona varabildim ne o benden
uzaklaştı, aşkı arzuladıkça içtim kana kana şerbetinden ve o bana daha
da yaklaştı.
Eyy Dost, keşke hep yanında kalabilsem ama biçare gönül bir çıkar sevginin dağlarına ve bir iner dert'in ovalarına, kalamaz asla hep yukarıda iner indikçe Dünyanın çukurlarına ve çıkma vakti yaklaşınca da sevinir coşarak, 'vuslatın tamamına erdi' der içinden ve düşer aşkın yollarına tekrardan, bu böyle sürer gider, aşkın yolunda olmak aşkın yolunda yanmaktır güzel olan aşık olana, onunla yaşar aşık ve onunla kavrulur düşüncelerde, vuslat vaktini hayal eder her dem, bilmez ki o zaten buradadır ve yanıbaşındadır.
Biraz çevirip bakıverse sağ yanına orada gölgesinin ışığını görür apansız, ama garip hep yok sanır ya yanında, burnunun ucunda bile olsa göremez orada olmadığını düşündüğünden. Orada Dostum, yanıbaşında ve seninle her daim, önce kalpte ara dostu ve inan yanıbaşında olduğuna, o zaman göreceksin taa uzakta bile olsa....
Eyy Dost, keşke hep yanında kalabilsem ama biçare gönül bir çıkar sevginin dağlarına ve bir iner dert'in ovalarına, kalamaz asla hep yukarıda iner indikçe Dünyanın çukurlarına ve çıkma vakti yaklaşınca da sevinir coşarak, 'vuslatın tamamına erdi' der içinden ve düşer aşkın yollarına tekrardan, bu böyle sürer gider, aşkın yolunda olmak aşkın yolunda yanmaktır güzel olan aşık olana, onunla yaşar aşık ve onunla kavrulur düşüncelerde, vuslat vaktini hayal eder her dem, bilmez ki o zaten buradadır ve yanıbaşındadır.
Biraz çevirip bakıverse sağ yanına orada gölgesinin ışığını görür apansız, ama garip hep yok sanır ya yanında, burnunun ucunda bile olsa göremez orada olmadığını düşündüğünden. Orada Dostum, yanıbaşında ve seninle her daim, önce kalpte ara dostu ve inan yanıbaşında olduğuna, o zaman göreceksin taa uzakta bile olsa....
ANLARSIN YA...
Gülümse
Dostum, hep gülümse, gülmek sana çok yakışıyor, kıkırda içinden
içinden, en güzeli de bu değil mi? Yaşama sevincini hisseden insan
kıkırdayarak güler çocuklar gibi, beni hatırla her güldüğünde, benim
geçtiğim yollardan geçmeden bul gülüşün sadeliğini ve içtenliğini, illa
ki ağlamak mı lazım? Gülmeyi öğrenmek için. Ben çok ağladım vakti
zamanında, hem de ne ağlamak anladım ki hepsi boşmuş, karanlık bir
prensin oyununda baş rol oynamışım ama şimdi nasıl da farklı gülmek
sevginin krallığında, rahatlığın göstergesi.
Yaşamanın
değerini bilen insan güler, gülen insan yaşamdan zevk alandır,
ağlamaktan ne fayda var, ağla ağlarken gülebileceksen, ağlarken yaşamdan
zevk alabiliyorsan ağlamak o zaman çok zevklidir, hani bazen sevinçten
ağlarız ya! Aahhh... işte öyle, onu bilen bilir, bilmeyen de sorar
''Ağlarken gülünebilir mi?'' Ne bilsin garibim, ''Evet'' desen de
anlamaz ki, sen biliyorsun onun ne demek olduğunu, ben de biliyorum
senin bunu bildiğini o yüzden sana anlatıyorum, sadece sana, anlarsın
ya...
SEN SADECE YAZ...
Parmaklarından
dökülen sadece senin düşüncelerin değil, sana ait olduğunu sandığın
şeyleri yazdığını zannetme, içten gelen her söz, her lafza sana ait
değil, sadece içinden akan bir nehirin sızıntıları olabilir, bunu asla
unutma, kendine gurur-kibir getirme ve sadece izin ver damlaların
yeryüzüne damla damla akmasına ve akan her damlanın sesini dinle
yüreğinde, parmaklarından dökülen ruhunun sesi de olabilir, kimbilir bu belki de senden bir parçadır ama ne farkeder sen neyin parçası olduğunu bildikten sonra.
Ne yazarsan, ne söylersen sadece sana ait olmadığını farket, hep bir
ağızdan söylenen, duyumsanan şeylerin senin kaleminden, daktilondan
dökülen nağmeler olduğunu unutma. Sevgiden yaz, aşktan yaz ve dostluktan
yaz, korkunun özünden uzaklaşarak gerçek özüne yaklaş, seni büyütecek
olan öz bu özdür, sana ait olan ve aslında senin ait olduğun öz,
herşeyin içinden çıktığı özün özü ol ve Yaratana dön yüzünü, kalbini aç
ona ve kulağını açarak dinle onun sesini, duyacaksın, alacaksın,
bileceksin, kuşku duymadan, şüphelenmeden ve yüksünmeden yaz, dilinden
daktilo tuşlarına dökülen her vuruşu hissederek.
Evet oldu
diyeceksin bittiğinde ve okuyanlar hissedecek kalbinden akan seslerin,
dizelerin dostluğunu, sevgisini ve evet bu diyecekler duymak istediğim
ve cevap geldi tam istediğim gibi diye sana yazacaklar. Sen zaten onlar
için yazdığını anlayacaksın, onların ruhuna, kalbine, zihinlerine şifa
vermek için aktardığını bileceksin ve karşılık beklemeden yapacaksın
yaptığını. Ne alkış ne de övgü. Sadece yapacaksın, içinden gelerek ve
severek...
İzin ver dökülsün çağlayandan düşen ıslak damlalar
yüreğine aksın ve senin yüreğinden Evrenin sonsuzluğuna dalga, dalga
yayılsın. Sevgiden bahset saf sevgiden ve korkudan korkmadan yaz
kalbinden geleni, yeri hazır, gidecek yerini biliyor her yazılan bir
alıcının beklediği manalarla süslü, sen sadece yaz içinden geleni, sana
yazdıranı da heveslendirerek yaz ki ulaşsın gelen her bilgi bekleyenin
ellerine ve yüreğine...
18 Mart 2012 Pazar
BİR DOĞUM GÜNÜ DAHA GİTTİ...
Bugün bir doğum günü daha kutlandı ve bitti-gitti, katılanlar taze
anılarla ayrıldı toplanılan yerden, çocuklar eğlendi, anneler ve babalar
seyretti hallerini çocuklarının. Kimi çok sevindi çocuğunun başarısına,
kimi hüzünlendi belli etmeden, çünkü çocuğu başarılı olamadı sevimli
palyaçonun oynattığı oyunlarda. Bazıları şampiyon oldu ve gururlandı,
gözlerinden altın rengi ışıklar çıktı başarmanın zevkinden
ve bazıları ağladı babasına gelerek ''baba benim sıramı kapıyorlar ve
ben bir şey yapamıyorum'' diyerek. Her biri bir duygu yaşadı yaşamın
kurduğu oyun düzenleri içinde.
Ne demeli bilemem ki kurulmuş bu oyunda büyük oyun küçük oyun farketmiyor, büyüklerde oynuyor aynı oyunları, iş hayatında, toplantılarda ve evde karı-koca oyununda, bazıları gururlu, bazıları gözleri yaşlı, kim oynatıyor, niye oynatıyor, oynanayan niye oynuyor düşünüyorum bazen. Ama, iyi diyorum bu oyunları oynamak, oynamadan öğrenmekle akılda ne kalır ki, ses dediğin, nasihat dediğin bir kulaktan girip diğerinden çıkar uçar gider, ama duygular öyle mi, yüreğine çöktü mü ağırlık hadi uçur bakalım, kolay mı? Ağlatır insanı gizli gizli kuytularda ve feryat ettirir gözyaşları ile hatta daha fazlası bile...
Eeee ne demeli Dostum, oyun iyidir, oynadıkça öğrenir ve büyür insan, bir de oyundan kaçmazsa daha çok anlar gerçeği. Oyunun farkına varınca da başka oyunlara koşar başka alemlerde... Hayat böyle diyelim geçelim.
Haydi bizden bu kadar... İşiniz rasgele oyunda yüzünüz güle...
Ne demeli bilemem ki kurulmuş bu oyunda büyük oyun küçük oyun farketmiyor, büyüklerde oynuyor aynı oyunları, iş hayatında, toplantılarda ve evde karı-koca oyununda, bazıları gururlu, bazıları gözleri yaşlı, kim oynatıyor, niye oynatıyor, oynanayan niye oynuyor düşünüyorum bazen. Ama, iyi diyorum bu oyunları oynamak, oynamadan öğrenmekle akılda ne kalır ki, ses dediğin, nasihat dediğin bir kulaktan girip diğerinden çıkar uçar gider, ama duygular öyle mi, yüreğine çöktü mü ağırlık hadi uçur bakalım, kolay mı? Ağlatır insanı gizli gizli kuytularda ve feryat ettirir gözyaşları ile hatta daha fazlası bile...
Eeee ne demeli Dostum, oyun iyidir, oynadıkça öğrenir ve büyür insan, bir de oyundan kaçmazsa daha çok anlar gerçeği. Oyunun farkına varınca da başka oyunlara koşar başka alemlerde... Hayat böyle diyelim geçelim.
Haydi bizden bu kadar... İşiniz rasgele oyunda yüzünüz güle...
SÖZLERİNİZE DİKKAT EDİN...
Sözlerinize dikkat edin dostlarım, ağzınızdan çıkan her kelimenin neler
yaratabileceğini hayal bile edemezsiniz, çünkü sizler yaşamın tüm
gerçeklerini daha tam anlamı ile göremediğiniz için bu söylenenleri
hafife alabilirsiniz. Ağızdan çıkan sözlerin dışında ondan daha önemlisi
aklınızdan geçen düşünce formlarıdır ki onlar hayatın görünmeyen
yaratıcılarıdır.
Unutmayın ki hayatınızda neyi yaşıyor sanız veya neyi gerçekletiriyor ya da gerçekleştiremiyorsanız bu tamamen düşüncelerinizin kalitesinin eseridir. Yaşamın önünde duramayacağınızı bilmelisiniz çünkü bu yaşam sizlerin ortak düşünce formlarınızın oluşturduğu toplam kaliteyi size yansıtmaktadır, birazcık insan topluluğu bile kötümser olsa, kötü olayların meydana gelebileceğini hayal etse hayatı bu yönde etkilemeleri olasıdır. Düşünün ki insanların çoğu kötü sayabileceğimiz olumsuz düşünce kalıplarını her gün defalarca zihinlerinden geçiriyorlar ve bunların bileşiminden oluşan karanlık tablo adeta toplumun ve hayatın üzerine gri bir sis gibi çöküyor ve bu sis sizin Tanrısal Işık ile aranızda kalın bir set oluşturuyor, aynen sigara içilen bir ortamda, kapalı alanlarda kalan insanlar gibi temiz havaya hasret kalıyorsunuz ve bu duruma alıştığınız için farkında bile değilsiniz.
Ne acı bir durum, bu yüzden uyanma vakti geldi artık, içinizden birazcık insan bile uyanıp bunu topluma anlatsa belki uyanmalarına vesile olsa ne kadar iyi olurdu. Çünkü insanların bunu hatırlatacak arkadaşlara, dostlara ve insanlara ihtiyacı olduğu aşikar. Sizler de insanlara bunu anlatın, dilinizin döndüğü kadar, dinlemek isterlerse ne ala, istemezlerse o zaman sadece ilgi gösterenlere, merak edenlere anlatın.
Unutmayın ki hayatınızda neyi yaşıyor sanız veya neyi gerçekletiriyor ya da gerçekleştiremiyorsanız bu tamamen düşüncelerinizin kalitesinin eseridir. Yaşamın önünde duramayacağınızı bilmelisiniz çünkü bu yaşam sizlerin ortak düşünce formlarınızın oluşturduğu toplam kaliteyi size yansıtmaktadır, birazcık insan topluluğu bile kötümser olsa, kötü olayların meydana gelebileceğini hayal etse hayatı bu yönde etkilemeleri olasıdır. Düşünün ki insanların çoğu kötü sayabileceğimiz olumsuz düşünce kalıplarını her gün defalarca zihinlerinden geçiriyorlar ve bunların bileşiminden oluşan karanlık tablo adeta toplumun ve hayatın üzerine gri bir sis gibi çöküyor ve bu sis sizin Tanrısal Işık ile aranızda kalın bir set oluşturuyor, aynen sigara içilen bir ortamda, kapalı alanlarda kalan insanlar gibi temiz havaya hasret kalıyorsunuz ve bu duruma alıştığınız için farkında bile değilsiniz.
Ne acı bir durum, bu yüzden uyanma vakti geldi artık, içinizden birazcık insan bile uyanıp bunu topluma anlatsa belki uyanmalarına vesile olsa ne kadar iyi olurdu. Çünkü insanların bunu hatırlatacak arkadaşlara, dostlara ve insanlara ihtiyacı olduğu aşikar. Sizler de insanlara bunu anlatın, dilinizin döndüğü kadar, dinlemek isterlerse ne ala, istemezlerse o zaman sadece ilgi gösterenlere, merak edenlere anlatın.
Sevgiler...
16 Mart 2012 Cuma
MANYETİK ALAN...
Daha önce çalışma yaptığı ve şimdi tanınmayacak kadar değişiklik yaşamış bir Dostu aradı geçenlerde ve durumun acil olduğunu anlatmaya çalıştı ama adam anlayamadı önceleri. Kadın hemen nereye isterseniz gelebiliriz diyordu ama adam yok yarın görüşelim diye ısrar etti ve tabii ki onun dediği oldu. Ama olmadı çünkü kadının akrabası bayağı rahatsızlanmıştı, biraz aklı karışmış, ne söylediğini bilemez hale gelmişti, kadının anlattığına göre. Hastaneye gitmişlerdi ve 2 hafta orada yatmasının gerekebileceği ifade edilmişti. Evet dedi adam, öyle gerekiyorsa, Doktorlar onu söylüyorsa onu yapın tabii ki... Onları atlamayın...
Adam da boş durmamış ve problemi olan kadının enerji alanını uzaktan tetkik etmiş ve bazı çizimlerle uzaktan çalışma yapmıştı, gördüğü tablo ilginçti, kadın enerjisinin büyük kısmını beyninin sol yanında kullanmakta ve buradaki enerji alanını aşırı kullanmaktan hem o bölgede yoğunluk yaratmakta hem de aşırı kullanmaktan dolayı neredeyse sigortaları attıracak duruma getiriyordu.... Ama çalışmanın iyi neticeleneceği görünüyordu.. Kadını arayıp bunu anlatmak istedi ama onu etkilememek için vaz geçti aramaktan...
Dost, tekrar aramıştı ve çekilen tıbbi göstergelerde başının sol yanında aşırı birikim olduğunun ortaya çıktığını anlatıyordu adama, adam ''Evet ben de aynı şeyi gördüm yaptığım çalışmada, ama korkma düzelecek bir şey'' dedi telefondaki kadına ve kadın da cevap verdi ''Evet, Doktor da aynı şeyi söyledi düzelir ama manyetik alan tedavisi yapmamız ve 2 hafta da yatması gerekir, bu arada ilaç tedavisi uygulayacağız'' dediler diye ilave etti. Adam ''Tamam o zaman, kararı siz verin, Doktorların önerilerini dikkate alın, gerekeni yapın, geçmiş olsun, önemli olan iyileşmesi, geçmiş olsun'' diyerek kapattı telefonu. Telefonun ucundaki kadın çok heyecenlıydı...
Akşamın ortalarında bir mesaj gelmişti ''5 dakika manyetik alan tedavisi uyguladılar bir makinada, kendini daha iyi hissetmeye başladı, başka bir şeyler olduğunu da hissediyor, sanki biraz neşelendi, yarın gelebilir miyiz?'' diye soruyordu mesajda, adam ''O.K. gelebilirsiniz'' diye cevapladı mesajı... Merak etmişti olanları ve yarın neler olacak diye de biraz heyecanlanmıştı...
Ertesi gün akrabası ile geldi kadın, adam hemen yanındaki akrabasına baktı, nasıl olduğunu merak ederek, umduğundan daha iyi görünüyordu, biraz ürkek, ani hareketleri olsa da fena görünmüyordu. ''Nasılsınız?'' diye sordu adam, ''Daha iyiyim'' diye cevap verdi akraba.... Hadi yukarı çıkalım diyerek çıktılar yukarı ve çalışmaya başladılar. Evet, beyninin sol yanını (lobunu) çok kullanıyordu farkında olmadan, her şeye mantıklı çözümler arıyor, adeta her şeyi kontrol etmeye çalışıyordu, bunu yapamayacağını anladığında da panik oluyordu, ya bir şeyler olursa, ya zarar görürse, ya yalnız kalırsa ve sevdiklerini birer birer kaybederse... Taaa çocukluğundan geliyordu kaygıları, bir anda anne ve babasının kavga ettiği anlara döndü, işte yine onların kavga eden seslerini duyuyordu ve çok korkuyordu onların ayrılmalarından ve yalnız, güvensiz bir ortamda tek başına kalmaktan. Korkuyordu küçük ......., seslendi adam; ''Ne hissediyor küçük....... ?''
''Korkuyor, yalnız kalmaktan korkuyor, anne-babasının ayrılmasından, tek başına kalmaktan korkuyor'' dedi akraba olan kadın, ve tekrarladı pek çok kez ''Küçük ......... anne-babasının ayrılmasından korkuyor, yalnız kalmaktan korkuyor, terk edilmekten korkuyor....'' sürdü gitti bu konuşmalar ve rahatladı yattığı yerde, şimdi kendini daha da iyi hissediyordu. Ayakta devam etti çalışma, vücudu salınıyor, sağa-sola yalpalıyordu, bazen öne, bazen de arkaya doğru atılıyordu bedeni ve bunlar ona çok iyi geliyordu sanki... Daha huzurlu ve genişlemiş hissediyordu kendini...
Aslına bakarsan çok uzun bir hikaye idi bu, Roman yazsanız yazılacak bir yaşam hikayesi, diğer yandan da bir çok çocuğun, yetişkinin yaşadığı artık kanıksanmış bir hayat oyunuydu. Sevgi alamayan, yetersiz-değersiz hissettirilen, daha iyi ve mükemmel olması gerektiğine inandırılan küçük bir kız çocuğunun yalnız kalma terkedilme korkusu. Etrafa karşı güçlü görünme adına, kadınlığını bile bir kenara koyarak yaptığı güçlü olma, kendini sevdirme, mükemmel olma savaşı. Taa küçük çocukluktan yaşanan bu olaylar dizisi 45 yaşlarına gelmiş, hem de iyi bir işi olan kadının bugünkü özel, aile ve iş yaşamını hala etkiliyordu. Kim bilir belki de zaman yoktu bizim sandığımız gibi, her şey aynı anda şimdi yaşanıyordu.
Açılmıştı enerji bedeni ve korkular, onu boğan karanlık güç yavaş yavaş uzaklaşmıştı, gülmeye başlamıştı yüzü, daha iyi hissediyordu kendini, uzun konuşmalarla sürdü çalışma 2 saat boyunca ve artık gitme zamanı gelmişti... Adam sordu; ''Nasıl hissediyorsun kendini?'' ''Çok daha iyiyim diye cevapladı'' kadın, ''Ama 1-2 kez daha gelirsen daha iyi olacak, sana bırakıyorum, Doktorlarınla görüş, ilaçlarını almayı ihmal etme ve yine kontrole git'' diye de ekledi adam. Tamam anlamında başını salladı kadın.
BİRAZ SU, ÇIKMAYAN CANA CAN KATTI...
''Doğa geri dönmeyi sevdigimiz yerdir ve doğa sesin,
enerjinin, titresimlerin ögretiminde çok önemlidir. Evinize doğayı buyur
ettiginizde, doğayı kendi bütün formunda getirmeye çalışın. Bundan
dolayı, kesilmiş çiçekler yerine, evinize saksı çiçekleri alın. Saksı çiçekleri bedeninizin bütünlüğünü destekler. Onlar sizi destekler,
çünkü toprağın içine köklenmişlerdir ve bundan dolayı onların büyüme
süreci sizin büyüme sürecinizi destekler. Siz bu bitkileri beslerken,
kendi büyümenizi besliyorsunuz ve evdeki bitkiler kendi spritüel
büyümenizi beslemeyi sembolize eder.''
Evet, Değerli Yükselmiş Üstad Kuthumi, böyle anlatıyor bildirisinde.
Hiç unutmam, o zamanlar İzmir'de Mavişehir'de oturuyorduk, isteyerek tayinle bir Bankacı olarak gittiğim bir dönemdi ve çok sevdim İzmir ve İzmir'de yaşayan insanları. Annemin getirdiği bir sarmaşık tarzı, sadece yeşil yaprakları olan bir çiçek vardı, ama deli gibi birden büyüyen bir çiçekti, Annem gittikten sonra balkonda ben bazen suluyordum bu çiçeği. Bir zaman sonra unutmuşuz ki çiçek susuzluktan kurumuş gitmişti, belki de tatil dönüşü idi, şu anda hatırlamıyorum. Kup kuru olan çiçeği çöpe atmak için elime aldım ve içeri giderken içimden bir sesin ''Biraz su vermem ve beklemem gerektiğini'' söyledi sanki, hissettim bunu... ''Eeee dedim ne olacak, bir deneyelim bakalım, hiç umut yok ama?'' Gittim ve çiçeğin saksısını doğrudan çeşmenin altına koyup suyla dolmasını bekledim, suyu biraz süzüldükten sonra da her zamanki yerine koydum. Unuttum gitti, aradan biraz zaman geçmişti ki çiçeğin yanına gidince öldü sandığım deli sarmaşığın coştuğunu yem yeşil bir şekilde aşağıya sarkmaya bile başladığını gördüm... İnanılmaz bir sevinç yaşadım ve kendimle de gurur duydum, iyi ki içimden gelen sesi dinlemiştim. İçime büyük bir ilham geldiğini hissettim, ''Demek ki en son anda bile hayata, yaşama ve yaşama sevincine inanmak-güvenmek lazım, son bir şans bile olsa, mantıklı zihnimizle umut kalmadığını düşünsek bile, içten gelen sesleri, umudu korumak lazım'' diye düşünmeye başladım.
Annem gibi o sarmaşığa her baktığımda, başını okuyor ve canım benim diye seviyordum ve ondan bana gelen sevinç çığlıklarını ve sıcak sevgiyi duyup-hissedebiliyordum... Onunla birlikte ben de canlanmış, hayata yeniden sarılmıştım...
Yaşam her daim canlı ve bizimle iç içe ve konuşuyor içimizle, eğer dinlemeyi bilirsek, mutlu da ediyor...
15 Mart 2012 Perşembe
YENİDEN DÜNYAYA GELSEYDİM...
Yeniden Dünyaya gelseydim kim olurdum, ne olurdum hiç önemi yoktur, benim için önemli olan yaşamanın kendisidir, yaşamın kendisinden zevk almaktır, önemli olan budur sadece gerçek olan da budur, yaşamak
nedir ki; acı çekmek mi, korkmak mı, her an yaşamdan kaçmak mı, hiç biri değil, önemli olan yaşamın kendisi olmaktır, ruhuna girmektir, ruhunu hissetmektir yaşarken, sevginin yollarında yalın ayak koşarken aldığın havanın ciğerlerindeki dansıdır, umut etmektir beklediğin her ne ise ve geleceğini bilmektir sonsuz bir güvenle neyi ısmarlamışsan merkeze.
Evet hepsi budur arkadaşım, yaşamak sandığın gibi bir şey değildir; o sadece bir yanılsamadır ve hayattan kaçıştır, duygulardan, kendinden kaçmaktır bu yapılan. Sen ne dersen de, ne yaparsan yap hayat bildiğini okur ve sana bunu anlatmaya çalışır ne kadar dirensen de yok saysan da, korksan da hayatın yapacağını anladığın şeylerinin önüne geçmen çok zordur, yapacağın tek şey vardır; özünü, ruhunu, aklını, zihnini temizlemek, püru pak tutmaktır, her adımında yaşamın için neye mal olduğunu hesaplamaktır, basittir hayat ve aslolan basit yaşamaktır hayatı, o zaman gerçek tekamül doğar hayatın içinde ve bu sana artarak geri döner.
Basit ol, kolay yolları dene, zor olan daha mükemmeldir sanma, esas zor olan basit olanı görebilmek, basit olanın içindeki mükemmelliğe ulaşabilmektir ve Tanrısal yapı insanın basit sandığı yapılar içine gizlenmiştir, görmesini bilebilirsen hayatın sana sunacağı olanakların ne kadar sınırsız olduğunu anlayabilirsin ve bu olanakları kullanabilir diğer insanların da hizmetine sunabilirsin. Bundan hem sen hem de tüm insanlık istifade eder.
Hadi şimdi keyif al hayattan ve zevk almaya odaklan neyi yaparsan en zor saydığın işte bile keyif almanın yollarını ara, o zaman neşeyi hayatın alanına getirmiş olacaksın ve paylaşacaksın tüm insanlıkla ve bundan da huzur doğacak....
nedir ki; acı çekmek mi, korkmak mı, her an yaşamdan kaçmak mı, hiç biri değil, önemli olan yaşamın kendisi olmaktır, ruhuna girmektir, ruhunu hissetmektir yaşarken, sevginin yollarında yalın ayak koşarken aldığın havanın ciğerlerindeki dansıdır, umut etmektir beklediğin her ne ise ve geleceğini bilmektir sonsuz bir güvenle neyi ısmarlamışsan merkeze.
Evet hepsi budur arkadaşım, yaşamak sandığın gibi bir şey değildir; o sadece bir yanılsamadır ve hayattan kaçıştır, duygulardan, kendinden kaçmaktır bu yapılan. Sen ne dersen de, ne yaparsan yap hayat bildiğini okur ve sana bunu anlatmaya çalışır ne kadar dirensen de yok saysan da, korksan da hayatın yapacağını anladığın şeylerinin önüne geçmen çok zordur, yapacağın tek şey vardır; özünü, ruhunu, aklını, zihnini temizlemek, püru pak tutmaktır, her adımında yaşamın için neye mal olduğunu hesaplamaktır, basittir hayat ve aslolan basit yaşamaktır hayatı, o zaman gerçek tekamül doğar hayatın içinde ve bu sana artarak geri döner.
Basit ol, kolay yolları dene, zor olan daha mükemmeldir sanma, esas zor olan basit olanı görebilmek, basit olanın içindeki mükemmelliğe ulaşabilmektir ve Tanrısal yapı insanın basit sandığı yapılar içine gizlenmiştir, görmesini bilebilirsen hayatın sana sunacağı olanakların ne kadar sınırsız olduğunu anlayabilirsin ve bu olanakları kullanabilir diğer insanların da hizmetine sunabilirsin. Bundan hem sen hem de tüm insanlık istifade eder.
Hadi şimdi keyif al hayattan ve zevk almaya odaklan neyi yaparsan en zor saydığın işte bile keyif almanın yollarını ara, o zaman neşeyi hayatın alanına getirmiş olacaksın ve paylaşacaksın tüm insanlıkla ve bundan da huzur doğacak....
14 Mart 2012 Çarşamba
DİKKAT ET BİR SİLEN VAR...
Bizi çepeçevre saran bilgiyi hep kendi filitrelerimizden geçirerek görürüz ya da göremeyiz, alıştığımız bir düzene ya da kalıba uygun olmayan, bize uymayan bilgiler sevgili Egosal Zihnimiz tarafından bizim haberimiz bile olmadan silinebilir ya da ''Yok öyle bir şey yahu, sen onu öyleymiş gibi gördün, hiç öyle bir şey olur mu? Dön işine bak sen'' diyerek uyutulur, daha doğrusu üzeri kapatılarak gözden kaçırılır ve önemli bir fırsatı daha kaçırmış olur insan.
Ne demeliyiz bilmem bu Egosal Zihnin işine ya da Bilinçaltımızın oyunlarına... Uyanık olmalıyız belki de gözümüzü dört bile değil on dört açmalıyız her halde... O zaman hayal bile edemeyeceğimiz gerçeklerin gözümüzün önünde bize bakarken gülümsediklerini belki görebiliriz ve sorarız kendimize ''Allahım ! benim göremediğim ama senin benim gözümün içine adeta sokmaya çalıştığın ama benim sınırlı bakış açımla ve algılarımla göremediğim ya da görmekten korktuğum daha neler var'' diye..
Yaa arkadaşım bu dünyanın daha neleri var da vakti var her halde bizim öğrenmemiz için... Ne acı değil mi, belki de ilkel sandığımız Afrikalı, Avustralya'lı ve Güneydoğu Asya'nın ufacık adalarındaki o değerli insan topluluklarının hayata bakışlarına ulaşabilmek için daha ne kadar zamanlar geçecek, belki bu yaşamda olmasa da başka zamanlarda bunlara ulaşıp, kullanabileceğiz...
Bakın ne diyor Değerli Hocam Dr. Richard BARTLETT; ''Etrafımızdaki bilgiye gözlerimizi kaparız, Psişik ya da Sezgisel olmanın en kolay yollarından biri, bilinçsizce aldığımız bilgiyi silme alışkanlığını bırakacak bir hedef belirlemektir.''
Ne demeliyiz bilmem bu Egosal Zihnin işine ya da Bilinçaltımızın oyunlarına... Uyanık olmalıyız belki de gözümüzü dört bile değil on dört açmalıyız her halde... O zaman hayal bile edemeyeceğimiz gerçeklerin gözümüzün önünde bize bakarken gülümsediklerini belki görebiliriz ve sorarız kendimize ''Allahım ! benim göremediğim ama senin benim gözümün içine adeta sokmaya çalıştığın ama benim sınırlı bakış açımla ve algılarımla göremediğim ya da görmekten korktuğum daha neler var'' diye..
Yaa arkadaşım bu dünyanın daha neleri var da vakti var her halde bizim öğrenmemiz için... Ne acı değil mi, belki de ilkel sandığımız Afrikalı, Avustralya'lı ve Güneydoğu Asya'nın ufacık adalarındaki o değerli insan topluluklarının hayata bakışlarına ulaşabilmek için daha ne kadar zamanlar geçecek, belki bu yaşamda olmasa da başka zamanlarda bunlara ulaşıp, kullanabileceğiz...
Bakın ne diyor Değerli Hocam Dr. Richard BARTLETT; ''Etrafımızdaki bilgiye gözlerimizi kaparız, Psişik ya da Sezgisel olmanın en kolay yollarından biri, bilinçsizce aldığımız bilgiyi silme alışkanlığını bırakacak bir hedef belirlemektir.''
BİR DOSTA TAVSİYELER....
Sevgili ..........,
Yazdığın için teşekkürler, öncelikle sana doğru bir
yolda ilerlediğini söyleyebilirim, Şifa Sanatı öyle bir şeydir ki sen
bir çok şey yaparsın ama aslında sen hiç bir şey yapmazsın, biraz
karışık gibi gelebilir, bir paradoks vardır ortada, sen çok şeysin ama
aslında hiç bir şeysin gibi olur ama inan ki sen çok şeysindir ki şifayı
alan kişi de öyle çünkü insan çok büyük bir varlıktır ama unutmuştur,
farkında değildir, anlaması da zor olmaktadır bu durumu ama neticede
anlayacaktır, bazen isteyerek bazen ise zorlanarak (her iki anlamda da)
bunu yapacaktır.
Senin için söyleyebileceğim şey şudur ki; demek ki bir
yeteneğin ve bu alana bir çekilişin var o vakit korkma, gerekli durumlar
ve insanlar, Hocalar vakti gelince karşına çıkacaklar kim bilir belki
bunlardan biri de ben olacağım, görüşeceğiz vakti gelince ve ben
öğreteceğim sana ve senin gibi istekli yetenekli insanlara ve bu bana da
bir şeyler katacak ben beklemesem de-beklesem de güzel olan da bu değil
mi? Verirken almak, hem de umduğundan, beklediğinden daha fazlasını, bu
hep böyle oldu benim hayatımda, umarım senin de böyle olacaktır.
Sadece
umutlarını, isteğini, arzularını canlı tutman ve hep bu duygu ile
yaşaman gerekiyor, bunu sakın unutma, gerçekten istemek ve hissetmek
yolun yarısıdır.. Sevgili Dostum, görüşmek umudu ile, sanırım yakında ..........'de görüşeceğiz, gelen haberler o yönde. Eeee ne demişler, hayal et
ki ulaşasın... Sen de hayal et yapabileceğin güzellikleri, yardımları,
sevgiyi ve coşkuyu... O zaman olacaktır neyi istiyorsan... Yola devam
ediyoruz hep birlikte.
Sevgiler Dostum...
13 Mart 2012 Salı
SEVGİN GÜNEŞİN IŞIKLARI GİBİ OLSUN...
Korkunun olmadığı yerde sevgi vardır, sevgiyi getirdiğin zaman korku orada kalamaz, aynen ışığı açtığında karanlığın ortadan kaybolması gibidir bu, diğer taraftan da soğuk havanın sıcak havayı kovalamasına da benzer. Sevginin olduğu yerde neşe, mutluluk, huzur, sakinlik ve denge hüküm sürer. Güneşin bütün varlıkları aydınlatması ve ısıtması gibi sen de sevginle ışığını saç bulunduğun ortamlara, senden yayılan sevginin bulaşıcı olduğunu ve arttığını göreceksin ve tekrardan sana büyüyerek döndüğünde de şaşırmayacaksın...
RÜYALARIN DA ORTAK BİR DİLİ VARDIR....
Rüya görmek aslına bakarsanız basite alınacak bir şey değildir, öyle bir işlevi vardır ki; Bilinçaltı ile Bilinç arasında çok hassas bir şekilde kurulmuş yollar ve köprüleri size bağlayarak bilgiler aktarır ve bu bilgiler enerji ve fiziksel bedende de şifalanmalara sebebiyet verir...
Dünyadan gelmiş geçmiş bütün insanların ortak morfik rezonans alanlarında yarattıkları bilgi hazinesinden oluşmuş ortak bir rüya dilinin olduğundan bahsedebiliriz ve bu gerçektir...
Dünyadan gelmiş geçmiş bütün insanların ortak morfik rezonans alanlarında yarattıkları bilgi hazinesinden oluşmuş ortak bir rüya dilinin olduğundan bahsedebiliriz ve bu gerçektir...
KORKMA SEVGİYİ YAY İŞYERİNDE...
''Tüm korkularını bir kenara bırak, sevgiyi yay iş yerine, yanında çalışan sana bağlı insanlara öğretmeye çalış bildiklerini, gelişmelerine ve sırtından yüklerini almalarına izin ver, hata yapabileceklerini bilerek kontrol et ama asla gelişmelerine engel olma, güven onlara ve bunu belli et, göster daima. O zaman bil ki hep etrafında sevgi ortamı doğacak, sana yardım edecek insanlar sevgi ile çevreni saracaktir. Buna inan ve güven, en ummadığın anda onlar da senin yardımına koşacaktır, sevgi ve memnuniyetle. Sen onların ayağa kalkmalarına gelişmelerine yardımcı olduğun için bir gün sendelediğinde ilk yardıma gelen de onlardan birisi olacaktır, hem de hiç ummadığın bir anda. Bu hem bugün hem de yıllar sonra olması muhtemel gerçeklerdir ve bu realiteleri şimdi bu anda sen yaratmaktasın; düşüncelerinle, duygularınla, hayallerinle ve eylemlerinle''
''Korkma, sevgiye önem ver, sen verdikçe daha da fazlasını alacaksın, bundan asla kuşku duyma, o vakit şimdi olduğundan onlarca kat daha da büyüyeceksin hem işinde hem de sevgi dolu yüreklerde...''
''Korkma, sevgiye önem ver, sen verdikçe daha da fazlasını alacaksın, bundan asla kuşku duyma, o vakit şimdi olduğundan onlarca kat daha da büyüyeceksin hem işinde hem de sevgi dolu yüreklerde...''
12 Mart 2012 Pazartesi
ŞİMDİ MOR RENKLER GÖRÜYORUM ARDINDA YEŞİL DE VAR...
Aslına bakarsan adam dengede idi, duygusal ve iradi açılardan dengede
olduğu açık bir şekilde görünüyordu, ayrıca enerji alanı aynı yaşlardaki
bir adama göre gayet iyi durumdaydı. Yine de eksik olan bazı şeyler
vardı enerji alanından okunan, onları da dengeye getirmesi, arındırması,
anlaması ve algısını değiştirmesi onun açısından daha iyi olacaktı.
Evet işinde başarılı, aranılan, ne yaptığını bilen, kendisine saygı duyan, kendi değerinin farkında olan ve kendini seven sağlıklı, orta yaşlı bir insandı. Ama zaman zaman baş ağrıları dayanılmaz bir hal alıyor, bazen kustuğu bile olabiliyordu... Sırt ağrıları da son günlerde iyice artmıştı. Neden olduğunu merak ediyordu ve soruyordu biraz daha yaşlı Dostuna; ''Neden bunlar oluyor bana?'' Anlayamıyorum...
Daha yaşlı olan adam enerjisine iyice bir baktı şikayeti olan genç adamın ve konuşmaya başladı yavaştan;
*Evet sen dengeli bir insansın ama iş yerinde otoriteni kurmak, aranılan adam olmak ve kısa sürede neticeye ulaşmak istiyorsun, biraz da mükemmeliyetçi bir yapın var her şeyin kontrolünde ve sorunsuz olmasını bekliyorsun,
*Ancak yanında çalışan ve sana bağlı olan daha genç yardımcılarına tam olarak güvenemiyorsun, onların eksik ve yetersiz olduklarını düşünüyorsun, onlara zaman ayırmaktansa işlerin tamamını ben kendim kısa sürede yapar bitiririm diye düşünerek işlerin hem tüm yükünü hem de bütün sorumluluklarını kendi üzerine alıyorsun.
*Bu da iki açıdan sana ve diğerleriyle yarattığın oluşuma zarar veriyor;
-Birincisi her geçen gün üzerindeki iş yükü daha da artıyor, yardım da almıyorsun, bu da sırt ağrılarına neden oluyor, çünkü duygusal olarak tüm yükü sadece kendi sırtında taşıyorsun...
-İkincisi de yanında çalışan senden daha genç ve tecrübesiz insanların atıl kalmalarına ve gelişememelerine neden oluyorsun, nasıl olsa tüm işi sen yaptığın için onlar da her işi sana bırakıyorlar, motivasyonlarını kaybediyorlar. Bu zaman kazanma arzusu ve mükemmeliyetçiliğin de baş ağrılarına neden oluyor...
-Bunun, farkında olamadığın bir diğer sakıncası daha var diye devam etti yaşlı adam; aslında senin onlara güvenemediğini onlar çok iyi biliyorlar ve bu defa onlar da sana güvenememeye başlıyorlar ve farkında olmadan senin yarattığın adeta sana karşı çalışan bir güç oluşuyor çevrende...
Genç adam kaygıyla ve biraz da itiraz eder gibi konuştu; ''Ama ben onların daha iyi olmasını isterim hep...'' ''Evet'' dedi yaşlı adam, ''Bilinçli düzeyde gerçekten istiyorsun, ancak Bilinçaltı düzeyde de istiyor musun onların gelişmesini, sana yetişmelerini hatta seni geçmelerini, yoksa onları tutuyor musun bu seviyelerde; kendini korumak, önemli, vazgeçilmez olduğunu hissetmek için?'' diye sordu daha genç olana...
''Tüm korkularını bir kenara bırak, sevgiyi yay iş yerine, yanında çalışan sana bağlı insanlara öğretmeye çalış bildiklerini, gelişmelerine ve sırtından yüklerini almalarına izin ver, hata yapabileceklerini bilerek kontrol et ama asla gelişmelerine engel olma, güven onlara ve bunu belli et, göster daima. O zaman bil ki hep etrafında sevgi ortamı doğacak, sana yardım edecek insanlar sevgi ile çevreni saracaktir. Buna inan ve güven, en ummadığın anda onlar da yardımına koşacaktır, sevgi ve memnuniyetle. Sen onların ayağa kalkmalarına gelişmelerine yardımcı olduğun için bir gün sendelediğinde ilk yardıma gelenler onlardan birisi olacaktır, hem de hiç ummadığın bir anda. Bu hem bugün hem de yıllar sonra olacak gerçeklerdir'' dedi yaşlı adam...'' Korkma, sevgiye önem ver, sen verdikçe daha da fazlasını alacaksın, bundan asla kuşku duyma, o vakit şimdikinden on kat daha da büyüyeceksin...
Genç adam anlamıştı şimdi olanları, baş ağrılarının ve sırt ağrılarının bu dönemde neden artmaya başladığını ufaktan ufaktan fark etmeye başlamıştı. Hatta kendi içinde farkında olmadığı bazı gerçekleri de görmüştü şaşırarak, 'haklısınız' diye de cevaplayarak onaylamıştı kendine söylenenleri...
Kendini yavaşça bıraktı çalışmaya, gevşediğini, genişlediğini, rahatladığını hissederken, gözlerinin önünden geçen ışıkların renklerini söylemeye başlamıştı kendisinden daha yaşlı olan adama...
''Şimdi mor renkler görüyorum, ardında yeşil de var.......''
Evet işinde başarılı, aranılan, ne yaptığını bilen, kendisine saygı duyan, kendi değerinin farkında olan ve kendini seven sağlıklı, orta yaşlı bir insandı. Ama zaman zaman baş ağrıları dayanılmaz bir hal alıyor, bazen kustuğu bile olabiliyordu... Sırt ağrıları da son günlerde iyice artmıştı. Neden olduğunu merak ediyordu ve soruyordu biraz daha yaşlı Dostuna; ''Neden bunlar oluyor bana?'' Anlayamıyorum...
Daha yaşlı olan adam enerjisine iyice bir baktı şikayeti olan genç adamın ve konuşmaya başladı yavaştan;
*Evet sen dengeli bir insansın ama iş yerinde otoriteni kurmak, aranılan adam olmak ve kısa sürede neticeye ulaşmak istiyorsun, biraz da mükemmeliyetçi bir yapın var her şeyin kontrolünde ve sorunsuz olmasını bekliyorsun,
*Ancak yanında çalışan ve sana bağlı olan daha genç yardımcılarına tam olarak güvenemiyorsun, onların eksik ve yetersiz olduklarını düşünüyorsun, onlara zaman ayırmaktansa işlerin tamamını ben kendim kısa sürede yapar bitiririm diye düşünerek işlerin hem tüm yükünü hem de bütün sorumluluklarını kendi üzerine alıyorsun.
*Bu da iki açıdan sana ve diğerleriyle yarattığın oluşuma zarar veriyor;
-Birincisi her geçen gün üzerindeki iş yükü daha da artıyor, yardım da almıyorsun, bu da sırt ağrılarına neden oluyor, çünkü duygusal olarak tüm yükü sadece kendi sırtında taşıyorsun...
-İkincisi de yanında çalışan senden daha genç ve tecrübesiz insanların atıl kalmalarına ve gelişememelerine neden oluyorsun, nasıl olsa tüm işi sen yaptığın için onlar da her işi sana bırakıyorlar, motivasyonlarını kaybediyorlar. Bu zaman kazanma arzusu ve mükemmeliyetçiliğin de baş ağrılarına neden oluyor...
-Bunun, farkında olamadığın bir diğer sakıncası daha var diye devam etti yaşlı adam; aslında senin onlara güvenemediğini onlar çok iyi biliyorlar ve bu defa onlar da sana güvenememeye başlıyorlar ve farkında olmadan senin yarattığın adeta sana karşı çalışan bir güç oluşuyor çevrende...
Genç adam kaygıyla ve biraz da itiraz eder gibi konuştu; ''Ama ben onların daha iyi olmasını isterim hep...'' ''Evet'' dedi yaşlı adam, ''Bilinçli düzeyde gerçekten istiyorsun, ancak Bilinçaltı düzeyde de istiyor musun onların gelişmesini, sana yetişmelerini hatta seni geçmelerini, yoksa onları tutuyor musun bu seviyelerde; kendini korumak, önemli, vazgeçilmez olduğunu hissetmek için?'' diye sordu daha genç olana...
''Tüm korkularını bir kenara bırak, sevgiyi yay iş yerine, yanında çalışan sana bağlı insanlara öğretmeye çalış bildiklerini, gelişmelerine ve sırtından yüklerini almalarına izin ver, hata yapabileceklerini bilerek kontrol et ama asla gelişmelerine engel olma, güven onlara ve bunu belli et, göster daima. O zaman bil ki hep etrafında sevgi ortamı doğacak, sana yardım edecek insanlar sevgi ile çevreni saracaktir. Buna inan ve güven, en ummadığın anda onlar da yardımına koşacaktır, sevgi ve memnuniyetle. Sen onların ayağa kalkmalarına gelişmelerine yardımcı olduğun için bir gün sendelediğinde ilk yardıma gelenler onlardan birisi olacaktır, hem de hiç ummadığın bir anda. Bu hem bugün hem de yıllar sonra olacak gerçeklerdir'' dedi yaşlı adam...'' Korkma, sevgiye önem ver, sen verdikçe daha da fazlasını alacaksın, bundan asla kuşku duyma, o vakit şimdikinden on kat daha da büyüyeceksin...
Genç adam anlamıştı şimdi olanları, baş ağrılarının ve sırt ağrılarının bu dönemde neden artmaya başladığını ufaktan ufaktan fark etmeye başlamıştı. Hatta kendi içinde farkında olmadığı bazı gerçekleri de görmüştü şaşırarak, 'haklısınız' diye de cevaplayarak onaylamıştı kendine söylenenleri...
Kendini yavaşça bıraktı çalışmaya, gevşediğini, genişlediğini, rahatladığını hissederken, gözlerinin önünden geçen ışıkların renklerini söylemeye başlamıştı kendisinden daha yaşlı olan adama...
''Şimdi mor renkler görüyorum, ardında yeşil de var.......''
FİZİKSEL BEDENİNİ BEĞENİYOR MUSUN?...
Fiziksel bedenini beğeniyor musun? Bedenin ile barışık mısın? Bedenine
gerekli özeni ve saygıyı gösteriyor musun? Bedeninin ihtiyaçlarını, sana
söylediklerini duyabiliyor musun?
Evet sen sadece bir fiziksel bedenden ibaret değilsin, ona aşırı bir ilgi göstermen de doğru olmayabilir, ancak bedenin seni hayata bağlayan, hayatın içinde var olmanı sağlayan önemli bir araç, hayatla iletişim kurmanı sa ğlayan önemli bir olgu, bunun farkında mısın?
Fiziksel bedenini hor görmek, özen göstermemek, ihmal etmek, hatta bilerek-bilmeyerek kötü yönde kullanmak hayatla olan bağlarını zayıflatarak, yaşamın içinde yaymakta olduğun ışığın aracı olan ve sana hediye edilen ve hizmet eden bu kutsal araçla aranda iletişimsizliğe ve dolayısıyla da hastalıklara neden olabileceğini unutuyor musun?
İdeal bir yaşam; fiziksel bedenin gereksinimleri ve ruhsal bedenin ihtiyaçları arasında kuracağın dengede oluşacaktır.
Sen; Akıl, Ruh ve Fiziksel Beden birleşiminden oluşmuş bir varlıksın, bunu hatırlayarak dengede kaldığında Hayatın tam içinde olacağını asla unutmamalısın.
Kendini; tüm olgularınla, araçlarınla sevmekten asla vazgeçme... Hayat Seni seviyor ve Seni bekliyor...
Evet sen sadece bir fiziksel bedenden ibaret değilsin, ona aşırı bir ilgi göstermen de doğru olmayabilir, ancak bedenin seni hayata bağlayan, hayatın içinde var olmanı sağlayan önemli bir araç, hayatla iletişim kurmanı sa ğlayan önemli bir olgu, bunun farkında mısın?
Fiziksel bedenini hor görmek, özen göstermemek, ihmal etmek, hatta bilerek-bilmeyerek kötü yönde kullanmak hayatla olan bağlarını zayıflatarak, yaşamın içinde yaymakta olduğun ışığın aracı olan ve sana hediye edilen ve hizmet eden bu kutsal araçla aranda iletişimsizliğe ve dolayısıyla da hastalıklara neden olabileceğini unutuyor musun?
İdeal bir yaşam; fiziksel bedenin gereksinimleri ve ruhsal bedenin ihtiyaçları arasında kuracağın dengede oluşacaktır.
Sen; Akıl, Ruh ve Fiziksel Beden birleşiminden oluşmuş bir varlıksın, bunu hatırlayarak dengede kaldığında Hayatın tam içinde olacağını asla unutmamalısın.
Kendini; tüm olgularınla, araçlarınla sevmekten asla vazgeçme... Hayat Seni seviyor ve Seni bekliyor...
AMİN...
Kalpleri sevgi ile dolu bir şekilde Hayata, Evrene ve Tüm Varoluşa
hizmet eden, hiç bir zaman İnsanların Özgür İradelerine (istenilmeden)
direkt müdahelerde bulunmayan, içlerindeki sevgiyi, saflığı, şifayı,
neşe ve zerafeti hayatımıza derin bir şefkatle, sessizce ulaştıran
Sevgili Meleklere, Baş Meleklere, Rehberlere sonsuz ve içten sevgi,
saygılarımızı sunalım Dostlar...
Onları olduğu kadar Tüm Evreni var eden ve Yeryüzünde Halifesi olarak gördüğü biz İnsanları da kendi ruhundan üfleyerek yaratan ''adına içinizden geldiği veya size öğretildiği (ve sevgiyi/şefkati/neşeyi hissettirecek) şekilde her ne derseniz deyin Yüce Yaratıcımıza sonsuz şükran duygularımızla kalbimizin derinliklerinden gelen dualarımızı sevgi ile ulaştıralım...
Amin...
Onları olduğu kadar Tüm Evreni var eden ve Yeryüzünde Halifesi olarak gördüğü biz İnsanları da kendi ruhundan üfleyerek yaratan ''adına içinizden geldiği veya size öğretildiği (ve sevgiyi/şefkati/neşeyi hissettirecek) şekilde her ne derseniz deyin Yüce Yaratıcımıza sonsuz şükran duygularımızla kalbimizin derinliklerinden gelen dualarımızı sevgi ile ulaştıralım...
Amin...
KİM OLDUĞUNU HATIRLIYOR MUSUN?...
Kim
olduğunu unuttun mu? Korkuyor musun yaşamaktan? ''Hayat zor'' derler
çoğu zaman değil mi? Yaşamanın zor olduğuna mı inanıyorsun? Kim söyler
bunları hiç düşündün mü? Ego mu yoksa Ruh mu?
Ego çok ciddiye
alır hayatı, her şeyin zor yanlarını sana gösterir ve sürekli korku ile
sular kalbinde açılan çiçeklerini ve her geçen gün biraz daha grileşir
açılan güllerin. Geçmişte yaşadığın korku, acı, nefret bazen de kin ile
dolu olaylara götürür seni, zaman zaman geleceğin kaygı denizinde
yüzersin Ego'nun güçlü kollarında, eğer izin verirsen, farkına
varamazsan sana hizmet etmek için görevli Ego'n senin sahibin olur, seni
yönetir, korkutur, baskı kurar üzerinde, her şey çok önemlidir onun
gözünde...
Ruh için ise hayat bir oyun yeridir, öğrenmek için, duyguları deneyimlemek için adeta bir Mekteptir yaşam, korkacak bir şey yoktur, onda sevgi vardır, sevgi ile yaşamalıdır hayatı, heyecan, neşe duyulmalıdır yaşamdan.
Hangisi sana daha yakın geliyor; Ego'nun yarattığı korku dolu bir Dünya
mı? Ruhun bir çocukmuşçasına oynamaktan keyif aldığı sevgi, neşe ve
heyecan dolu bir Dünya mı?
Korkunun olmadığı Sevgi dolu Dünyayı hayal et Dostum, o hemen yanı başında duruyor, farketmeni bekliyor kendisini...
Korkma, hazırsın Dostum bu yeni Dünya için, sadece Sevgiye odaklan ve hisset...
BAZEN DÜŞÜNÜRÜM DE...
Bazen
düşünürüm; ''Tam şu anda bu yaşamdan ayrılıyor (yani vefat ediyor)
olsam neler hissederdim?'' diye ve açarım içimdeki düşüncenin
musluklarını, bırakıveririm ipin ucunu hayata beni bağlayan ve bambaşka
bir boyuta geçerim aniden ve duygular-düşünceler akın eder canımın
alanına.
Her şey ne kadar da boş gelir o anda; para, pul,
şan-şöhret anlamsızlaşır ve sadece hisler kalır geriye, neleri
yaptım-neleri yapamadım, korkuyu mu yaşadım yoksa sevgiye mi can verdim?
Birden tatlı bir sevinç kaplar içimi, neşeyle karışık, neleri
yapacağımı, yapabileceğimi duyumsarım korku olmadan, sadece olmak-yapmak
vardır orada ve gerçekleştiğinde hissedeceğim sevinci, huzuru, neşe ve
dinginliği hissederim ruhumun derinliklerinde. Eşsiz bir histir bu, her
şeyle bütünleşmiştir can ve parçası olduğum bütünlüğün kokusunu duyarım
soluklandığım havanın kuytularında ve içime çekerim sonsuzluğun sevgi
dolu nefesini geri vermeyecekmiş gibi...
Hayat ne güzel,
yaşamak-var olmak ne kadar muhteşem bir duygu, yalan ya da kurgulanmış
bir oyun-imtihan olsa da gerçekliğini algılamak, haz almak, ilizyonun
farkındayken günlük yaşamda değer verdiğin bütün yalanlardan sıyrılmak
ve sadece sevgi, güven ve teslimiyetin buluştuğu Birliğin içinde erimek,
hiçliğin doluluğuna ulaşmak, aynı anda iki yerde olmak...
Ne
kutsal duygular ortaya çıkar o zaman ruhun varılamıyan noktalarından,
sezgiler, esinler, ilhamlar akar dereler gibi hayatın ormanlarına, hiç
duyulmamış müziklerin nağmeleri çınlar kulaklarda...
Tekrar
dönerken realitenin gerçeklerine huzur, dinginlik ve uykulu bir halde
unutmadan-kaybetmeden yazmak ister bir yerlere insanoğlu yeniden sahibi
olmak tutkusuyla... Hayat yeniden başlamıştır gözler açıldığında yaşamın
renklerine ve korkular yanıbaşında beklemektedir seni sahiplenmek için
sevginin biraz öteciğinde....
Hangisi gerçektir, hangisi yalan,
hangisine daha fazla inanmalısın ve çalışmalısın onun için hissedersin
yine kalbinde... En iyisi ortada, dengede kalmaktır gibi gelir bana...
''Hiç ölmeyecekmiş gibi bu Dünya için, yarın ölecekmiş gibi de öbür Dünya için...'' der içimdeki ses...
Sevgi ve Saygı ile...
8 Mart 2012 Perşembe
HAYATINA BOŞ VERME...
Çocuğunuz olduktan sonra hayatınıza boş verip, tüm yaşamınızı çocuğunuza
ya da çocuklarınıza adayarak, kendinize özen göstermekten asla
vazgeçmeyin, boşlamayın, yaşamınıza sıkı sarılın, yapmaktan
hoşlandığınız şeyleri yapmaya devam edin, eşiniz ile olan ilişkinizi hep
birinci sıraya koyun ve yaşamınıza neşe katın, kendinize değer verin,
sevin ve saygı duyun...
O vakit eşiniz ve çocuklarınızın da daha mutlu
olduğunu göreceksiniz...
YARDIM ET, MOTİVE ET, İZİN VER; KENDİSİ OLSUN...
Kendi hayatınızda yaşayamadıklarınızı çocuklarınızın hayatı üzerinden
gerçekleştirmeyi aklınızdan bile geçirmeyin, çocuklarınızın
yeteneklerine, seçimlerine ve ilgi alanlarına saygı duyarak onlara
yardım edin, motive edin ve destek olun, asla kıyaslamayın,
yarıştırmayın ve sevginizi hep belli edin, onları her halleriyle
sevdiğinizi gösterin, daha mükemmel olmaları gerektiğini dikte ya da ima
etmeyin, kendilerini eksik-yetersiz hissetmelerine mahal vermeyin,...
Şimdi ve gelecekte hem onların hem de sizin daha mutlu-huzurlu
olduğunuzu göreceksiniz...
ZATEN BAŞLAMIŞTI...
''Hocam, hep ben aramak zorundayım herkesi, ben aramazsam kimse beni
arayıp sormaz, hatta Facebook' ta bile ben yazmazsam kimse bana yazmaz,
bunu çok merak ediyorum, neden böyle oluyor hayatımda ?'' diye soruyordu
genç adam...
Artık biliyordu cevabı;
-Kendini gerçekten sevmeye başladığında,
-Kendini gerçekten değerli gördüğünde,
-Kendine gerçekten saygı duyduğunda,
-Duygularına önem verip korkmadan ifade etmeye başladığında,
-Kendi gücünü ve iradesini gerçekten kullanarak, hayatında gerekli gördüğü eylemleri yapmaya başladığında,
-Hata yapmaktan korkmayarak seçimler yapmaya, kararlar almaya başladığında,
-Hatalarından ders alarak her gün biraz daha büyüdüğünde,
-Hayatın içinde gerçekten sevgi ile var olduğunda
onun aranan bir birey olacağını fark etmişti. Pekiyi de ne zamandan itibaren başlayacaktı bu süreç?
Artık biliyordu cevabı;
-Kendini gerçekten sevmeye başladığında,
-Kendini gerçekten değerli gördüğünde,
-Kendine gerçekten saygı duyduğunda,
-Duygularına önem verip korkmadan ifade etmeye başladığında,
-Kendi gücünü ve iradesini gerçekten kullanarak, hayatında gerekli gördüğü eylemleri yapmaya başladığında,
-Hata yapmaktan korkmayarak seçimler yapmaya, kararlar almaya başladığında,
-Hatalarından ders alarak her gün biraz daha büyüdüğünde,
-Hayatın içinde gerçekten sevgi ile var olduğunda
onun aranan bir birey olacağını fark etmişti. Pekiyi de ne zamandan itibaren başlayacaktı bu süreç?
Şimdi zaten başlamıştı bile..
KENDİN OLMAKTAN ASLA VAZGEÇME...
Kendin olmaktan asla vazgeçme. Bu hayatındaki en temel düstur olsun
Dostum. Hiç kimse için kendin olmaktan vazgeçme, kendini asla ikinci
plana atma, en sevdiklerin için olsa dahi kendine haksızlık yapma, kendi
yaşamından ödün verme, kendini seni yok edecek kalıpların içine sokma,
daraltma, büzüşme.
Duygularını; içine atma, ifade etmekten vazgeçme, biriktirme ve sonunda da patlama, hissettikleri ni söyle, enerjiyi boşalt kavga etmeden, çatışmadan ve korkmadan. Amacın üzüm yemek olsun bırak Bağcıyı başkaları tartaklasın.
Kendini her koşulda sev, kendine değer ver ve saygı duy özüne, buluşmaya çalış içindeki Tanrısal Öz ile. Kendini daha iyi tanımaya çalış, içindeki saf gerçekleri söyleyen sesle buluş ve onu dinle, Onu duymazdan gelmek istediğin anların farkına var, bazen işine gelmese de O sana hep öğütler verecek, sana doğru yolu, pozitif olasılıkları gösterecektir.
Her zaman özgür olduğunun farkında olarak, hayatına yön ver kendi; aklın, hislerin, vicdanın, özgür iraden, yeteneklerin ve sevgiyle....
Duygularını; içine atma, ifade etmekten vazgeçme, biriktirme ve sonunda da patlama, hissettikleri ni söyle, enerjiyi boşalt kavga etmeden, çatışmadan ve korkmadan. Amacın üzüm yemek olsun bırak Bağcıyı başkaları tartaklasın.
Kendini her koşulda sev, kendine değer ver ve saygı duy özüne, buluşmaya çalış içindeki Tanrısal Öz ile. Kendini daha iyi tanımaya çalış, içindeki saf gerçekleri söyleyen sesle buluş ve onu dinle, Onu duymazdan gelmek istediğin anların farkına var, bazen işine gelmese de O sana hep öğütler verecek, sana doğru yolu, pozitif olasılıkları gösterecektir.
Her zaman özgür olduğunun farkında olarak, hayatına yön ver kendi; aklın, hislerin, vicdanın, özgür iraden, yeteneklerin ve sevgiyle....
İRADEYİ KULLANMAYI NEYE BENZETİRİM..?
Ben, Hayatın içinde İradeyi kullanmayı; Metroda ilerleyen bir trenin
içindeki yolcunun, tren hareket halindeyken, ineceği istasyondaki
Asansörün bulunduğu konuma en uygun kapıya doğru hareket etmesine
benzetirim ve O yolcu her zaman asansöre varan ilk yolcu olacaktır
derim... Buna ne dersin...?
RUHUNU KAT YAPTIĞIN İŞE...
Sevgili Dostum, ''Hangi işi yaparsan yap içine Ruhunu kat'', bu düsturu slogan yap kendine ve gerisine güven, salıver gitsin.
İşini yaparken hissettiğin ilk heyecanı hiç kaybetmemeye özen göster, işe ilk başladığın andaki hedeflerini-vizyonunu asla kaybetme, eğer kaybetmeye başlamışsan gerekirse yazarak yeniden oluştur.
Seninle aynı heyecanı paylaşan insanlarla devam et yola, ortağını,
çalışanlarını onların arasından seç, uyum ve harmoniye dikkat et, aynı frekansta olamadığını anladıklarına izin ver gitsinler, daha iyilerinin geleceğine olan güvenini de hiç kaybetme. O zaman senin gibi düşünen, hisseden, heyecanlanan insanların hayatına daha fazla girmeye başladığını göreceksin.
Aklını kullan ama asla sadece mantığın ile ticari hareket etme, içine hep duygularını da kat işinin, empati yapmayı ihmal etme, ''Sen olsaydın neyi, nasıl isterdin?'' bunu hep düşün, farklılıkları da göz önünde bulundurmayı unutma. Neyi yapıyorsan sade ama kaliteli, leziz, duygu dolu, zarif, içten ve samimi olmasına özen göster.
Küçücük görünen detaylarda bile ihmalkarlık gösterme, içinden gelen sesin gösterdiği yollara, şeylere en önemlisi de İnsanlara özen göster, detayları farket, unutma başarı ufak detaylarda gizlidir.
İşini yaparken hissettiğin ilk heyecanı hiç kaybetmemeye özen göster, işe ilk başladığın andaki hedeflerini-vizyonunu asla kaybetme, eğer kaybetmeye başlamışsan gerekirse yazarak yeniden oluştur.
Seninle aynı heyecanı paylaşan insanlarla devam et yola, ortağını,
çalışanlarını onların arasından seç, uyum ve harmoniye dikkat et, aynı frekansta olamadığını anladıklarına izin ver gitsinler, daha iyilerinin geleceğine olan güvenini de hiç kaybetme. O zaman senin gibi düşünen, hisseden, heyecanlanan insanların hayatına daha fazla girmeye başladığını göreceksin.
Aklını kullan ama asla sadece mantığın ile ticari hareket etme, içine hep duygularını da kat işinin, empati yapmayı ihmal etme, ''Sen olsaydın neyi, nasıl isterdin?'' bunu hep düşün, farklılıkları da göz önünde bulundurmayı unutma. Neyi yapıyorsan sade ama kaliteli, leziz, duygu dolu, zarif, içten ve samimi olmasına özen göster.
Küçücük görünen detaylarda bile ihmalkarlık gösterme, içinden gelen sesin gösterdiği yollara, şeylere en önemlisi de İnsanlara özen göster, detayları farket, unutma başarı ufak detaylarda gizlidir.
YARDIM ET AMA BASKI KURMA...
İnsanlara yardım et ama asla özgür seçimlerine müdahale ederek yapmak
istemedikleri, en azından içlerinden gelmeyen şeyleri onlara zorla
yaptırmaya kalkışma, onlara acıma ve kendine de gereksiz bir gurur-kibir
getirme. Unutma her insan Özgür Seçim Hakkıyla kendi hayatını hayal
eder, yaratır, yönetir ve yaşar, bazen hatalar yapsa da bu hatalarından
öğrenerek gelişir, dönüşür....
Doğru olduğuna i nanıyor olsan bile herhangi bir konuda kimseye asla bir şeyleri empoze etmeye, baskı kurmaya ya da özgür iradesine müdahale etmeye çalışma. Unutma ki iyilikten de maraz doğabilir, sana uygun olan bir şey ya da durum başkasına uymayabilir. Her insanın farklı düşünme sistemleri ve süreçleri olduğunu bilerek farklı yaşamlara saygı duy...
Aksi durumlarda, amacın iyilik olsa bile, sonucunda ummadığın, tahmin bile edemeyeceğin dramlara sebebiyet verebileceğini hep hatırla....
Doğru olduğuna i nanıyor olsan bile herhangi bir konuda kimseye asla bir şeyleri empoze etmeye, baskı kurmaya ya da özgür iradesine müdahale etmeye çalışma. Unutma ki iyilikten de maraz doğabilir, sana uygun olan bir şey ya da durum başkasına uymayabilir. Her insanın farklı düşünme sistemleri ve süreçleri olduğunu bilerek farklı yaşamlara saygı duy...
Aksi durumlarda, amacın iyilik olsa bile, sonucunda ummadığın, tahmin bile edemeyeceğin dramlara sebebiyet verebileceğini hep hatırla....
ENERJİ YALAN SÖYLEMEZ, ANLATIR GERÇEKLERİ...
Kendisinin ''zayıf, yetersiz ve eksik olduğunu'' zannederek içten içe beslediği ''daha iyi,
daha mükemmel olmam gerek'' düşüncesiyle kendine acı çektirirken, bir de dışarıya karşı; ''daha
güçlü, daha mükemmel, yeterli hatta daha fazlasıyımı oynamak'' bir insanın
düşebileceği en acıklı durumlardan birisidir.
Genellikle güçlü görünmek adına, yardım almaktan kaçınıp hep vermeye çalışır ve sonunda alamayan herkesin başına geldiği gibi tükenir giderler. Gördüğüm kadarı ile ne yazık ki insanların pek çoğu bu oyunu oynamayı seviyorlar...
Enerji asla yalan söylemez, hemen anlatır bana; kimin gerçekten, kimin ise görüntüde güçlü ve dengede olduğunu, alış-verişi aksattığını, nedenleriyle birlikte....
Aslında zannettiği gibi değildir durum, sadece öyle olduğunu sanmaktadır, çünkü bunlar ona birileri tarafından öğretilmiştir, hem de onu en çok seven ve korumak isteyen en yakınları tarafından, korkuyla... İşin en acı yanı da budur ya genellikle...
Kaş yapalım derken göz çıkmakta, iyilikten maraz doğmaktadır adeta...
Sevgili dostum; asla eksik olmadığını, zaten yeterli, tam ve mükemmel olduğunu gerçekten bilerek, sadece kendin olman, olduğun gibi davranman, ihtiyacın olduğu durumlarda da yardım almaya açık olman her şeyi çözecek ve sana çok iyi gelecek...
Genellikle güçlü görünmek adına, yardım almaktan kaçınıp hep vermeye çalışır ve sonunda alamayan herkesin başına geldiği gibi tükenir giderler. Gördüğüm kadarı ile ne yazık ki insanların pek çoğu bu oyunu oynamayı seviyorlar...
Enerji asla yalan söylemez, hemen anlatır bana; kimin gerçekten, kimin ise görüntüde güçlü ve dengede olduğunu, alış-verişi aksattığını, nedenleriyle birlikte....
Aslında zannettiği gibi değildir durum, sadece öyle olduğunu sanmaktadır, çünkü bunlar ona birileri tarafından öğretilmiştir, hem de onu en çok seven ve korumak isteyen en yakınları tarafından, korkuyla... İşin en acı yanı da budur ya genellikle...
Kaş yapalım derken göz çıkmakta, iyilikten maraz doğmaktadır adeta...
Sevgili dostum; asla eksik olmadığını, zaten yeterli, tam ve mükemmel olduğunu gerçekten bilerek, sadece kendin olman, olduğun gibi davranman, ihtiyacın olduğu durumlarda da yardım almaya açık olman her şeyi çözecek ve sana çok iyi gelecek...
Benden söylemesi...
MUCİZELERDE DEĞİL SADELİKTE DE ARA...
Her yüzde Tanrıyı gör, gözlerin arkasındaki ışığa bak ve ışığı hisset,
aradığını sadeliğin içinde ara, O'nun her zaman her yerde olduğunu
bilerek görünende görünmeyeni farket. O'nu sadece mucizelerde arama, her
şeyin zaten bir mucize olduğunu anlayarak sevgiyi hisset kalbinin
derinliklerinde ve kalbini sevgiye aç; küçük bir çocuğa, yaşlı bir
teyzeye, sinirli bir amcaya ya da elinde bastonu ile zor yürüyen bir
dedeye aynı idrakle bak, o zaman içinde farklı bir şeylerin
kıpırdadığını hissedebilirsin...
NE DERSİN? HALA AYRI MISIN?
İnsanlar genellikle diğer insanlarla olan farklılıklarına dikkat ederler
ve diğerlerinden ayırırlar kendilerini, şimdi biraz da benzerliklere
bakma vakti gelmedi mi, farklı insanlardaki aynılıkları görmenin zamanı
değil mi artık?
Hatta ayrı cinslerde, kadın ve erkekte bile aynı benzer özellikleri ve
bir birini tamamlamayı, bütünlemeyi, karşıtlıklardaki bütünlüğü farketmeye ne dersin?
Beyin loblarındaki sağ ve sol tarafın dengede olmasına, aynı derecede kullanılmasına açık mısın?
Madde aleminin ve arkasındaki görünmeyen gerçek olan mana aleminin birlikte hayata getirdiklerine ne anlamlar yüklüyorsun?
Artık zamanı geldi, birliğin, bütünlüğün, tamamlanmanın. Zaten öylesin, tam ve bütünsün ama içindeki algıda nasılsın, hala ayrı mısın?
Ne dersin?
1 Mart 2012 Perşembe
NE GÜZELDİ YAŞAM KENDİNİ SEVERKEN VE MUTLUYKEN...
Her zamanki gibi üzgündü kadın içeri girdiğinde, hareketlerinde hep nezaket, kibarlık ve zariflik vardı dikkati çekecek kadar. Ne kadar zarif konuşuyordu ve kibardı insanlara karşı, adeta onları hiç kırmamak istercesine çoğu zaman onların istediği gibi davranıyordu ve asla onların dediğine hayır diyemiyordu. Aslına bakarsan, bundan şikayetçiydi ama bu huyundan da vazgeçemiyordu bir türlü, ne yazık ki...
Ne yapması gerektiği konusunda kafası çok karışıktı, bir yandan kendine değer verilmediğini, kullanıldığını hatta bazen aptal konumuna bile düşürüldüğünü hissediyor diğer taraftan da kendisine bunu yapanlara, saygı duymadan istismar edenlere istediklerini vermeye devam ediyordu, elinde olmadan...
Çalışma başladığında, Adam tekrarladı bildiği aynı şeyleri; ''Kendine hiç değer vermiyorsun, saygı duymuyorsun ve güçsüz-zayıf hissederken kendini içinden, dışarıya güçlü görünmeye çalışıyorsun, yine aynı şeylere devam ediyorsun'' diyerek. Uygulama devam ediyordu, bir taraftan da kadının vücudu yavaş yavaş öne, yana ve arkaya doğru sallanmaya başlamıştı elinde olmadan, ara sıra sanki dans eder gibi hareketler de yapıyordu ne yaptığını bile anlamadan. Adam da şaşkın şaşkın seyrediyordu olanları, diğer taraftan da işine devam ediyordu çalışmadan hiç kopmadan. Kadın artık resmen dans ediyordu bir Balerinin nazik, kibar ve estetik halleriyle, ellerini, ayaklarını zarifçe ileri geri sallıyor ve sanki bir kuğu gibi süzülerek yürüyordu, ara sıra da selam veriyordu onu seyreden olmayan kalabalığa...
Selam vererek eğilirken hayali seyircilerine, mutlu ve gururluydu, enerjisi açılmış ve çok genişlemişti, özgür hissediyordu kendini, hiç olmadığı kadar mutluydu, bulmuştu sanki kendini yeniden eski günlerindeki gibi...
İçinden; artık her şey farklı olacak diye düşünürken, dudaklarının arasından ''La la laa, la, la, la, lal, laaa la, lal, la, la, laa, lal, la, la, lal, la, laaaa....'' diye dans ettiği şarkının ezgileri dökülüyordu.... Gülerek bakan yaşlı gözleri ile Adama sanki teşekkür ediyordu sevgi ve mutlulukla. Ne güzel bir şeydi kendini sevmek, değerli ve sevgi dolu hissetmek, yaşam ne kadar da güzeldi kendini severken ve mutluyken... Gerisi boştu, önemli olan ne varsa artık biliyordu.
Kapıdan dışarı çıkarken son bir kez sarıldı Hocam dediği Adama ve hayatın yollarına doğru sevgi ile yürümeye başladı dans edercesine...
Hüseyin Turgut SAYIN, 01.03.2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)