23 Şubat 2012 Perşembe

HBS, GÖREVİNİ BİTİRMİŞ VE GİTMİŞTİ...


Yılbaşı gecesini birlikte geçirdiğimiz Dostlarımızdan biri saat 24 civarlarında hiç oturmadan evin içinde dolanıp durmaya başlamıştı, önce dikkatimi çekmedi ama birden fark ettim ve sordum ''Hayırdır, niye böyle dolaşıp duruyorsun, bir sıkıntın mı var?'' ve ''Evet Abiciğim, bacaklarımda Huzursuz Bacak Sendromu var, bu nedenle dolaşıyorum'' dediği anda izin alarak seansa başladık ayak üzeri. Yaklaşık 15-20 dakika sürdü Matrix Enerjisi ve biraz daha fazlası olan Enerji çalışmamız, rahatlamıştı, geceyi de oturarak rahat bir şekilde bitirdi...

Bir kaç gün önce onların evine gittiğimizde sordum ''Ne haber Huzursuz Bacaklardan?'' diyerek, ve O ''Geçti Abiciğim, o günden sonra bir daha da tekrarlamadı...'' diyerek cevap verdi, çok sevindim ve sizinle paylaşmak istedim Dostlarım, HBS geldiği gibi gitmişti... 


Güle güle, seni seviyoruz, görevini yaptın ve gittin...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 23.02.2012

HİÇ GÜLMEDİĞİ KADAR GÜLDÜ...

Geçen günlerden bir gün; 5 kişilik bir grup ile Matrix Enerjisi'ni de kapsayan bir uygulama yaptım. Harika insanlardı. Daha önceden de tanıdığım dostlarımdı onlar. İçlerinden yaşca biraz daha büyük olan bir hanımefendi ile başladım uygulamaya. Uygulamanın ilerleyen dakikalarında bir kez daha yere düşünce; içten gelen kahkahalarını bırakıverdi salona. Bir taraftan da ''Niye güldüğümü bilmiyorum ama içimden gülmek geliyor'' diyerek tutamadığı kahkahalarıyla salonu çınlatıyordu.

Diğer bir konuk ise, ''Seni o kadar süredir tanıyorum ama böyle güldüğünü hiç görmemiştim'' diyerek katılıyordu kahkahalara. Hep birden gülüyorduk artık. Kahkahalar bulaşıcıdır, herkese bulaşan kahkahalar ortamın enerjisini öyle bir açtı ki içindeki herkesi etkisi altına aldı. Uygulama bittiğinde, yüzündeki gülümseme, rahatlık, huzur ve gevşeme sanki açılan enerjisinin ışığı gibi yayılıyordu salona. 
 
Matrix Enerjisi uygulamalarında; bu şekilde gülme veya ağlama halinin doğması çok normaldir. Bu durum kişinin enerji alanındaki değişimin-dönüşümün bir işaretidir. Bu durumda kişiyi rahat bırakmalı ve duyguyu yaşamasına izin verilmelidir. Zira bu anlarda kişinin yaşadığı bu durum onun için çok anlamlı ve değerli olabilir. 
 
Sevgiler,
 
Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, Ocak/2012

21 Şubat 2012 Salı

ÜZÜLME KÜÇÜK KIZ ÇAL ABİNİN GİTARINI...

Biraz mahzundu bakışları küçük kızın, ilk bakışta anlaşılıyordu hüzünlü olduğu yüzünden, sanki eski ışığı biraz solmuştu mavi mavi bakan gözlerinde. Sarı saçları dalga dalga omuzlarına dökülürken elinde çalmak istediği kendinden 8 yaş büyük Ağabeyinin gitarının tellerine dokunuyordu usulca. Çalmakta zorlanıyordu Barış MANÇO'nun ''Arkadaşım Eşek'' adlı parçasını. Müzik Öğretmeninin verdiği Şarkı Akorlarındaki  B7-Si Majör Yedilisi Akoruna tam basamıyordu küçük parmaklarını ve yardım için çağırdığı Amcasına ''Offff... çok zor bu akoru basmak, çalamıyorum'' diyerek yüzünü buruşturuyordu...

Ama tabii ki tek derdi bu olsa iyi idi ufaklığın, asıl derdi başkaydı; Babasının tayini çıkmıştı Şark taraflarına, neresi olduğu daha belli değildi ama Ağustos'ta yolculuk vardı oralara ve buna çok üzülmüştü çaktırmadan. Bir yandan gitmek istemiyordu Ankara'dan alıştığı Okulunu ve Arkadaşlarını bırakarak, diğer taraftan gitmezse çok sevdiği Babasından uzak kalmayı büyütüyordu gözünde. Ağlamak istiyordu ama gözyaşlarının görülmesinden de korkuyordu sanki, gizlice belli etmeden yaşıyordu duygularını minik kalbinde. Ayrılığın acısını daha şimdiden hissetmeye başlamıştı ve yüzüne vurmuştu sıkıntısı...

Duygusaldı bu aralar hiç olmadığı kadar, okulunda dersleri de her geçen gün biraz daha ağırlaşıyordu, beklentisi çok büyüktü Annesinin, kendisinden istenenler sanki sırtına bir yük gibi biniyordu farkına bile varmadan. Hep daha iyisini yapması için zorlanıyordu, belki de O öyle algılıyordu,  Ailesine sorsanız hiç de öyle değildi, ondan böyle bir şey istemiyorlardı ama tabii ki yaparsa çok sevineceklerdi falan, filan... Doğrusu yük fazlaydı, O biliyordu işin aslını, lafı gevelemeden 'evet' anlamında başını sallıyordu onaylarcasına 'evet öyleydi' baskı vardı, O bunu çok net hissediyordu, Annesi inkar etse bile...

Küçük bir kız çocuğu bile olmak zordu bu hayatta, ayrılık acısı, başarılı olmak zorunda kalmak ama başaramamaktan-beklentilere karşılık verememekten korkmak, bir yandan da belli edememek-saklayabilmek duyguları... Böyle şekilleniyordu hayat hakkındaki her düşünce ve kanı, sezdirmeden yavaş, yavaş...  Ya yapamazsam, ya başaramazsam diye korkuyla çırpınıyordu minik kalp...

Ve tekrar dokundu gitarının tellerine ''Daha dün Annemizin kollarında koşarken, çiçekli bahçemizin yollarında koşarken, şimdi okullu olduk...'' Öğretmen böyle söylemişti ve O basmaya çalışıyorken tellere zorlanarak,  ''yaaaa şöyleydi'' diyordu bezgince ''La, la, mi, mi sol ...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 21.02.2012

''KOVADAKİ BALIK''...


Evet Dostlar bu gün benim yeryüzüne geldiğim gün, 20 Şubat.  Annemin söylediğine göre akşam 10-12 saatleri arasında doğmuşum. Burçlardan fazla anlamam ama sanırım Kova'dan Balık'a geçişin ilk zamanları oluyor,  yani 'Kovadaki Balık' Burcu, ben böyle diyorum kendi burcuma. Bazıları da israr ediyorlar ''Yok sen Kova'sın'' diyorlar muzipçe gülerek, ama ben engin bir Okyanustan bu süslü-güzel Kova'ya bir süreliğine kendi arzusuyla düşen bir Balık olduğumu biliyorum.
 
Zamanı geldiğinde aynı Okyanus'a döneceğimi bilerek mutluyum, benim gibi Okyanus kökenli siz güzel varlıklarla bir arada olmaktan ve şu anda buradan; aranızda geçirdiğim her yıla selamlarımı gönderiyorum, teşekkür ediyorum bana kattıkları için, sevgiyle bu yeni yaşıma girerken...

Her gün gibi çok güzel olan bu gün, bütün Dostlara sonsuz sevgi ve şükranlarımı sunuyorum. Her şey gönlünüzce olsun. 
Sevgi ve saygılarımla...
 
''KOVADAKİ BALIK''
Hüseyin Turgut SAYIN
 
Bahçeşehir/İSTANBUL, 20.02.2012

19 Şubat 2012 Pazar

BİR TEŞEKKÜR VE ÖZÜR MEKTUBU...


Sevgili Dostlar, ayrı; semtlerde, şehirlerde, ülkelerde, kıt'alarda olsak bile hepimiz aynı gönüllerde yaşıyoruz. Hep birlikte yarattığımız Ortak Morfik Rezonans Alanı'mızın her birimizi Ruhsal, Zihinsel, Duygusal ve Fiziksel Beden yönünden etkiliyor olduğu gibi, içinde yaşadığımız Dünya Ana'mızı da tesir altında bıraktığının mutlaka farkındasınız... 
Sevgili Dünya Ana'ya; sabır ve sevgi dolu ruhu ve fiziksel bedeniyle bizi beslediği, gözettiği, karşılık beklemeksizin verdiği her şey için teşekkür ediyor, zaman zaman istemi dışında meydana gelen ama önüne geçemediği olayların müsebbiblerinden birisi olarak da özürlerimi sunuyorum. 
Seni seviyoruz, özür dileriz, bizi affet, teşekkürler sevgili Dünya Ana...
 
Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 19.02.2012

BÜTÜNSELLİĞİ GÖRMEK VE ANLAMAK...



Hayatın bütünsel olduğunu hep hatırında tutmalısın, sana öğretilenler ve geçmişten gelen alışkanlıkların sana hep en önemli şeyin madde olduğunu söyleyecektir ama gözden kaçırdığın görünmeyen tarafı da görmeye çalış, o senden saklansa da. 
Araştır, bir bilene sor-soruştur, oku, bilgilen hatta yaşayarak farkına var.  
O zaman daha iyi anlayacaksın Hayat denilen şeyin gerçek yüzünü, yani bütünü...
 
Hüseyşn Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 19.02.2012

GÖR, DUY, DUYGUYU HİSSET...


Yaşamın içinde gezmeye, görmeye ve duyguyu fark etmeye önem ver, hayatı kendi varlığınla deneyimlemek senin için önemli hale gelsin. Sadece başkalarının deneyimleri ile hareket edip, kararlar verme; onları yargılamadan dinle, üzerinde düşün, ardından kendi gözünle gör, kulağınla işit ve ellerinle dokunarak duyguyu hisset. En iyi karar o zaman ortaya çıkacaktır. 
Asla unutma; her varlık özünde aynıdır ama detaylarda farklıdır ve gerçekler de detaylarda saklıdır.
 
 Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 19.02.2012

18 Şubat 2012 Cumartesi

NEFES HAYATTIR...


Seni hayata bağlayan en önemli şeylerden biri de nefesindir ve nefes hayattır. Ne şekilde nefes alıp-verdiğine dikkat et, hatta takip et nefesini. Eğer sık ve sığ nefes alıp-veriyorsan, nefes alıp-verme zamanın kısa ise; bil ki kafan çok karışık ve meşguldür, adeta kendinde bile değilsindir. Daha derin ve zaman aralığı geniş nefes alıp-vermeye çalış, bu seni sakinleştirecek, kendine getirecek, vücudunu-organlarını rahatlatacaktır. Unutma nefes hayattır ve hayat ilk nefesle başlar ve son nefesle biter...
Sıkıntılı olduğunda, dara düştüğünde, kafan durur gibi olduğunda, hatta panik anlarında, nefes alıp vermene odaklan. Nefesini 4'e kadar sayarak al, 4'e kadar sayarken aldığın nefesini tut, 4'e kadar sayarken nefesini yavaşça bırak ve 4'e kadar sayarak bekle ve tekrar en baştan başla... Rahatladığını, gevşediğini göreceksin... Ne demiştik ? Nefes hayattır, hayat ilk nefesle başlar ve son nefesle biter, nefesine özen göster, kendine hayat kat...
 
Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 19.02.2012
 

BU OLAY BANA NEYİ ÖĞRETİYOR...?


Başına gelen olumsuz olaylar için asla üzülüp-tasalanma, başkalarını suçlama ve umudunu kaybetme, çözümü bulacağına inan, sorumluluğu alarak neden bu olayı yaşadığını düşün ve sor kendine ''Bu olay bana neyi öğretmek için başıma geldi?'' ve teşekkür et öğrettikleri için. 

Aynı olayın benzerini defalarca yaşamak istemiyorsan yaşadıklarından ders almayı unutma, çözüm için başka yollar ara...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

GÜLMEK İLAÇ GİBİDİR...





Yaşamın içinde neşeli ol, sürekli gül, en azından gülümse, güldükçe güller açsın yüzünde. Eğer gülmeyi unutmuşsan ilk başlarda yalandan bile olsa gülüyormuş gibi yapmaya başla, bir zaman sonra gerçekten gülmeye başladığını göreceksin. 

Gülmek, Bağışıklık Sistemini güçlendiren bir ilaç gibidir ve Bağışıklık Sistemi iyi çalışan bir varlık kolay kolay hastalanmaz...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

HER VARLIĞI SEV AMA DOSTLARINI İYİ SEÇ...

Boş vaktilerinin çoğunu sevdiğin-sevildiğin dostlarınla geçir, bütün varlıkları çok sev ama dostlarını seçerken dikkatli ol; neşeli, hayatı seven-keyifle yaşayan, gülen, kendisiyle ve hayatla barışık, pozitif, çalışkan, üretmeyi seven, kendi haklarını ve sorumluluklarını bilen, paylaşan insanları daha çok tercih et ve onlar gibi olmaya gayret et. 

Zamanla daha gençleştiğini ve sağlıklı hale geldiğini farkedeceksin...



Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

UNUTMA VE ŞÜKÜR ET DAİMA...



Nereden ve ne şekilde geldiğini, seni kimin yarattığını ve içinde taşıdığın ışığın gücünü hiç bir zaman unutma, sen yaratıcı özellikleri olan bir varlıksın, her durumda yeni bir yol bulabileceğini bilerek yaşamalısın. Asla ümitsizliğe düşme, en son anda bile; ölümsüz, ruhsal bir varlık olduğunu hatırlayarak gönülden şükür et...



Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

ASLA KORKMA, SEVGİYİ KAT HER ŞEYE....

Korkma, yaşamaktan korkma, asla korkma, hiç bir şeyden korkma, neyi yapıyorsan içine mutlaka sevgiyi kat; yaşamına sevgiyle devam et, cinselliğini sevgiyle yaşa, sevgi ile yarat, gücünü sevgi ile kullan, kalbini sevgiye açarak kendini de çok sev, sözünü sevgiyle söyle, daima sevgiyi düşün ve hisset, Evren'e sevgiyle ve güvenle bağlan...



Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

NE İSTERSENİZ O VERİLECEKTİR...

Taaa... çocukluğumuzdan başlarız zannetmeye, hep bir şeylerin öyle ya da böyle olduğunu zannederek varsayımlarda bulunuruz. Çevremizde yaşadığımız olaylar, durumlar hakkında kendi değer ölçeklerimizle zanlarda bulunuruz ve sonunda hem dengeden, hakikatten uzaklaşırız hem de zorlukları kendimiz yaratırız hayatımızda. Ardından da hayatın zor olduğunu zannederiz. 

Aslına bakarsan  hayat zannettiğimiz kadar zor ya da güç değildir. Hayat bize sunmak ister bolluğu-bereketi sevgiyle ancak yine biz hak etmediğimiz zannı ile ellerimizi açamayız bolluk-berekete çoğu kez. 

Hazreti İsa (A.S.) da neyi gerçekten istersek saf niyetimizle alacağımızı bilerek, onun bize verileceğini söylemiştir şu cümlesinde;
''Neyi isterseniz o verilecektir.'' 

Evet öyledir de... Hiç de sandığımız gibi değilmiş...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 18.02.2012

17 Şubat 2012 Cuma

GERÇEK ŞİFACI...

Enerji ile Şifalandırma çalışmalarında daha çok, enerjileri azalmış olan bir varlığa enerji verilerek, Ona enerjilerini arttırabilme fırsatı sunulur. Hastalıkların bir çoğu bu yolla şifalandırılabilir. Ancak, varlık kendisine sunulan bu Yaşam Enerjisi'nin bir kısmını ya da tamamını kabul etmeyebilir, burada Özgür İrade Yasası devreye girer. 

Bu nedenle Enerji ile Şifalandırma Çalışmaları'nda mutlaka şifa alacak kişiden izin alınmalıdır. Hatta bazen, şifayı alacak olan kişi sözlü olarak izin verse bile kalbinden bu izini vermediğinde, enerjinin akışını bilerek ya da bilmeden durdurduğunda Enerji Şifa Çalışması asla tam randımanlı olamayacaktır ki bu da şifayı veren kişi tarafından genellikle hissedilecektir...

Unutmamak gerekir ki, yapılan Enerji ile Şifalandırma çalışmasında Uygulayıcı sadece aracı yani kanaldır. Çalışmanın sonucunda ortaya çıkacak netice; olumlu ya da olumsuz olabilir. Her ne olursa olsun, sonuçları Uygulayıcı asla kendine mal etmemeli, bu konudaki beceri ya da yeteneklerinden fazla bahsetmemeli veya kendini suçlamamalıdır. O elinden gelenin en iyisini saf niyeti ile ortaya koymalıdır, gereken zaten yapılmaktadır. Şifalandırmanın kendisi tarafından değil, kendisi kanalıyla yapıldığını ifade eden bir Uygulayıcı gerçeği söylemektedir...

Yapılan Enerji ile Şifalandırma çalışması sonucunda Şifa bulan bir varlık, bu Şifaya kendi saf niyeti ve inançları ile ulaşır, enerjinin kendisinde akmasını kabul edip çalışmasına gönülden izin vererek gerekli değişim-dönüşümün sağlanmasına yardımcı olur. Yani bir anlamda ''Gerçek Şifacı Şifayı Alan Varlıktır'' da diyebiliriz. 



Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 16.02.2012 

16 Şubat 2012 Perşembe

MATRİX ENERJİSİ, ŞİFACI OLAN KİMDİR...?


Matrix Enerjisi bir arketiptir, Matrix Enerjisi Pratisyeni belli bir farkındalık durumunu koruyarak beraber uygulama yaptığı kişiyle bir tür Enerjik Yakınlık kurar, Şaman kültüründe 'Kutsal Mekan' adı verilen yerde onu tutar veya birlikte kalır. Böylece fiziksel durumlarını istedikleri şekilde ifade etme özgürlüğüne sahip olabilirler.
 
Matrix Enerjisi ile ilgili birçok bilimsel detaylar vardır. İstediğiniz değişimi açıkca imgelediğiniz taktirde temel bilimsel olguları bilmek gerekmeyebilir. Güçlü olan inanmaktır. Niyetin arkasındaki güce odaklanmaktır.

Ben bir Matrix Enerjisi Sertifikalı Pratisyeniyim. Kurucusu, Dr. Richard BARTLETT'dan ders alma ve onu izleme, görüşme şansına sahip olmuş, çok fazla sayıda kişiye bunu uygulayarak mucizevi deneyimleri yaşamış bir kişi olarak sevinçli ve gururluyum. 
Dr.Richard BARTLETT, Hz. İsa'nın ''Ben kendim hiç bir şey yapmıyorum'' sözünden esinlenerek şöyle diyor; ''Aynen öyle; Ben harika bir vasıtayım. Şifacı olan Tanrı'nın kendisidir''.
Matrix Enerjisi deneyimini yaşayan hemen hemen herkesin ortak fikri, keşke bu deneyimi herkes yaşayabilse olmaktadır. Bu deneyim sanki bir Kuantum Sıçrama'ya vesile olmaktadır. Hani denir ya anlatılmaz yaşanır. 
 
Hüseyin Turgut SAYIN-Matrix Enerjisi Sertf. Uygulayıcısı,
 
Ocak/2012-İSTANBUL
 

MATRİX ENERJİSİ İLE YAŞAM...

'Matrix Enerjisi' terimi 'Matrix and Matrix Regulation: Basis for a Holistic Theory in Medicine'ın yazarı Alfred Pischinger'in çalışmasından esinlenen James Oschman'ın Enerji Tıbbı kitaplarından gelmaktedir.
 
Matrix Enerjisi'nin kurucusu Dr.Richard Bartlett'tır. ABD'li bir Chiropractor olan Dr.Richard Bartlett aynı zamanda bir Naturopathic Doktordur. Çocuğunun hastalığına Tıp dahil hiç kimse çözüm bulamayınca her alanda araştırmalar yapan, kitaplar okuyan ve geleneksel okült/ezoterik bilgiler de dahil olmak üzere her yolu inceleyerek deneyim kazanan Dr. Richard Bartlett; Kuantum Fiziği'ni de araştırmış, tüm bu çalışmalarından 'Matrix Enerji'leri' adını verdiği bu arketipsel Morfik Rezonans Alanını oluşturmuştur.
 Bu bilgileri kullanarak çocuğunu şifaya kavuşturmuştur. O; çocuğunun iyileşmesi için kendini çalışmalara adamış, bu alanda kendine bir öğrenme vesilesi olan çocuğunu sevgiyle kucaklamıştır.
 
Dr.Richard Bartlett; hepimizin temelde Işık, Bilgi ve Rezonanstan yapılandırıldığımızı ve bu nedenle de içeriğe çabuk uyum sağladığımızı düşünür. 
O belirli sorunlara belirli çözümlerle yaklaşan genel yaklaşım tarzını kullanmaz. Bunun yerine olası çözümlerin gerçek kaynağı olan Kuantum Mekaniğinin benimser. İmgelediğimiz kavramın bulunduğumuz realiteden tamamen farklı bir faaliyeti yönlendirecek belirli bir gücü olabilir. Fiziksel bedeninize yapısal bir değişiklik getirebilir.
Matrix Enerjisi ile yaşam işte böyle bir şey....
 
 Hüseyin Turgut SAYIN-Matrix Enerjisi Uygulayıcısı
Ocak/2012, İSTANBUL

GÖNLÜMDEN GELDİĞİ GİBİ...

 
*Öğrenmeyi gerçekten istediğinde öğreteni karşında bulacaksın. Neyi gerçekten çok istersen yolunu da kısaltacaksın. Niyetinde tam-bütün isen,  gerçekten-gönülden istiyorsan ve istediğin her ne ise, hayat da destek olacaktır sana. Senin bir adımın, yalandan isteyenin on adımına denk düşecektir, buna inan...
*Takılıp kalma hatalarına, bağlanma geride kalmış yaşanmışlara, döndürüp durma kafanda binlerce kez aynı CD'nin sahnelerini. Gerçekten bir suçlu yok, sadece öğrenen talebeler var senin gibi, milyarlarca...
*Sen Duygularda mı yaşıyorsun, yoksa Duygular sende mi yaşıyor...?
*Belki de Hayat; Duyguların Hikayesini, Hücrelerin Kütüphanesinde             biriktirmektir...?
* Mühim olan; yaşamaktır sır dolu Hayatı her türünden ve oyuna kaptırmadan kendini oynamaktır, Gönülden...
*Deneyimledikçe öğrenip, ölçebilirsin Hayatın değerlerini. Duygusunu tatmadan anlayamazsın nelerin kolay ya da zor olduğunu. Hani derler ya ''Bekara karı boşamak kolaydır'' diye... İşte öyle bir şeydir Hayat; güzeldir, yaşatır ve öğretir, öğrenmekten korkmazsan. Hatta, ''Her şerde bir hayır olduğunu'' bile...
 
Hüseyin Turgut SAYIN,
Bahçeşehir/İSTANBUL, 16.02.2012
 

15 Şubat 2012 Çarşamba

HATA DİYE BİR ŞEY YOKTU ...


Genç kadın ağlamaklıydı, iç çekiyordu ama bir yandan da ağlamamak için kendini tutuyordu gözlerinden akan yaşı silerken yavaşça. Arkadaşı ''Tutma, bırak aksın gözünden yaşlar, duygularına izin ver, onlar dışarı çıkmaya çalışıyorlar'' diye cevap verdi. Evet, gerçekten dolmuştu, yaşadıkları ağır gelmişti anlaşılan. Aslına bakarsan çok da önemli bir şey değildi, daha bir başlangıç bile sayılırdı yaşadıkları ama insan etkileniyor işte, beklentilerin, umutların, heyecanların birden yok olunca, kaybettiğini sanıyorsun sana ait olduğunu düşündüğün değerli anları...

İş yerinde tanımıştı adamı, adam belli etmişti ona olan ilgisini ve bunu açıkça hissettirmişti, kadın da bu tip erkeklerden hoşlanıyordu aslında, neydi öyle bir belli edip, bir geri çekilen tiplerin yaptıkları, usandırıyordu adeta. Hatta adam öyle hızlı çıkmıştı ki anlayınca ilgi gördüğünü hemen telefonla çıkma teklif etmişti kadına. Kadın da çok mutlu olmuştu doğrusu, hem duygusal hem de başka açılardan bir erkeğin hayatına girmesine gerçekten ihtiyaç duyduğunu anlamaya başlamıştı bu aralar...

Ama bir kaç buluşmadan sonra aksi giden birşeylerin olduğunu hissetmişti kadın, adam tam aradığı gibi biri değildi, O sohbet eden, konuşmaya açık erkekleri daha çok beğenirken adam, daha az konuşan cinstendi. Kadın daha nazik, kibar bir erkekten hoşlanırken adam sık sık küfürler ediyordu laf aralarında, ama kadın  ''Eehhh... biraz daha bakalım'' diye düşünmüştü...

Olmuyordu, ne yapsa olmayacaktı, anlamıştı artık, ''Başka dünyaların insanlarıyız'' diyordu kadın, bir şans daha tanımıştı ama değişen hiç bir şey yoktu... Üzülüyordu besbelli ve ''Neden hep böyle adamları hayatıma çekiyorum ?'' diye de düşünüyordu anlaşılan. ''Ben ondan daha farklıyım o beni aşağılara çekiyor ama ben oralara inmek istemiyorum'' diyordu içinden. Kalmaya kararlıydı bulunduğu yerde...

Aslında haklıydı da; Onun için sevgi sadece vermek değil, almaktı da ama işte ilişkinin her bir tarafı kendi tarafına çekmeye çalışıyordu ilişkiyi, her kes kendi tarafından bakıyordu ilişkiye, anlaşılan. Öyle olunca ilişkiye yüklenen anlam da değişiyordu taraflar açısından... Olmuyordu ama böyle yapınca da... Yürümüyordu...  Pekiyi ne olmalıydı ilişkide başarılı olabilmek için... ''Kendin olmalısın'' diye düşündü kadın, ''Kendim olmalıyım, her şeye rağmen kendimi yansıtmalıyım ilişkiye, bu ilişkim bitebilir ve bu ilişkimden de öğrendiklerim var, onları yabana atamam, artık yeni serüvenlere yelken açma zamanı geldi'' diyerek, ''Benim gerçekten istediğim gibi bir ilişkiyi yaşayacağım insanın hayatıma girmesine kendimi açacağım, çünkü bu güzel bir yolculuk ve ben zevk alarak devam ediyorum yola, hayat güzel ve yol uzun'' diye düşünüyordu artık.

Evet önemli olan deneyimdi, hata yoktu yaşananlarda, yaşamadan nasıl bilebilirdi eğriyi, doğruyu. Yavaşca gözlerini sildi mendiline ve ayağa kalkarken daha iyi hissederek kendini, kararlı adımlarla işine doğru yürümeye başladı...


Hüseyin Turgut SAYIN,

Bahçeşehir/İSTANBUL, 15.02.2012

14 Şubat 2012 Salı

GERİYE NE KALIR Kİ SEVGİDEN BAŞKA...


Az önce Bir Dost'tan gelen bir yazıyı okudum ve paylaşmak istedim sizlerle. Bakın ne diyor yüksek bir ruhsal anlayışla Sevgili Rahibe Teresa;

''Her insan; Hindu, Musevi, Hrıstiyan, Müslüman, Herkes sevmek ve sevilmek için yaratılmıştır. Hangi ırktan, ya da hangi dinden olduğu önemli değildir. Her adam, her kadın, her çocuk Tanrı evladıdır ve O’nun imgesinde, benzerliğinde yaratılmıştır. İnsan kardeşimizde gördüğümüz Tanrı’dır. Tanrı’nın sevgisi sonsuzdur, şefkat ve anlayış doludur. Tanrı, dünyayı sizin ve benim aracılığımla; insanlara dokunuş biçimimiz, başkalarına bir şeyleri sunuş şeklimiz, birbirimizi sevme biçimimizle seviyor. Sevgiyi bizim aracılığımızla hayata geçirmek, Onun üslubudur. Sevgi eyleme geçmelidir.''

Diğer konuşmalarında da;


"Dün geçmişte kaldı, yarın henüz gelmedi, yalnızca bu günümüz var. Haydi başlayalım."

"Yoksulları sevmenin mutluluğunu her daim hisset ve bunu tanıştığın herkesle paylaş. Unutma, Sevgi dolu olmak, Barış dolu olmak demektir. Tanrı seni korusun."

"Yalnızca bir Tanrı vardır ve O, herkesin Tanrı'sıdır. Bu yüzden, Tanrı'nın önünde herkes eşittir. Her zaman dediğim gibi, bir Hintliye daha iyi bir Hintli, bir Müslümana daha iyi bir Müslüman, bir Katoliğe daha iyi bir Katolik olması için yardım etmeliyiz. Çalışmalarımızın, insanlara örnek olacağına inanıyoruz. 475 candan oluşuyoruz. 30 ailemiz Katolik; geriye kalanlar Hintli, Müslüman ve Sih; kısacası tamamen farklı dinlerden. Ama hepsi de dualarımıza katılıyorlar."

Ve ben de diyorum ki ardından; ''Yaratılan her varlık çok değerlidir, önemli olan içten gelen sevgi ile yaşamak hayatı ve hizmet etmektir bütünlüğe-hayata. Her günümüz sevgiyle geçmeli ve yaratılan her şeyi hoş görü ile sevmeliyiz. Geriye ne kalır ki? Sevgiden başka...''




NOT-RAHİBE TERESA; Agnes Gonxha Bojaxhiu adıyla 26 Ağustos 1910 tarihinde Makedonya/Üsküp'te doğan Rahibe Teresa; üç kardeşin en küçüğüydü. Agnes, gençlik yıllarında, Kardeşlik adlı yerel bir gençlik grubuna katıldı. Katolik bir rahibin rehberliğinde yapılan etkinliklerde yer alan Agnes, misyonerliğe ilgi duymaya başladı. 17 yaşındayken, Tanrı tarafından Katolik bir misyoner Rahibe olarak görevlendirildiğine ilişkin ilahi bir mesaj aldı. İrlandalı bir örgüt olan ve Hindistan'daki misyonerlik çalışmalarıyla tanınan Loretto Hemşireleri'ne katıldı. Bu dönemde Teresa adını aldı.





Hüseyin Turgut SAYIN,


Bahçeşehir/İSTANBUL, 14.02.2012

13 Şubat 2012 Pazartesi

SEVGİLİ OYUN ARKADAŞINIZ...



Sevgili Dostlar, Ölümsüz Ustadların söylediği üzere; Sizler hepiniz sevilenlersiniz, hem de çok fazla sevilenlerdensiniz, bunu hak ederek yaşamın içinde yer alıyorsunuz, her biriniz takıma kabul edilmiş ve Oyunun içinde İnsan olarak oynamayı haketmişsiniz ki Oyunu oynuyorsunuz... 


Bu Oyunda yenme-yenilme yok aslında, Oyunun içinde olduğunda zaten kazanmışsın demektir, hele bir de; paylaşırsanız her an en değerli şey olan Sevgiyi, her gününüz Sevgililer Günü olacaktır, bugünkü gibi...


En içten dileklerimle; Oyunu paylaştığım tüm Sevgililerin ''Sevgililer Özel Gününü'' Sevgi ve Saygılarımla kutluyorum....


OYUN ARKADAŞINIZ,


Hüseyin Turgut SAYIN,


Bahçeşehir/İSTANBUL, 14.02.2012

VE ARADA BİR BAKARAK ZİRVEYE...



Etrafındaki insanların, ailenin tüm engellemelere rağmen, içindeki o cılız sesi duyarak yola çıkarsan ve harekete geçersen, güvenli hissettiğin konfor alanından çıkabilirsen, işte o vakit hayatında yeni bir dinamiği başlatmış olursun.

Hep yükseliş beklememelisin, evet bazen iner bazen çıkarsın. Zaten hayat da öyle değil midir ?. Ama bu başka dostum, iniş çıkışların ardından geriye baktığında hep yukarılara gittiğini görürsün. Yolculuğun içinde tam olarak bilemeyebilir, hissedemeyebilirsin, düşünürsün nereden nereye geldim ama gidecek hala uzun bir yol var diyebilirsin.. Ya da yorulup vazgeçebilirsin de ... Seçimler hep sana ait, özgürce yapılması gereken seçimler...

Yolculuktan zevk almalısın dostum, yol uzun ama zevkli olacaktır, her anı heyecan, merak, keşif, neşe barındırır. Bazen üzülebilirsin de ama inan çok kısa sürecektir bu iç sıkıntıları, ardından yeni bir şey çıkar karşına seni mutlu edecek, çünkü sonu yoktur bu yolculuğun, önemli olan bu yolda gitmektir, yoldan zevk alarak...

Gittiğin yolun içine sinmesi, amaçlarının ve niyetlerinin saf ve temiz olması önemli olacaktır. Ne kadar Hayata, Birliğe ve dolayısıyla Kendine Hizmet işlevlerini içinde taşıyorsa hedeflerin, gelecek yardım o kadar büyük olacaktır. Buna inanmalı ve yola devam etmelisin.. Yardımın geleceğini bilerek ve neşeyle...

Ve arada bir bakarak, zirveye...







Hüseyin Turgut SAYIN,


Bahçeşehir/İSTANBUL, 14.02.2012

ZATEN HEP YAPTIĞIN ŞEY...


İnsanlar genellikle bildikleri, alışık oldukları şeyleri yapmayı sever hep ve etrafındaki sözünü geçirebileceği yakınlarına da bunu uygulatmaya çalışırlar. Aslına bakarsan bunu iyi niyetleriyle ve korunma ve koruma iç güdüleri ile gerçekleştirmeye çalışırlar. Bildikleri bir konfor alanının dışına çıkmak onları korkutur içten içe. Bu alan içinde kaldıkları sürece emniyette olduklarını hissederler ama neden olduğunu tam olarak anlayamadıkları bir iç sıkıntısı, bıkkınlık, yılgınlık ve tekrarlanmışlık duygusu da hayatlarından hiç eksik olmaz.

Diğer taraftan içimizdeki bir parçamız da yeniliklere açılmamızı, korkmamamızı, hayattan zevk almamızı, yeniliklere açılmamızı, keşfetmemizi, hayatın bilinmeyen yanları ile buluşmamızı gizliden gizliye fısıldar kulağımıza. Diğerine göre daha ince ve cılız bir sesi vardır ama adeta yalvarır
''Haydi, haydi yap artık ....'' diyerek...

Hangisinin söyledikleri doğrudur senin için, belirlilik içindeki durağanlık, güvenlik duygusu mu? Yoksa belirsizlik içindeki neşe ve keşfetme, gelişme duygusu mu? Hangisi ileriye taşır, hangisi yerinde saydırır. Karar sana ait, özgürlük içinde yapacağın seçimlerle sen belirleyeceksin yönünü, hangisini seçeceğine sen karar vereceksin...

Zaten hep yaptığın şey, öyle değil mi?









Hüseyin Turgut SAYIN,


Bahçeşehir/İSTANBUL, 13.02.2012

İNANDIĞIN YOLDA İLERLEMELİSİN...



Haklıyken haksız duruma düşmek nasıl olur, bilir misin? Neyi, nasıl ve neden yapacağını bilirsin ama etrafındaki insanların bihaber oldukları durumlarda iyi bir şey yapmış olsan bile, haksız bir duruma da düşebilirsin. Belki de hayatın boyunca yaşadın bu durumları defalarca, ne acı değil mi? 

Ama korkmamalısın, eğer biliyorsan doğru olduğunu devam etmelisin aynı yola, cesaretle, sapmadan, incinmeden ve kendine sırtını dönmeden. İşte o vakit seni anlayacakları bir zamana ulaşacaksın sana bilmeden haksızlık edenlerin dimağlarında ve aniden anlayacaklar seni, belki de özür dileyerek bakacaklar gözlerindeki ışığa, haklıymışsın sözleri dökülecek dillerinden... 

Önce sen inanmalısın doğru olduğuna, sonra arkandan onlar gelecekler gösterdiğin doğru yola. Sen inanmazsan gittiğin yola, onları zaten bildikleri yolda ilerlerken göreceksin ve sen arkalarından yetişmeye çalışırken bulacaksın hep kendini, bu defa onlara...





Hüseyin Turgut SAYIN,


Bahçeşehir/İSTANBUL, 13.02.2012

ŞİFA DENEYİMİ GÜZELDİR..



Karaman'da Enerji Seansları gerçekleştirdim. Pek çok insanla tecrübeler yaşadık.
Hepimiz için anlatılamaz güzellikte çalışmalardı. Bu arada değerli dostların yardımıyla gençlerle de kısa seminerler ve deneyimleri birlikte paylaştık. İçlerinde gerçekten çok güçlü enerjiye sahip olanları görmek beni hem sevindirdi hem de duygulandırdı.



Yaptığım çeşitli Enerji Çalışmalarında insanların ağrılarının ve şikayetlerinin kısa süre içinde yok olması ve şifa bulmaları karşısındaki şaşkınlıkları anlatılır gibi değil. Hele bazılarının ayakta dururken vucutlarının salınımı, bazılarının yere düşerken yaşadıkları şaşkınlık ve neşe unutulacak gibi değildi. 


Hem birlikte eğlenmek hem de şifa bulmak gibisi yok. Gençlerin yüzündeki şaşkınlık ve merak harika idi.

Teşekkürler dostlar..





Hüseyin Turgut SAYIN,

BEDEN VE EKRAN...



Bedenin adeta senin içindeki dünyayı yansıtan plazma bir televizyon ekranı gibidir. 


Enerji alanında (Ruhsal, Zihinsel, Duygusal) hangi yayınların produksiyonunu yaptığının ve sahip olduğun ekranda hangi dizilerin gösterimine  izin verdiğinin farkında mısın?




Hüseyin Turgut SAYIN,

KENDİNİ YARADANA SUNMAK...



Üstad'lar; ''Sadece Tek Bir Hizmet vardır ve Yasa Bir'dir. Kendini Yaradan'a sunmak ve Birlik en büyük hizmettir.'' diyor. 


Yaradan her yerde ve her şeyde olduğuna göre ayırmadan yaratılanı iyi kötü diye sevmeliyiz her şeyi dostum. 


Aramalıyız Tek Yaratan'ı ve buluşmalıyız Sonsuz Zeka'nın kollarında Yaratan'la sevgiyle.




Hüseyin Turgut SAYIN,

FARKLI; GÖR, HİSSET, DÜŞÜN, DENEYİMLE...



*Farklı GÖR,
 
*Farklı HİSSET, 


*Yeni bir şekilde DÜŞÜN, 


*Yaşamındaki etkileşimleri yeni bir 

  farkındalık düzeyinden DENEYİMLE,

Buna var mısın?





Hüseyin Turgut SAYIN,

KENDİNİ SEVEBİLEN HER ŞEYİ SEVER...



Ne olursan ol, nerede olursan ol, nasıl olursan ol, ilk önce kendini seven ol,
Sevemeden kendini seven olmak ne mümkün, seven olamadan sevilen olmak imkansız.
Korkma kendini sevmekten, aç kalbini sevgiye, kendini sevebilen her şeyi sever.





Hüseyin Turgut SAYIN,

KORKMA KENDİNİ SEVMEKTEN...



Korkma kendini sevmekten, aç kalbini sevgiye, kendini sevebilen varolan herşeyi sever.
Kabul et tüm gerçekliğinle kendini, bak gözlerinin içine korkmadan ve söyle durmadan;
Seni seviyorum, kendimi seviyorum, ben Ben'im, ben O'yum, ben Sevgiyim ve Aşk'ım.



Hüseyin Turgut SAYIN,

HAYATA HİZMET EDEN KENDİNE DE EDER...

Kendini herşeyin ile kabul et,
Kendini bağışla, affet tüm hataların için,
Hata yapmaktan korkma, hatalarından ders al,
Duygularını sevgiyle yaşa ve ifade et,
İradenin farkına var, birleştir Yaratıcılığınla ve kullan İradeni sevgiyle,
Hayata Hizmet için, unutma ''Hayata Hizmet'' aslında kendine de hizmettir.





Hüseyin Turgut SAYIN,

SEVMEK İLK DÜŞÜNCEDİR...


Sevmek ilk düşüncedir ve her şey sevgiden yaratılmıştır. Aslolan budur. 
Sevginin ışığı her yeri doldurur. Sevgiyi bilmeyen, kendini sevmeyen, ışığı tam alamaz ve yayamaz. Işığı alacağı, sığınacağı güvenli yerler arar, güvende olmak ister. Sevgiyi almak-vermek koşullara bağlıdır sanar. 



Kendini sevmeyen; kendini güvende hissetmek, sevilmek, kabul görmek, dışlanmamak için için ödün verir, hayatından fedakarlık yapar; sevgi beklentisiyle. Hiç bir zaman da istediği sevgiye ulaşamaz. 


Seven kişi zaten güvendedir. Sevgiyle dolduğu için zaten güvende hisseder kendini. Sevgi güveni doğurur. Sevgi güvenden doğmaz. 


Onun içindir ki Hazreti İsa A.S. çarmıha götürülürken Allah’a; ‘Tanrım onları affet, çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diye dua ederek sevgisini sunuyordu tüm insanlara ve onların da sevgiyi bulacaklarına inanıyordu. Çünkü sevgiye inanıyordu. 


Sevgiden yaratıldığını bilerek Sevginin kaynağını seviyordu. Sevgiye güveniyordu, koşulsuz sevgiye ve ustaca seviyordu.


Hüseyin Turgut SAYIN,

HER ŞEY DEĞİŞEBİLİR...



Hiç bir gerçekliğe değişemez gözüyle bakmayın. Bunu yaptıkça alışkanlık kazanacak ve bilinçaltınızdaki değişiklikleri ve hayatı algılamadaki farklılıkları anlamaya başlayacaksınız. Çözümleri görmeyi, kendinize güvenmeyi ve hayattan zevk almayı başaracaksınız . 


Belki de iyileşmez sandığınız hastalıklarınızı şifalandıracaksınız kısa sürelerde. 


Bunu yapabilen çok insan var. 'Bir insan bir şeyi yapabiliyorsa, bunu her insan yapabilir' diyor bilim adamları. 


Ben bu söze sonuna kadar güveniyorum. Çünkü Zeki Yaradılışa güveniyorum, İnsana güveniyorum. 


En önemlisi de, bunu biliyorum.




Hüseyin Turgut SAYIN,