24 Aralık 2012 Pazartesi

HİÇ BİR ŞEY DEĞİŞMEZ SANMAYIN...

Hiç bir realiteye değişemez gözüyle bakmayın. Bunu yaptıkça alışkanlık kazanacak ve bilinçaltınızdaki değişiklikleri ve hayatı 

algılamadaki farklılıkları anlamaya başlayacaksınız. Çözümleri, yeni olasılıkları görmeyi, kendinize güvenmeyi ve hayattan zevk almayı 


başaracaksınız . Belki de iyileşmez sandığınız hastalıklarınızı şifalandıracaksınız kısa sürelerde. Bunu yapabilen çok insan var. 'Bir 


insan bir şeyi yapabiliyorsa, bunu her insan yapabilir' diyor bilim adamları. Ben bu söze sonuna kadar güveniyorum. Çünkü Zeki 


Yaradılışa güveniyorum, İnsana ve bedeninin zekasına güveniyorum. En önemlisi de  bunu biliyorum.

BUNLARI YAPABİLİR MİSİN YA DA YAPMAK İSTER MİSİN?

Kendini, olduğunu sandığın şeylerle özdeşleştirmekten artık vaz geçebilir misin? Bu sana neler katar hiç düşündün mü? Sen; sadece bu kısa yaşamında edindiğin tecrübelerin toplamı kadar mısın, yoksa çok daha büyük ve sonsuz bir var oluşa mı aitsin? Kendini ne kadar tanıyor, hangi boyutlarını fark edebiliyorsun? Gün içinde ne kadar zamanını bu konulara ayırıyorsun, bunlara kafa yoramayacak kadar yoğun musun, ya da daha önemli konularla mı uğraşmak zorundasın? 

BENİ BÖYLE SEV, DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMADAN...

BİR DOSTA CEVAP;

Sevgili Dostum;

Gerçekten sevdiğiniz hiç kimseyi değişim için zorlamayın. Ya onu olduğu haliyle severek kabul edin, bağrınıza basın, ya da o haliyle gerçekten sevemeyeceğinize inanıyorsanız ona bağlanmaktan vazgeçerek hayatınızdan çıkıp gitmesine izin verin. Değiştirmeyi düşündüğünüz bir kişiye karşı içinizde (gizli) onu eksik, kusurlu görme düşüncesinin bulunup-bulunmadığının farkına varın.

Sevdiğinizi sandığınız, ancak her şeyiyle sevdiğinize-kabul ettiğinize tam olarak emin olamadığınız bir insanı istediğiniz şekilde değiştirebileceğinizi zannederek gelecekle ilgili boş ve yanıltıcı hayallere kapılmayın.

'O şimdilik böyle, ama ben onu daha sonra istediğim kalıba sokmasını bilirim' gibi iddialı lafların ağzınızdan çıkmasına izin vermeyin. Eğer buna benzer laflara ya da kendi konuşmalarınıza tanık oluyorsanız da bunun farkına varın.

Şunu hiç hatırınızdan çıkartmayın; bir insan, kendisi gerçekten istemediği ya da ikna olmadığı sürece, başkasının isteği ile asla değişmez, değişemez. Değişim için önce kendisinin istekli, arzulu olması, bunun kendine sağlayacağı avantajlar konusunda içtenlik taşıması ve inançlı olması gereklidir. Eğer değiştirmeyi istediğiniz kişide değişim için kendi içinden gelen bir şevk, istek, inanç, içtenlik yok ise; o size karşı 'değişmeye çok istekliyim' rolünü oynasa bile, sizden istediğini elde ettikten sonra gerçek haline tekrar döneceğini hatırınızdan asla çıkartmayın.

Bir çok insan bu hatayı maalesef yapıyor, sevdiğini sandığı ancak eksikleri olduğunu düşündüğü insanı değiştirebileceğini zannediyor. Ancak, realitede bunu gerçekleştiremediğinde de (ki genellikle böyle oluyor) mutsuz ve pişman oluyor.

Sevdiğinizi sandığınız bir insanı, tüm sahip olduklarıyla sevebileceğiniz, gerçekten hiç bir eksiklik duymadan kabul edebileceğiniz bir duruma getirmeye çalışacağınıza;

-Gerçekten sizin istediğiniz vasıflara uygun bir insanın hayatınıza girmesini içtenlik ile istemek, aramak her iki taraf için de daha iyi olabilir mi?

-Ya da sevdiğinizi, bağlanmaya hazır olduğunuzu sandığınız insanı, şimdi tam da bu anda sahip olduğu tüm nitelikleri ile gerçekten sevip-sevemediğinizin, kabul edip-edemediğinizin tam olarak farkında mısınız?

Önce bu sorulara içten gelen doğru cevapları vermeye gayret edin. İçinizden gelen cevaplara dikkat edin, hislerinizi önemseyin, aceleci olmayın, okuyun, araştırın, bir bilene danışın, gerekirse bir Psikolog ya da Psikiyatr'dan yardım alın...

Çünkü bu çok önemli bir konu; hem sizin hem de değiştirmeyi düşündüğünüz insan için, birlikte doğmasına aracılık edeceğiniz çocuklarınız için, hatta Dünya için...

Şarkıyı hatırlıyor musun? Ne diyordu? Haydi birlikte söyleyelim;

Beni böyle sev seveceksen,
Olduğum gibi göreceksen,
Girme gönlüme, girme ömrüme,
Ne (x) bu diyeceksen....

21 Aralık 2012 Cuma

BEYNİM BİR ALICIDIR - NİKOLA TESLA...

‎''My brain is a only receiver, in the universe there is a core from which we obtain knowledge, strength, inspiration. I have not penetrated

into the secret of this core, but I know that is exists.''

''Beynim sadece bir alıcı, Evrende; bilgi, güç ve ilham aldığımız bir çekirdek (öz) var, bu sır dolu çekirdeğin içine nüfuz edemedim ama

O'nun var olduğunu biliyorum...''

Nikola TESLA

Dünya bilim tarihinin en önemli isimlerinden biri olmasına rağmen tarihsel süreç içinde birçok bilim adamının başına gelen şanssızlıklar ya

da dönemin tutucu zihniyetleri tarafından perde arkasında kalmış bir isim olan Nikola TESLA, modern dünyada evlerde ve ofislerde

kullanılan tüm elektrikli aletlerin babası olarak isimlendirilen Avusturya asıllı bir elektro fizikçi, araştırmacı, mucit ve fizik uzmanıdır. Nikola

TESLA 1856 yılında Hırvatistan’da dünyaya geldi. İnanılmaz bir hafızası vardı. Altı dili çok rahat konuşabiliyordu. Gratz’daki Bilim

Enstitüsü’nde 4 sene Matematik, Fizik ve Mekanik okudu. Ama onun esas ilgi alanı elektrik oldu. O dönemlerde elektrik henüz emekleme

dönemini yaşayan çok yeni bir bilim dalı durumundaydı. Akkor telli ampul daha icat edilmemişti bile. O bilinen insanlık tarihinin seyrini

değiştirebilecek kadar kapsamlı deneyler üzerinde çalışmış ve pek çok çalışması laboratuvar projesi olmaktan çıkarak yeni bir icat olarak

başarıyla kullanılmıştır. Nikola TESLA en az kullanılan icatları kadar kullanılmayan fikirleriyle de bilim çevrelerinin ilgisini çekmiş bir kişidir.

Elektriğin hava yolu ile kablosuz olarak taşınması ve insanların elektriğe “para ödememesi” gibi günümüzde dahi ütopik gelen fikirleri olan

TESLA, bu fikirleri hayal olmaktan öteye taşımış ve ABD’de yaptığı deneyler ile elektrik akımlarının kablosuz olarak iletilebileceğini

ispatlamıştır. Nikola TESLA, 1943 yılı itibarıyla kendi adına aldığı toplam 700 buluşun patenti ile bu alanda tartışmasız dünyanın bir

numaralı ismi olmuş ve dünya bilim tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.

MATRİX ENERJİSİ - MATRİX ENERGETİCS İLE SKOLYOZU ŞİFALANDIRMAK....


Geçtiğimiz günlerde bir Dostumuzun çocuğunda Doktor kontrolünde teşhis edilen skolyoz üzerinde M/E şifa 

çalışması yaptık. İlk seansta başlayan değişimler ikinci seansta da devam etti ve bugün çekilen filmler 


üzerinden Doktorunun muayenesi sonucunda % 50 şifanın yaşandığı öğrenildi. Bu şifalanmayı zaten çalışma 


sırasında bizzat Dostumuz da görmüştü. Diğer taraftan destek alan kardeşimiz de enerjiyi bizzat deneyimledi. 


Ailesine bir sonraki seansı sabırsızlıkla beklediğini ifade ediyormuş. Haydi hayırlısı diyelim...


Doktor kontrolünde tedavisi süren bu tür rahatsızlıklarda, destekleyici olarak uygulanan şifa çalışmaları 

etkisini bazen anında, bazen de bir kaç seansta gösteriyor...

HAKİKAT VE BABAJİ...

‎Hakikat, samimi arayıcılar içindir, boş merakları olanlar için değil. İnsan gördüğü şeye kolayca inanır; o zaman inkar

edecek bir şey kalmaz. Duyu ötesi hakikat, doğal materyalistik şüpheciliklerin üstesinden gelebilenler tarafından

keşfedilir." 


BABAJİ (Avatar) - Bir Yoginin Otobiyografisi'nden (Paramahansa YOGANANDA)


His birth name and date are unknown, but Babaji’s (“revered father”) influence is felt throughout the world, for he

reintroduced the ancient science of Kriya Yoga, which had been lost due to “priestly secrecy and man’s

indifference,” as Yogananda put it. He is the first in Ananda’s direct lineage of guru’s, and it was he who sent

Yogananda to the West. Yogananda said that Babaji was a reincarnation of the great prophet Krishna; for this

reason, we often say “Babaji-Krishna” when naming our line of gurus.

BAŞMELEK MİKAİL HER YERDE....

Başmelek Saint Michael her yerde karşıma çıkıyor...
Şimdi de Hamburg'da buluştuk...
Onu görmek içimde çok özel bir duygu yaratıyor...
Yine elinde kılıcı ve kanatlarını açmış...
Harika bir his...
Sevgiyle...

HAYATIN BÜTÜNÜ...

Hayatın 'Bütünsel' olduğunu hep hatırında tutmalısın, sana öğretilenler ve geçmişten gelen alışkanlıkların sana hep en önemli şeyin madde olduğunu söyleyecektir ama gözden kaçırdığın görünmeyen tarafı da görmeye çalış, o senden saklansa da. Araştır, sor, soruştur, oku, hisset, bilgilen hatta yaşayarak farkına var, o vakit daha iyi anlayacaksın 'Hayat' denilen şeyin gerçek yüzünü, yani Bütünü...

BANA GÖRE BÖYLE...

Kendimi seviyorum, yaratıldığım tüm hallerimle, yeteneklerimle, ruhumla ve bedenimle seviyorum. Teşekkür ediyorum, şükran duygularımı iletiyorum Yüce Yaratan'a her daim ve yaratılan her şeyi ayırmadan seviyorum, onların her birinde bana ait, bende de onlara ait bir parçanın gizli olduğunu ve her an bağlantıda olduğumuzu biliyorum... Bu harika bir şey, tabii ki bana göre...

KUŞKUNUZ OLMASIN...

Sevgi, hoşgörü, uyum, anlayış, farkındalık bizi bulunmamız gereken optimum duruma götüren araçlar olarak hep yanımızdadır ve çocuklarımız da bu araçların her birine doğuştan sahiptir. Bu araçları bizler kullandığımızda çocuklarımızın da aynı araçları kullanmaya başlayacaklarından ve hatta geliştireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın...''

GÖRECELİDİR ZAMAN...

Her geçen an değerlidir,

İnsana neşe ve sevgiyle geçen her ömür bir an gibi kısa,

Sıkıntı ve korku ile geçen her an bir ömür kadar uzun gelir.

EBEDİ KALIR...

Bir gül misali açarız renklerle yeşil çimenler üzerinde,
Yapraklarımız dökülür yere dönme vakti gelince,
Güller gibi kokular saçarken görünmez rayihamız,
Yaşamdan geçer gideriz menzile doğru, sessizce,
Sadece O kalır ebedi...

HAYAT SÜRÜYOR...

Ve hayat sürüyor, devam ediyor her kıt'ada, ülkede, şehirde ve ailede ayrı ayrı rolleri yaşamakta olan insanların bilinç ve bilinçaltında yarattıkları farklı kültürlerde... Aynı şeylere farklı anlamlar yüklenerek, farklı tepkiler verilerek...

İÇİMDEN GELDİ....

Facebook'ta yarenlik ettiğimiz; yurt içinden, yurt dışından, Dünyamızın dört bir yanından bütün Arkadaşlarıma, Dostlarıma, Aile Efradına, Küçüklerime ve de Büyüklerime, Ustalarıma yüreğimin derinliklerinden gelen bir selam göndermek geldiiçimden. Kendi adıma yaklaşık 1 seneye yakındır devam eden uzaktan da olsa Dostluğumuzun, Arkadaşlığımızın, Bilgi alış-verişimizin ve en önemlisi de Sevgimizin paylaşımını yaşıyoruz. Bazen öğreniyor, bazen de bildiğimizi sandığımız şeyleri paylaşıyoruz, kimi zaman gülüyor, kimi zaman da ağlıyoruz. Bu duyguları paylaştığımız her birinize ayrı ayrı kucak dolusu Sevgi ve Selamlarımı gönderiyorum. Sizlerden gelen Selam ve Sevgileri de açık bir kalple içtenlikle kabul ediyorum. Her biriniz iyi ki varsınız, hepimiz birlikte iyi ki varız, yaşıyoruz ve paylaşıyoruz... Başka söze ne hacet... Bilerek ya da bilmeyerek bir kusurumuz olmuş ise de af ola... Hepinizi yürekten sevgiyle selamlıyor, hoş geldiniz diyor ve her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum Dostlarım...
Sevgi ve Saygılarımla,

18 Aralık 2012 Salı

BİR HAYALİM BEN BİR HAYALİN İÇİNDEN GEÇİP GİDEN...

Bir hayal gibi görünüp geçerim bu Dünya'dan,

Adım bile kalamaz solgun sayfalarda,

Bedenim kara toprakla bir olduğunda,

Benden geriye ne kalır...?

Bilirim; ne yaparsam yapayım burada kalıcı olamam,

Kalmaya değer bir tek O'dur sonsuz Alem'lerde,

Ben O'ndan gelen O'na dönen ölümsüz bir Hayalim,
 
Kendisi de hayal olan Dünya adlı Alem'de...

ANNE - BABA & ÇOCUK BİRBİRİNDEN ETKİLENİRLER.....

Her çocuk Anne ve Babasından etkileniyor. Anne ve Babanın arasındaki ilişkinin şekli ve boyutu çocuk üzerinde yansımasını gösteriyor. Onların birbirini sevmeleri ya da birbirlerinden nefret etmeleri, arkadan konuşmaları, yakınlaşmaları ya da uzaklaşmaları çocuğun bilinçaltı dünyasında yansımalara ve yankılanmalara neden oluyor.

Çocuklar, farkında olmadan ortadaki olumlu ya da olumsuz halin, durumun hissini hemen alabilecek bir antene sahipler sanki ve onlar da bunun farkında olmadan yayılan frekansın etkisi altında kalmaktan kendilerini kurtaramıyorlar.

Bazen bu küçük bedenlerinde farklı tezahürlere de neden olabiliyor. Anne ve Babanın arasındaki husumetin etkisi altında olan çocuklarda, eğer Annenin etkisi altında ise Baba ile olan ilişkilerinde gerilemeler ya da Babaya yakın olma halinde Anne tarafından suçlanma korkuları ile çelişkili duygusal haller meydana gelebiliyor. Bu duyguların yansıması bedenlerinde kendini omurga ya da başka bedensel rahatsızlıklarla gösterebiliyor...

Eğer Anne-Babalar çocuk üzerinde aşırı baskı ya da otorite gösterisinde bulunuyorlarsa, özellikle Annenin çocuğa aşırı düşkünlüğü ve koruma iç güdüsü ile her şeyine karışma durumu bulunmaktaysa, bir müddet sonra çocuğun istediği hiç bir şeyi yapmaya hakkı olmadığını hissettiği ya da sandığı bir durum kendiliğinden ortaya çıkabiliyor ve çocuk kendi içinde hayatta yaşamaya-nefes almaya bile hakkı olmadığını hissettiği bir durum oluşuyor. Bu durum kendini nefes, akciğer, alerjik bronşit vb. gibi semptomlar ile ortaya koyabiliyor....

Anne ve Babaların Çocuk ile olan ilişkilerinde enerji boyutunda ve bilinçaltı seviyede etkilerinin ne kadar büyük olduğunu anlamak çok önemli. Bunu şöyle fiziksel boyutta bir örnekle kabaca ortaya koyabilmek mümkün olur kanaatindeyim;
-Eğer, Anne ve Baba kaygılı ise, stresli bir ortam yaratılıyorsa, sürekli sigara içiyorlarsa ve odanın camları da genellikle kapalı ise aynı odada bulunan çocuklarının da; üst ve başlarının sigara kokacağı bunun yanı sıra duman altı ortamda kalan insanların yaşayacağı genel sağlık problemleri ile karşılaşacakları adeta kesin gibidir.
-Anne ve Baba neşeli, hayat doluysa, evde sevgi ve hoşgörü ortamı yaşanıyorsa ve sigara içmiyorlarsa ve oda sık sık havalandırılıyor ise aynı odada bulunan çocuğun teninde ve giydiklerinde kendi kokusunu koklamanız, çocuğun bir önceki örneğe göre daha sağlıklı kalabilmesi haliyle daha olasıdır...

Sevgi, hoşgörü, uyum, anlayış, farkındalık bizi bulunmamız gereken optimum duruma götüren araçlar olarak hep yanımızdadır ve çocuklarımız da bu araçların her birine doğuştan sahiptir. Bu araçları bizler kullandığımızda çocuklarımızın da aynı araçları kullanmaya başlayacaklarından ve hatta geliştireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın...





27 Kasım 2012 Salı

ANLAYAN ANLIYOR...

Değerli kardeşim, hiç kimseye karşıt bir görüşüm yok. Benim yazdığım yazıları herkes anladığı gibi anlar ve kendi bakış açısına ve duygularına göre haklıdır da. O yazıda kastedilenleri anlayan anlamak istediği gibi anladı... Her görüşe saygım var.. Anlamı herkes kendine göre yükleyebilir... Siz o yazının ne anlama geldiğini biliyorsunuz, nasıl anladığınızı okudum, isteyen istediği gibi anlayabilir ve benim onlara müdahale hakkım yok, ben sadece görüşlerimi paylaşıyorum, isteyen kendi görüşünü yazabilir ve buna saygılıyım...


Sevgili Dostum, ben insanların aklına, kalbine, algılarına ve bedeninin kendini iyileştirme gücüne inanıyorum. Saf ve kalpten gelen iyi niyet ile okuyan her insan ne söylenilmek istediğini zaten anlıyor ve beğenip beğenmediğini işaretliyor. Benim tekrar görüş yazmam karşıt olduğum anlamı taşıyabilir. Ama ben baştan belirtiyorum, her görüşe saygılıyım ve karşıt değilim. İnsanlar özgür olarak görüşleri ile ilgili olarak açıklama yapabilir. Okuyan onun hangi duygu ve niyetle yazdığını zaten anlar... Ben okuyana güveniyorum. İnsana güveniyorum... Onlar gerekli cevabı zaten veriyorlar.. Size de, verdiğiniz güzel cevap ve tavsiyeler için teşekkür ederim. Harikasınız...


Her zaman olduğu gibi, sevgi ve saygılarımla,

26 Kasım 2012 Pazartesi

SEVGİ IŞIK, KORKU KARANLIKSA HASTALIK IŞIĞIN OLMADIĞI YERDİR, YANİ SEVGİNİN...

Korkunun, öfkenin, nefretin, intikam duygularının, alınganlığın, küskünlüğün, kırgınlığın vb. yoğun olduğu yerde hastalık oluşur... Dolayısıyla hastalığın olduğu yerde eksik olan şey sevgi ve dengedir. Eğer sevgiyi ışığa, korkuyu da karanlığa benzetirsek, ışığın olduğu yerde karanlığın var olamayacağı gibi, sevgi ve dengenin gerçekten olduğu bir yerde hastalık da zaten var olamaz ki! Buradan hareket ile; aslında en iyi şifa sevgi ile gelir diyebiliriz. Kendine, yaratılanlara, yaradılışa, yaratana gönülden gelen sonsuz sevgi ile... 

23 Kasım 2012 Cuma

BAŞKA BİR İNSANI KENDİNDEN DAHA ÇOK SEVDİĞİNİ SÖYLEDİN Mİ?

Kendini seviyor musun? Yoksa başka bir insanı kendinden daha çok sevdiğini mi söylüyorsun? Eğer bir başkasını kendinden çok sevdiğini söylüyorsan, bu kendini yeterince sevmediğin anlamına mı gelir? Bunların üzerinde iyi düşün... Kendini ikinci plana atmak, arka planda kalmak ve bir başkasından kendisini daha çok sevmesini beklemek mi demek bu? Her anlamda iyi düşün. Kendini tam sevemeden, başkasının seni daha çok sevmesi mümkün mü? Ya da bir insana onu kendinden daha çok sevdiğini söylemek ona vurulmuş bir pranga mı? Bunun yükünü kim taşımak ister ki? Sen kendinden daha çok sevdiğin kişiden neyi bekliyorsun? Ya da açık açık söyleyemediğin şey ne? Bunları iyi anla...

Gerçek ve koşulsuz sevgi, kendini hakikaten seven iki varlık arasında yaşanabilen sevgidir. Pranga vurmadan, koşullandırmadan, özgür bırakıp-yük yüklemeden yaşanan sevgiler kutsaldır. Özgür iki varlığın sadece sevgi ile bir arada olmalarından daha güzel ne olabilir?

GÜVENLİ BİR ALAN YARATMAK, HAYATTAN UZAK KALMAK...

Hiç kimseyi umursamadan, etrafındaki insanları yok sayarak, kendi içine kapanarak güvenli saydığın bir alanda kendin ile baş başa kalmayı gerçekten istiyor musun? Bu seni geliştiriyor mu yoksa yarattığın karanlık hücrende daraltıyor mu? Hayattan ve insanlardan korkarak sürekli kontrol ettiğin bir alanı kendine yarattığında, unutma ki renkler solacak, hayat sıradanlaşacak ve içinde bir sıkıntı olacaktır. Dışarıya çıkıp hayatın içine girmek, insanların arasında olmak, yaşama güvenmek, duygularını ifade etmek ve içeriyle dışarıyı dengelemek, sana iyi gelecek... Korkma; insanlardan, hayvanlardan ve yaşamın kendisinden... Dışarı çık yarattığın hücrenden ve elini tut seni sevmek için bekleyen Dostlarının.. Bak yaşam çok güzel...

SORUN DIŞARIDA DEĞİL İÇERİDE, ÇÖZÜM DE ÖYLE...


Ben diyorum ki; 'Fiziksel Bedenin senin Zihinsel, Duygusal, Eterik ve Ruhsal Bedenlerinin yansımasını bana gösteren bir ekran gibidir. Yani eskilerin deyimi ile ayna gibidir.' Şimdi bedenine bak ve nasıl bir hastalığı sana yansıttığını gör-hisset-anla. Ardından da şöyle düşün 'Ben, bu hastalığın bedenimde kendini gösterebilmesi için, içimdeki hangi Dünyamda neleri düşünüyorum, neleri hissediyorum, neleri hayal ediyorum ya da neleri kurguluyorum?'

Sanma ki hastalık birden gelip seni buldu, yani senin bunda hiç mi kabahatin yok? Bütün suçu hastalığa, kadere ya da etrafındaki insanlara yüklemek işin kolay yolu olmaz mı? Asıl bu durumu yaratan kim? Bunu anlamakta gecikirsen işin zor olacaktır. İstersen aynı bölgeden 2-3 kez ameliyat ol, hastalığın bir süre sonra tekrarladığını gördüğünde şaşırmak yok. İnançlarını, duygularını, hayallerini, alışkanlıklarını, yaşantını didik didik etmeden, değişip-dönüşmeden yani içerdeki yayın akışını, ya da filmi yayından kaldırmadan ekrandaki görüntüde değişiklik beklemek nafiledir.

İş yine başa düşüyor Dostum, sorun dışarıda değil içeride... Çözüm de öyle... Farkına var, üzerinde kafa yor.....

ÜZÜLME VE AFFET GİTSİN, ONLAR NE YAPTIĞININ FARKINDA BİLE DEĞİLLER...

Sen doğduğunda Baban almış başını gitmiş ve bunu sana anlatmışlar değil mi? Bu senin suçun değil ki, sen bu Dünya'ya kız olarak geldin diye kimin sana böyle davranmaya hakkı var? Bunu sana anlatmaya kim cüret edebilir ki? İnan bana bunu sana anlatanlar içinde açtıkları yaranın farkında değiller, onlar için gülüp geçilecek eski ve komik bir anı ama ya senin için? Anlıyorum seni, yıllarca bir erkek gibi olma mücadeleni, kadın olmayı için için yadsımanı, hiç sevilmeyi haketmeyeceğini düşünerek yaşamaya çalışmanı, bunları yaşarken farkına bile varamamanı anlıyorum...

Ya sen küçük çocuk, sana anlatılan komik sanılan hikaye, seni nasıl etkiledi? Anlatanlar farkında mı? Ballandıra ballandıra anlatırken 'Çocuğum sana hamileliğimde çocuğum olsun istemedim, seni düşürmek için bahçedeki ağaçtan 3 defa atladım ama sen o kadar arsız çıktın ki bir türlü düşmedin gitti' diyerek, senin içine attığın daraltıların farkında mı? İstenmeyen bir çocuğun dramını anlamaktan ne kadar uzak... İçine akıttığın gözyaşlarını biliyorlar mı?

İnan bana, onlara kızmana-küsmene gerek yok, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar ki, affet onları gitsin, ama aynı hatalara sen düşme, kırma küçük bir bebenin hayallerle ve sevgiyle dolu kalbini... Onu çok sevdiğini, hep beklediğini, hep istediğini anlat minik kulaklarına, öperken yanaklarından ve basarken bağrına...

21 Kasım 2012 Çarşamba

HAYATIN İÇİNDE HER ŞEY VAR, SEN HANGİSİNİ SEÇECEKSİN? ASIL MESELE BU...

17-19 Kasım tarihleri arasında İzmir'de Kuantum Dokunuş Eğitimi ve Seansları yaptım. Eğitime katılan Dostlarımızdan biri beni bir oyunda rol aldığı Tiyatro Etkinliği'ne davet etti. O günün akşamında başka planlarım olmasına rağmen, sevdiğim Dostumuzu sahnede izlemek istedim ve Kordon'daki (Sevgili) Balık Pişiricisi Veli Usta'nın yerinde doyamadığım az soğanlı yeşil salata, levrek şiş ve helva yedikten sonra yürüyerek Hilton Otel yakınlarındaki Tiyatro binasına gittim. Biraz aradıktan sonra (bir iş merkezinin 5'nci katındaki daireyi tiyatro haline getirmişler) buldum ve adımı söyleyip benim adıma ayırtılmış bileti aldım ve beklemeye başladım. Genellikle genç kardeşlerimiz sevgilileri ile gelmişlerdi, bayağı bir kalabalık vardı, buna doğrusu çok sevindim...

Sahne kapkaranlık ve sadece bir bank var, arkada siyah perdeler, yer siyah, duvarlar siyah, sahnenin kenarında iki sıra sandalye konulmuş ve 50'ye yakın seyirci oyuncularla iç içe oturmakta. Oturulacak sandalyelerin kapıdan en uzak son sandalyesine oturdum ve beklemeye başladım.

Sol yanımda karanlık içinde bir ışık yandı ve Dostumuz sahne alarak harika bir oyunculuk sundu, beklediğimin çok üzerinde bir performans gösterdi. Sonra diğer oyuncular oynamaya başladılar... Hayatın karanlık yönlerine odaklanmış bir konu üzerinde oyun devam edip giderken; insanların iki yüzlülüğü, bir insana olan tutkuları ve onu nasıl kontrol altına alma uğraşında oldukları, çaresizlikleri, verdikleri ödünler, yalanlar, küfürler, cinsellik, eş cinsellik, cinayet, sorgulamalar, arkadan vurmalar... Yani aklınıza gelebilecek her türlü 'Karanlık Dünya Manzaraları' geçti gitti önümüzden...

İçimden 'Tam yerine geldin, sen sevgiden, aşktan, affetmekten, şifadan bahsederken, burada her türlü tezat anlatılıyor, acaba ben mi çok saf-salağım yoksa bunlar mı çok karamsar?' diye düşünceler akıp giderken, bir ara çıkıp gitmek geldi içimden ama gitmem mümkün değil, gidebilmek için karanlık sahneden geçmem gerek... Bekledim ve 'demek ki buradan alacağım deneyimler var, bu da bir tesadüf değil, izle bakalım...' dedim kendime.. Oyunun duygusuna kaptırmadan, dışarıdan bir bakış ile izledim oyunu, seyircilerin, oyuncuların tepkilerini, tavırlarını izledim.. Yani oyun içinde oyunu izledim..

Maçlara gittiğimde de bunu çok yaparım. Bazen seyirciye katılır onların yarattığı alanın içindeki duyguya dahil olurum, sonra oradan çıkıp o alanın içinde kendini kaybetmiş, küfürler yağdıran, bir şeyler fırlatan, kızıp, öfkelenen, üzülen, depresyona giren taraftarları izlerim dışarıdan bir gözle... Enerjiyi-duyguyu izlerim kısacası...

Oyun bitmiş ve dışarı çıkmıştım, hayatıma doğru ilerlerken konuşan bir grup gördüm yanlarından geçtim gittim. On adım sonra onların yanına geri dönmek istedim, döndüm ve sordum 'Siz nasıl buldunuz oyunu?' Onlar yorumlarını tiyatral jargonlar ile yaptılar, ben ise içerikten yaptım 'Çok sert bir oyundu' dedim... Evet, sert ve karamsar bir bakış, insanı sarsıyor diye cevap verdiler...

Ben yola düştüm, eve doğru, yolda düşünerek gidiyordum; ''Hayatın içinde her şey var ama sen hangilerini seçiyorsun, hangi algı ile bakıyorsun hayata, önemli olan bu, diğerlerini eleştirip-yok saymamalısın, onlar da hayatın içinde olan parçalardan ve onlar da yaşamalı bu Yalan Dünya'da, belki de güzel olan bu... En iyisini Allah bilir...''

ÇOCUĞUNUZU HER HALİ İLE SEVMEYİ DENEYİN...

Çocuğunuzu her hali ile sevmeyi öğrenin. Onu sizin olmak istediğiniz, ama bir nedenle olamadığınız şeylere doğru iteklemekten vazgeçin artık. 

Her çocuk kendi yetenekleri ile hayata doğar ve yaşamını bunların üzerine kurmaya çalışır. Onlar
a düşen en önemli görev de, zaten doğuştan sahip oldukları ve çok severek icra edecekleri yeteneklerinin farkına vararak bunu sevgi ile Dünya'ya sunmaktır.

Ana-Babanın baskıları sonucunda çocuklar, kendi yeteneklerinin peşine düşmekten vazgeçmek zorunda kalarak, sırf Anne-Babalarını mutlu etmek uğruna, kendilerinden istenen ya da beklenen hedefleri elde etmeye çalışıyorlar. Tabiidir ki bu gönülsüz ve keyifsiz bir uğraş olmaktan öteye gidemiyor, ne yazık ki.

Bu üzücü durumun sonunda; hastalanmış çocuklar, mutsuz ve ne yapacağını bilemeyen Anne-Baba manzaraları çıkıyor karşımıza.

Anne ve Babaların çocuğun yeteneğini belirleyip, onlara bu yetenekleri doğrultusunda yardımcı olmaları, düştüklerinde ellerinden tutup destek olmaları, her çocuğun farklı bir birey olarak farklı yeteneklere sahip olabileceğini düşünerek asla kıyaslamalara girişmemeleri harika sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır.

KUR'AN-I KERİM'DEN İNCİLER; 49. HUCURAT SURESİ VE 15. AYET....

''Gerçek müminler, Allah'a ve Peygamber'ine inanan, sonra şüphe etmeyen ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba harcayanlardır. İşte doğru sözlüler bunlardır.''

'KUR'AN-I KERİM'
49. Hucurat Suresi & 15. Ayet

*Medine döneminde inmiştir, 18 Ayettir.




***Değerli Dost, Müzik Terapi Uzmanı Yaşar CANÖZDEN'e sevgi ve saygılarımla,

20 Kasım 2012 Salı

MÜZİK İLE ŞİFA TERAPİSİ, GARİBUR VE YAŞAR CANÖZDEN İLE KEYİFLİ DAKİKALAR...


Efendim, günlerden cumartesi, İzmir'deyim ve Kuantum Düşünce ve Yaşam Merkezi İzmir Şubesi'nde gerçekleştirdiğimiz Quantum Touch Sertifikalı Uygulayıcılık Eğitiminin birinci gününü güzelliklerle bitirmenin keyfini yaşadığım saatler ve birden telefonum çalıyor, önce tanıyamıyorum arayan bayanı ve o kendini tanıtıyor. Evet o ses sevgili Müzik Terapisti Yaşar Canözden Hoca'nın eşine ait, arkadan da Yaşar Hoca'nın sesi geliyor, onlar da İzmir'deler ve yeni bir Şubeyi İzmir Alsancak'ta açmışlar ve çay içmek için davet ediyorlar. O gece bir öğrencimin Tiyatro Gösterisine (ki onu da anlatacağım) gideceğim için ertesi gün için sözleşiyoruz. 

Ertesi gün Alsancak'taki Müzik Terapi Merkezi'ndeyiz, Yaşar Hoca masasında ben de karşısında oturuyorum, Garibur adını verdiği yaylı tambura benzeyen kendi yapımı müzik aletini alıyor duvardan ve çalmaya başlıyor, ama nasıl bir çalmak, çalmıyor da sanki konuşuyor benim içimdeki enerji bedenim ile, sevgili Garibur'dan çıkan sihirli nağmeler ile enerji bedenim içten-içten dalgalanıyor. Sonra, başlıyor  Yaşar Hoca anlatmaya;

-Otistik çocuklarla yaptığı 4'ncü boyuttaki çalışmalardaki başarılarını ve kullandığı yöntemi heyecanla anlatıyor ve anlatırken gözleri parlıyor, hatta ağlayacak gibi oluyor, çok yeni bir yöntem ama çok etkili diyor.

-Yaşadığı gizem dolu olayları anlatıyor, neler yaşadığından bahsediyor, her biri mucizevi sürprizler ile dolu olaylar, heyecanlanıyorum dinlerken ve tekrar anlattırıyorum...

-Benden, ismimi mikrofona 3 kez söylememi istiyor ve hemen aletler aracılığı ile frekansları ölçüyor ve Kur'anı Kerim'deki bir Sure ve Ayetin frekansı ile eşleştiğini bularak, Sure hakkında ve Ayet hakkında bilgi veriyor ve Ayeti bana 3 kez dinletiyor ve ben artık başka bir boyuttayım, oradayım ama başka bir modda. İnanılmaz bir duygu, sevinçle yapılan gülmeyle karışık ağlamalar birbirine karışıyor... Anlatmak mümkün değil, yaşamak lazım demek daha doğru olur...

-Sesimin farklı boyuttaki söyleniş şeklini yaratıyor ve 4 kez söyletiyor makineye ve ben etkileniyorum bu sesten; sağa, sola, öne, arkaya gidip-geliyorum sıçrayarak...

-Haydi şimdi de senin Mandala'nı bulalım diyor ve başlıyor çalışmaya keyif ile, izlerken insan keyif alıyor onun bu konudaki çalışma sevgisinden ve çıkartıyor benim Mandala'mı ve saymaya başlıyor kenarlarını, birden içimden bir ses 16 diyor, aynı anda Yaşar Hocanın eşi de 16 diye tahmin ediyor ve sayımın sonunda Yaşar Hoca 16 diyor hepimiz şaşkınız, ortaya renklerle bezenmiş bir şekil çıkıyor, başlıyor ağlamaya Yaşar Hoca heyecandan, yanında ben de boş duramıyorum tabii ki...

-Yaptık bir şeyler ama tam yapalım diyor ve benim hangi Çakra'mın etkisi altında olduğumu tespit etmek  için başımın üzerinde çalışıyor aletleri ile çıkartıyor beyin haritamı, eşleştiriyor Çakra'larla ve yine heyecan fırtınası ile gözlerde yaşlar var. Çıkan sonuç bizde saklı...

-Konuşmalar hiç bitmiyor, yorumlar, görüşler ve zaman akıp gidiyor saat 00.15 olmuş ama biz farkında bile değiliz...

Elimde kayıtlarını yaptığı CD ve yola çıkıp kaldığım yere bırakıyor beni, ayrılmak gelmiyor Müzik Terapi Merkezi'nden insan, ama tekrar görüşeceğiz ya, işte bu çok iyi diye düşünüyorum içimden...

Teşekkürler Yaşar Hoca, Müzik, Elektronik, Bilgisayar, Şifa'yı birleştiren adam, Üstad... 

Sevgiler ve saygılar olsun sana...

ŞİFA ÇALIŞMALARININ ORTAK ÖZELLİĞİ....

Benim fikrime göre; her enerji çalışmasının farklı özellikleri vardır. Ancak, her şifa uygulamasında (ortak özellik olarak) da; 3 taraf vardır; 1-Şifaya aracılık eden, 2-Şifayi Alan ve 3-Şifanın Geldiği İlahi Güç (Enerji-Bilgi-Rezonans). Buradaki 3 faktörün her biri, şifanın oluşmasında etken olmaktadır.

Aslında şifacı olan kimdir? Bu soru büyük bir önem arz etmektedir. Yapılan bir çok uygulama sonucunda; rahimde ya da yumurtalıklardaki kistler, miyomlar vb. yok olabilir, tamamen kaybolabilir, kanamalar durabilir vs. Ancak buna rağmen yapılacak bir sonraki uygulama için hiç bir zaman bir garanti verilemez... Bu mümkün değildir.. Çünkü Şifayı aktaran kişi, sadece aracı olarak aktarmaya yardımcı olduğunu bilmelidir, gerçekleşecek şifa için Ego aradan çekilmeli, Şifayı Alan ve Şifanın Geldiği İlahi Güç (ki her ikisinin de büyük bir zekaya sahiptir) birlikte şifayı gerçekleştirir.

Şifayı alan kişi eğer 'kalbinden, gerçekten şifayı almaya' niyet eder ise şifa gerçekleşir etmezse yine olabilir ancak bir önceki duruma göre daha zayıf bir ihtimal olur.

Çünkü 'İlahi, Zeki Güç' 'Gerçek Niyetin Ne Olduğunu' en iyi bilendir.

MULTIPLEKS ENERJİ GELİŞİYOR, DÖNÜŞÜYOR...

Ben aslında hiç bir Enerji Şifa Tekniğini diğerinden üstün ya da alt seviyede görmem, bana göre her Enerji Tekniği çok değerlidir ve eskimez. Daima Bütünsel bir bakış ile bakarım çalışmalara, her birine ayrı, ayrı saygım var ve bütün Hocalarım çok değerlidir benim gözümde.

Bir gün bir Danışan ile uygulama yaptığım sırada, hiç unutamayacağım bir olay yaşadım (ama şu anda anlatmayacağım) ve farklı bir boyuta geçtiğimi anladım. Adını Multiplex Enerji koyduğum bu çok katmanlı ve çok boyutlu Enerji Tekniğinin benim aracılığım ile bu varoluş düzlemine hediye edildiğini hissettim.

Her gün, bu zeki Enerji ile kendi üzerimde saatlerce çalıştım. Bundan sonra da Enerji şifa çalışmalarımda kullanmaya başladım. Şimdi, uygulama bugünkü haline ulaştı...

Ulaştı diyorum ama bu yolun sonunun olmadığını biliyorum. Gidecek daha çok yol var. Her geçen gün Multipleks Enerji gelişiyor ve dönüşüyor. Bu harika bir sistem.

MULTIPLEKS ENERJİ - BİR ARI GİBİ OLMAK....

Arılar, Evren'deki en çalışkan ve 'Birlik Olma' duygusunu en içten hisseden varlıklar. Kendi hayatlarını bile içinde bulundukları Birliğin sağlığı ve korunması için çekinmeden feda edebiliyorlar. Ama; bal üretirken, polen toplarken, çiçeklerin arasında işlerini yaparlarken keyifle ve neşeyle uçuşuyorlar etrafımızda. Ne yapacaklarını hem çok iyi biliyorlar hem de onların da farkına varmadıkları (belki de vardıkları?) bir güç ile birlikte ne yaptıklarını çok ayırt edemeden içgüdüsel tavır ve hareketlerle yaratıyorlar her şeyi. 

'Multiplex Enerjisi' bu duygu ile gerçekleştirilen bir Enerji Sağaltım Mekanizması diyebilir miyiz? Evet, bana göre bunu rahatlıkla söyleyebiliriz, ilahi bir güç ile sevgi dolu, huzur içinde ve tamamen anda-mekansızlıkta gerçekleşen bir oluş hali. Getirdiği Enerji 
ve Bir Olma halini hemen hissedebiliyor insan... 

Ne diyelim; İnsanoğlu büyük bir bütüne ait ve bütünlük içimizden akıyor her an ve her şeyi biliyor, nedenleri, başlangıç noktalarını, çözümleri, yolları, yapılması gerekenleri. Nihayetinde, yapıyor yapması gerekeni aracı varlık kanalı ile, tabii ki eğer sen de bunu istiyorsan Şifa oluşuyor bazen anında, bazen biraz sonra, bazen senin istediğin gibi bazen de senin farkına varamayacağın şekilde 'yüksek hayrına en uygun bir halde' seni buluyor... 

O da biliyor gerçek şifacının şifayı kabul eden içine alan ve kullanarak kendini iyileştiren sen olduğunu ve özgür iradeni hiç unutmadan sunuyor sana sunulması gerekeni, nezaket, kibarlık, saygı ve sevgiyle...

15 Kasım 2012 Perşembe

FARKLI SEÇİMLER YAPMAK YA DA HEP AYNI DUVARA ÇARPMAK...

''Benim mutsuz olmam kendi tercihim mi? Kendi seçimlerim yüzünden mi mutsuzum? Ben seçimlerimi çoktan yaptım. Yaptığım seçimleri değiştirmektense, kaderime razı olup mutlu olmaya mı çalışmalıyım.''

Yaşadığımız her an seçimler 
yapıyoruz. Seçimi yapıp-yapmama kararı vermek bile bir seçimdir. Dolayısıyla 'Ben seçimlerimi çoktan yaptım' cümlesi statik-durağan bir cümledir ama hayat devamlı olarak dinamik bir oluşu yansıtır. Bu nedenle, hayatın her anında sürekli seçimler yapmaya devam ettiğinizin farkına vararak ne tür seçimler yaptığınıza dikkat edin. Seçimlerinizin sonucunda ne tür olaylar yaşadığınızı izleyin, sizi bir sonuca götürmeyen seçimleri sürekli tekrarlıyor olmanız, olduğunuz yerde saymanıza, ya da geriye doğru gitmenize neden olacağı için, alternatif seçim arayışları-denemeleri yapmanızın sizin için farklı neticeler doğuracağını gözardı etmeyin.

Eğer yaptığınız seçimlerin sonucunda mutlu, huzurlu, neşeli, bereketli bir hayatı yaratamıyorsanız, 'mutlu olmaya çalışmanız' 'seçimlerinizi değiştirmediğiniz taktirde' bir işe yaramayacaktır. Mutlu olmaya çalışmak, çaba gerektiren bir durumdur. Zaten mutlu olduğunu fark etmek ise bir oluştur.

Her defasında önünüze çıkan bir engele çarparak vücudunuza zarar vermek sizi mutlu ediyorsa devam edebilirsiniz, ama etmiyorsa o vakit farklı geçiş yolları bulup, kullanarak aynı engele defalarca çarpmaktan, zarar görmekten kurtulabilirsiniz, böyle yapmak doğal olarak sizi daha mutlu edecektir.

Engellere çarparak ve kaderiniz saydığınız bu durumu sürdürerek diğer taraftan da mutlu olmaya çalışarak yaşamınızı sürdürmeye çalışmak, size 'doğru' geliyorsa; Özgür Seçim Alanında bu durumun bize göre de herhangi bir mahzuru bulunmamaktadır.

Farkındaysanız yine aynı yere geldik, seçimler size ait, yaratacağınız kader de...

14 Kasım 2012 Çarşamba

NASIL BU KADAR POZİTİF OLABİLİYORSUNUZ?


Bir Dostumuz soruyor: ''Bu kadar pozitif nasıl olabiliyorsunuz?''

Buna pozitif olmak demeyelim isterseniz. Buna aslında olmamız gerektiği gibi olmak diyelim. Olayların arkasındaki gerçeklere bakarak anlamak da diyebiliriz. Hayata farklı bir açıdan bakarak, algıda değişik potansiyelleri kullanarak, aynı olayı farklı yorumlara ulaştırabilme yetisini kullanmak da diyebiliriz. Bunu öğrenmeye başladığınızda, herkesin aynı olaya nasıl binlerce açıdan anlam yüklediğini hissedersiniz. Bunların içinde hangisinin doğru olduğuna kim karar verebilir? Bakış açılarının sahiplerine göre diyebiliriz ki 'Aslında her biri ayrı, ayrı doğrudur.' Ama hakikat ise olduğu yalın halde önümüzde durmaktadır, belki doğru-yanlış da yoktur, sadece oluş vardır... Onu etiketleyen-yargılayan kim? Bizleriz ve negatif-pozitifi biz yaratırız...

Oluşu yargılamadan, takılıp kalmadan, istediğim, sevdiğim, Evrenin ve Benim yararıma olacak şeyleri yapmaya başladığımda bilirim ki neyi istersem vakti gelince ona ulaşacağım... Bu bazen erken bazen de geç vakitte olabilir... Oluşa saygı göstererek, yardım alarak, çalışarak, izin vererek, bekleyerek, bırakarak vb. neyi istersem o gelecektir... Üzülecek bir şey var mıdır? Negatif davranışa geçebilir miyim vb.? Bunlar hep benim seçimlerim olacaktır ve seçimlerim sonuçları da yaratacaktır...


Hüseyin Turgut Sayın

ONLAR ASLINDA SENİ SEVİYORLAR AMA GÖSTEREMİYORLAR....


Annenden aradığın yakınlığı ve sevgiyi alamamış olabilirsin, belki baban ile de çok yakın olamadığını düşünmüşsündür. Ama, sevgiyi hak etmediğini sakın düşünme. Bu senden kaynaklanmıyor, onlar da sevgiden nasibini alamadığı için, yani bilmedikleri için gösteremiyorlar sana sevgilerini. Onlar aslında seni seviyorlar ama bunu gösteremiyorlar. Çünkü insanoğlu alamadığı bir şeyi kolaylıkla 
veremez. Sen sevgiden yaratıldın ve sevgiyi her zaman hak edensin. Önce bunu iyi anlamalısın. Sorun sende değil. Sonra, kendini sevmeyi öğrenmelisin. Kendini sevemediğin her an, seni gerçek anlamda hiç kimse sevemez. Bunu yapmak istese de yapamaz insanlar. Önce kendini sen sevmelisin ki, senden yayılan sevgi, sevgi dolu bir insanı sana getirsin. Bunu yapamadığında, sevgiden uzak bir insanı hayatına almaktan başka çaren kalmaz. Kendini değerli görmeyen, saygı duymayan, sevemeyen bir insan, hayatına kendinden daha zayıf insanları çekerler. Güçlü olandan korkarlar ve kaçarlar. Bilinçli olarak yaptığını söylemiyorum. Tamamen bilinç dışı olarak gerçekleşir her şey. Buna inan. Başkasından bekleme, kendinden başla sevmeye. Seni aldatan aslında kendini aldatır. Kendini sevemediğin zamanlarda başkasının seni sevmesini beklemek, kendini aldatmanın başka bir şeklidir. Aslında seni aldatan kimdir? Bu sen olmayasın? Onu suçlamayı bırakmalısın, önce kendinden başlamalısın, affetmeye...

ÖNCE KENDİNDEN BAŞLAMALISIN AFFETMEYE...


Annenden aradığın yakınlığı ve sevgiyi alamamış olabilirsin, belki baban ile de çok yakın olamadığını düşünmüşsündür. Ama, sevgiyi hak etmediğini sakın düşünme. Bu senden kaynaklanmıyor, onlar sevgiden nasibini alamadığı için yapamıyorlar. Sen sevgiden yaratıldın ve sevgiyi her zaman hak edensin. Önce bunu iyi anlamalısın. Sonra kendini sevmeyi öğrenmelisin. Kendini sevemediğin her an, 
seni gerçek anlamda hiç kimse sevemez. Bunu yapmak istese de yapamaz insanlar. Önce kendini sen sevmelisin ki, senden yayılan sevgi, sevgi dolu bir insanı sana getirsin. Bunu yapamadığında, sevgiden uzak bir insanı hayatına almaktan başka çaren kalmaz. Bilinçli olarak yaptığını söylemiyorum. Tamamen bilinç dışı olarak gerçekleşir her şey. Bana inan. Başkasından bekleme, kendinden başla kendini sevmeye. Seni aldatan kendini aldatır. Kendini sevemediğin zamanlarda başkasının seni sevmesini beklemek, kendini aldatmanın başka bir şeklidir. Aslında seni aldatan kimdir? Bu sen olmayasın? Onu suçlamayı bırakmalısın, önce kendinden başlamalısın. Affetmeye...

MUHTEŞEM BİR VARLIK, YANİ İNSAN....

İnsanoğlu gerçek potansiyellerini kullanabildiğinde muhteşem bir varlık haline dönüşüyor, bu çok heyecan verici bir deneyim, asıl amacımız gizli-saklı ama içimizde yaradılıştan beri mevcut potansiyellerimize ulaşmak ve tekamül olmalı...