30 Eylül 2012 Pazar

KUANTUM DOKUNUŞ - QUANTUM TOUCH, ŞİFA ÇOK DEĞERLİDİR VE O GEREĞİNİ YAPAR....

Kimseyi boş yere umutlandırmak hiç bir zaman doğru olmaz, bu Hak Yasası'na da uygun olmaz, ancak şunu biliyorum ki; hiç bir zaman umudu kaybetmeden çareyi aramak, hayata bağlanmak, hayatı sevmek, neşeli olmak, sevgiyi hissedip büyütmek, İnsanlarla iç içe yaşamak şifayı arttıran nedenlerdir... 

Şifa her an, her yerde olabilir, önce onu istemek arzulamak gerekir... Neden olmasın? Olmayacağını kimse söyleyemez...


Şifa çok değerlidir ve ne kadar değerli olduğunu kimsenin belirtmesine de ihtiyacı yoktur, O gelir ve gereğini yapar, Ona hak ettiği değeri ya da değersizliği etiketleyen insanlardır ve bu görecelidir. O vardır ve her yerdedir... Bazen bir aracı vasıtası ile olur bazen de kendiliğinden, Onu yürekten isteyen, hak ettiğine inanan herkes alır... Bu çok tabii bir durumdur...

MATRİX ENERJİSİ - MATRIX ENERGETICS - HAYAT GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL...

30 yaşlarında bir genç kız, normalde genç bir kadının en olgun yaşlarına ramak kalmış ama hala ürkek, kararsız ve içine kapanmış bir İnsan... Enerji Alanına bakınca hemen farkediliyor; aşırı duygusal ve hayal dünyasında yaşadığı ve diğer ne varsa...

Dışarıda yaşanan Dünyadan uzaklaşmış, etrafındaki İnsanlara kapatmış kendini, yetersiz, zayıf, eksik, noksan olduğunu ve diğerleri tarafından beğenilmeyeceğini düşünüyor ne yazık ki. Özellikle erkeklerden çekiniyor ve kadın olmaktan, çekici güzel kadın olmanın getireceği zararlardan, sorumluluklardan, büyümekten korkuyor....

Ama ne olduğunu, neyi yaşadığını anlayamıyordu; bilinçli düzeyde bir erkek arkadaşı olsun istiyor ama biraz ilerleyince hemen kaçıyordu, kendi içine kapanıyor eksiklerinin anlaşılmasını istemiyor, bir salyangoz misali yarattığı kabuğuna çekiliyor 'hayal dünyasında' yaşıyordu...

Birer, birer gördü ve ikna oldu yaşadığı deneyimlerle ve değişimi-dönüşümü kabul etti, sonra yeniden baktı duruma ve değişimi hissetti, etrafındaki genişlemeyi, kalıpların açılmasını, kadın olmanın güzelliğini ve gücünü hissetti, yeniden içinden yükselen sevinç duygusunu fark etti, aydınlanmaya başladı yüzü ve gözlerindeki karanlığın yerine parlayan bir ışık geldi...

Balkona çıktığında bakarken Hayata içindeki gülme duygusuna şaşırdı ve dudaklarından şu dört kelime döküldü; ''Hayat gerçekten çok güzel...''

MATRİX ENERGETİCS - MATRİX ENERJİSİ, İZMİR, İNSANLAR, ALEMLER VE DE FARKLI DÜNYALAR ...

İZMİR'de yaptığımız 2 günlük Enerji Çalışmalarının ardından İstanbul'a döndük artık ama aklımızda hep İZMİR ve birlikte çalışmaları paylaştığımız Dostlardan anılar kaldı... Her biri ayrı ayrı çok değerli ve kendi içlerinde adeta birer farklı Dünya gibi. 

Dünya içinde Dünya'lar yaşanıyor bu Alemde ve her Dünya'nın çalışması farklı oluyor doğal olarak ama her biri farklı olmasına rağmen çok anlamlı da...

Matrix Energetics yani Matriks Enerjileri, ''Bilinç Teknolojisi'' olarak da adlandırılıyor. Bilinçte yükselme yaşandıkça ve değişimler-dönüşümler başladıkça Hayatın ve içindeki şeylerin anlamları ve algıları da farklı haller alıyor, yeni olasılıklar doğuyor ve seçimler karşılıyor sizi. Siz bir Yaratıcı varlık olarak hayatınıza yeni değişim ve dönüşümleri katıp-katmamakta özgürsünüz artık...


İZMİR, Alsancak, Kordon, Günbatımının turuncu-kızılımsı ışıkları, ortamı adeta saran Müthiş bir Enerji Girdabı içindeki; özgür, huzurlu ve neşeli İnsanlar, Balık ve Balık Pişiricisi Veli Usta... Daha ne olsun ki!

I Love you İZMİR...

MATRİX ENERJİSİ - BİR DOSTTAN İZLENİMLER...

Çalışmanız sırasında muhtemelen çok güçlü enerjilerle çalıştınız ve çalışılan kişi de haliyle Annem olduğundan dolayı ve benimle yakın bağlar taşıdığından olsa gerek size en uzak odada olmama rağmen Enerjilerden etkilendiğimi belirtmek isterim. 

Ara ara bende duygu değişimleri oldu veya bedenimde ısınmalar gevşemeler. Kimi zaman huzurlu hissettim, kimi zaman kızgınlık bile geldi. İlginç deneyimlerdi. Ama bir ara okuduğum kitabı bıraktım çünkü bir konuda birileri benden onay istediler. Yani muhtemelen Matrix Enerjisi uygulanırken Annemden salıverilecek bir parça Beni de ilgilendiriyordu. Karmik bir bağ da olabilirdi bu ve Bana dediler ki (kim olduklarını kesin olarak bilemem); Bunun salıverilmesini onaylıyor musun?'' Ben de; ''Elbette sevgiyle onaylıyorum'' dedim. ''Her ne olduysa affediyor ve Ben de kendi adıma af diliyorum'' dedim. Sonrasında sanki birileri uğraştıkları işe geri döndüler. Bu beni şaşırttı mı? Elbette hayır... Muhtemelen Annemin Rehberleri ve Sizin çalıştığınız yardım aldığınız Varlıklar olabileceğini hissettim. 

Çalışma sonrasında, Size de dediğim gibi ''Annemin sırtı dümdüzdü'' ve bedeninin ışığının çoğaldığını gördüm. Daha parlaktı artık. Daha kararlıydı... 

Ben sormadan Annem fazlasıyla memnuniyetini dile getirdi... Hatta, konuşma arasında bir takım Üstadları davet ettiğinizi söylediğinde benim de sorum cevaplanmış oldu...

25 Eylül 2012 Salı

BİR DOST İLE SOHBET...

Kuantum Alan'da ya da Paralel Evrenler'de yaşadığını ve kendisinin sonsuz bir varlık olduğunu düşünebilen insan sayısı ne kadardır? 

İnsanlar, zaman ve mekan boyutunda yaşadığının bile yeni yeni farkına varırken onl

ara sonsuz bir varlık olduğundan ve Paralel Evrenlerde yaşadıklarından bahsetmek kolay olmayacaktır...

Ancak, Sen eğer bunları idrak etme seviyesine varabilirsen, o zaman bu zahiri sınırları da belli ölçülerde aşmış olursun, yine de bu noktada bile kendi içinde yeni sınırlamalar yaratabilirsin...

Genel olarak hayatın içindeki normal bir insan için sınırlamaları; Dünya, Aile, Ekonomi, İlişki, Teknoloji vb. şeklindeki sınırlamalardır.

BİR DOST İLE SOHBET-2, TÜM OLASILIKLARI KAPSAYAN HOLOGRAFİK EVREN...

''Kendimi paralel evrende birçok ve bu birçoklugun bütünü olarak görmemin sebebi , ben yaşamdan ne istersem o oluyor. acaba yaşam ya da evrensel bütünlük olarak gördüğüm şey, paralel evrendeki birçok olan ben'in yaydığı ortak enerji midir ? yani iyi ya da kötü olarak adlandırılan tüm isteklerimi yerine getiren bu ben'lerin yaydığı ortak enerji mi ? düşünüyorum da evren ile bütün olmamı sağlayan sanki bu boyutlardaki ben'lerin bir araya gelerek oluşturduğu bütünlük enerjisi gibi.'' 




Daha doğrusu; 
''TÜM OLASILIKLARI KAPSAYAN HOLOGRAFİK BİR EVREN MODELİ'' 
olabilir mi?

Orada senin her türlü halinin yaşamları söz konusudur ve tüm olasılıklar bir arada yaşanmaktadır ve oluşun tamamı birbirine derin düzeyde bağlı, etkileşim ve haberleşme halindedir ve bu ışık hızından bile çok daha fazla hızda, anlık bir hızda, her an yaşanmaktadır.

Senin bunları fark edebilmen ya da edememen sana ne kazandırır veya ne kaybettirir? Bunu yaşarken öğrenebilirsin....

Bilinçte yaşayacağın değişimler, hayatında da yeni oluşumların doğmasının öncüleri olacaktır...

Bilinç düzeyinde yaşanan her gelişme ve ileriye doğru atılan her adım aynı zamanda 'İnsanlık Aleminin Morfolojik Alanını' da derin düzeyde etkilemektedir...

24 Eylül 2012 Pazartesi

EN SON ANDA UNUTULMAK İSTENİR....

En son anda, unutulmak istenir geçmişte söylenenler,
Tam da o anda, zordur atılacak en son adım,
Geri dönmeyi ister insan; eskiden bildiği, güvenli saydığı yerlere,
Mutlu olamasa da, istediğini alamasa da; 
Bildiği, tanıdığı yerlerde gezmen
in rahatlığı ile;
''Boş ver'' demek gelir içinden...
Ne sözler söylenmiş, ne adımlar atılmıştır oysa,
Hayaller kurulmuş, mutluluklar yaratılmıştır zihinlerde...
Ama işte o en son anda, sanki her biri de yanlıştır...
Vazgeçer insan hayallerinden, korkularının kucağına döner...
Varsın, olsun; O buraları biliyordur nasıl olsa...
Tanıdığı yerlerdir ve biliyordur buraların yolunu sokağını...
Gerisi hayaldir, belirsiz ve gerçeklikten yoksundur...
Riskler vardır, acılar vardır,
Kaybetmek vardır 'daha azı bile olsa elde olanı'
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulguru kaybetmenin endişesi...
Ne yapmalıdır, nasıl davranmalıdır?
Belki de hayatın güzelliği buradadır...
Her seçim bir yola, her yol bir sonuca çıkar...
Ama olsun, yolda olmak çok güzeldir...
Hele ilerlemek, o daha da güzeldir...

SEVGİ=IŞIK VE KORKU=KARANLIKTIR....

Genel olarak Sevgi=Işığı Korkular ise=Karanlığı temsil eder. Korkular; hepimizin karanlıkta kalan yanlarımızdır. Aslına bakarsan aydınlatılma ihtiyacı duyarlar, onlar bizim gölgelerimiz olduğundan bize kendilerini göstermeyi hatırlatmayı severler, bunları da çeşitli semptomlarla bizlere belli ederler.

Burada algı ve yaklaşım çok önemlidir; dediğin gibi bunu bir uyarıcı, bir yardım alma aracı olarak görürsen ve olaya sevgi ile yaklaşırsan, karanlığı, gölgeyi aydınlığa-ışığa kavuşturmuş olursun, ancak ona bir düşman ya da korkulacak yıkıcı bir güç olarak bakarsan sendeki karanliığın daha da artmaya başlamasına da vesile olduğunu görebilirsin.

Bu yüzden sevginin ışığı ile Yaradanın güçlü ışığına bağlanıp, karanlıklarımızı-gölgelerimizi aydınlatmamız; affetmemiz, barışmamız, empati yapmamız,vücudumuzun belli noktalarında tuttuğumuz çamurlaşmış duygularımızı boşaltmamız, konuşmamız küskünlükleri, içe kapanmaları, ayrıştırmayı bir yana bırakarak aslında hepimizin aynı birlik içinde yaşayan varlıklar olduğunu hissederek dışarıya aydınlığa çıkarak güneşe doğru kollarımızı açmamız bizi neşe, sevinç ve yaratıcılığa ulaştırır...

Bu her zaman kolay olmayabilir ama en azından denemek bile bizi bazı neticelere yaklaştıracak potansiyele sahiptir ki İnsan denen varlık bu potansiyelin çok fazlasına da sahiptir...

Matrix Energetics - DAHA İYİSİ NASIL OLURDU?


İnsan, zaten yaratıcı olarak dizayn edilmiş bir varlıktır ve asıl yaratıcı olan ve her şeyin sahibi olan Yüce Tanrı'nın yeryüzündeki Halifesi olarak gönderilmiştir bu Hayata, Kutsal Kitap Kur'an da bunu böyle if
ade eder...

Sevgiyle hareket eden her İnsan, Yaratıcı yönünü harekete geçirmeye başlar, gerçek gücünün farkına varmayı öğrenerek içindeki güzellikleri sunar hayata...

Korku ile hareket eden İnsan ise; mantık ve egosunu ön planda tutmak suretiyle güvende olmak ihtiyacını önemseyerek sürekli teyakkuz halinde yaşamaya başlar, kendi hayatını ve etrafındaki insanların yaşamını sınırlar, kısıtlamalar getirir...

Her iki durumda da İnsan kendi hayatında yeni realiteleri yaratmaya başlar, farkında olarak ya da olamadan yapar bunu... Sevgi hakikate yaklaştırırken, korku hakikatlerden uzaklaştıran bir etken olur...

Seçimler ve farkındalık burada önem kazanır...

Hepimiz soralım kendimize, tam da bu anda;

''Ben sevgi ile mi yaşıyorum yoksa korku ile mi? Ben hayatımda farkında olarak ya da olamadan neleri yaratıyorum?''

Ve sonunda ekleyelim

''DAHA İYİSİ NASIL OLUR?''

23 Eylül 2012 Pazar

DUYGULARINIZI SEVGİ İLE İFADE ETMEK ŞİFADIR....

Duygularınızı ifade etmekten kaçıyor, içinize atıyor, hatta yutuyor bile olabilirsiniz ki bu da boğaz ve mide çakralarında problemlere neden olur...

Önemli olan duygusal enerjinin bedeninizden çıkışını sağlamaktır, eğer bunu yapamazsanız, 
düdüklü tencere gibi biriktirir ve patlamalar yaşarsınız, hatta bu hastalıklara kadar gidebilir...

Size tavsiyem, önce kendinizi çok sevin, karşınızdaki insanlara da sevgi ile yaklaşın ve Dünyadan, İnsanlardan korkmayın. Duygularınızı sevgi ile ifade edin, kırıcı olmadan yapmaya çalışın ve karşınızdaki insana sadece duygunuzu ifade etmek istediğinizi söyleyin, Onun fikrine de saygı duyduğunuzu özellikle ifade edin. O sizi anlayacaktır...

Önemli olan kırıcı olmamak, saygılı ve sevgi dolu olmaktır...

HERŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR....

Her gördüğünü gerçek sanma, bazen yanılabilirsin, algıdaki kaymalar hakikatı yanlış yorumlamana neden olabilir. 

Hangisi doğru, hangisi yanlış? Aynı yollardan geçmiş, tecrübesine ve bilgisine inandığın birine, bir bilene sormakta fayda olabilir...

TABİAT VE ENERJİ BEDENİMİZ...

Doğanın içinde bulunmak, birlikte yaşamak Enerji Bedenimiz için de çok faydalıdır;
-Gökyüzü ve Denizin maviliğine bakarak oturmak, Boğaz Çakranıza,
-Sararmış ekinlere bakmak, Mide Çakranıza,
-Yemyeşil Ormana ve Çimlere bakmak, Kalp Çakranıza
olumlu katkılarda bulunacaktır.


Haydi Doğaya, tabiatın kucağına gidelim ve Dünya Ana'mızı koruyup gözetelim, Ona hak ettiği saygıyı gösterelim...

İNANMAK MI YOKSA BİLMEK Mİ?


Hani sayfalar dolusu kitapları okursun, harflerden oluşturulmuş kelimeler ordusu ile doldurursun kafanı ve cümleler uçuşur beyninin içinde, zihnin dolmuştur bilginin enva'i çeşidi ile ama yine de dokunmak isters
in bilginin kendisine. İçinde hep bir şüphe vardır istesen de istemesen de, inanmak ile inanmamak arasında gider gelirsin sonu olmaksızın. Bir yanın inanmak ister okuduklarına diğer yanın itiraz eder anlatılanlara. Fotoğraflarda ya da filmlerde gördüğün şeyler bile bazen inandırıcı gelmez, ya hile varsa işin içinde, yaz göz aldanması ise, ya da bir illüzyon yaşanmışsa algılarda, hakikat ile realiteler karışmışsa bir birine? ''Hangisi doğrudur bütün bunların?'' diye iç geçirirsin aklının kuytu köşelerinde.

Ancak; yaşadığında, ruhunda ve vücudunda hissettiğinde, dokunduğunda ve hatıralarına kazındığında anlarsın hakikat olduğunu, sen yaşadığında acısıyla-tatlısıyla idrak edersin neyin ne olduğunu ve inanmanın ötesine geçersin o vakit ve dersin ki;
''Artık İnanmıyorum, biliyorum, gerçekten biliyorum...''
İşte aynen böyle oldu...

O HEP YANINDADIR YA...

Bazen hiç bir şey kalmamıştır yapacak, yapılacak olan ne varsa zaten yapılmıştır, sadece orada olmak ve o anı yaşamak yeterlidir ve o boyut senin için o anda olunması gereken yerdir, sessizliğin sesi ile bulunan huzur içinde; arayışlar sona ermiş, sevdiği ile yan yana durmakta olduğunu bilir, sevdiği olmasa da yanında zaten hep yanındadır ya! 

O bilir gözlerini açsa da aydınlığa, gözlerini yumduğunda var olan karanlığın yerine güneş doğmuş olsa da. O hala oradadır hep yanı başında, şüpheye düşse de yaşadıklarından, düşünse de 'Gerçek miydi bütün bunlar?' diyerek, içinde bir ses duyar ve bilir; 

O hep yanındadır ya!

HER YAŞAM DEĞERLİDİR....

Her insan kendi bilgileri ile gelir bu hayatına, hep söylediğim gibi bilmediğimiz çok daha büyük bir resim var arkamızda. 

Her çocuk doğarken bu yaşama, tüm geçmişinin birikintilerini taşır hayata ve sınırlı hayat süresi içinde öğrendiği y
eni bilgileri katar bilgi-tecrübe dağarcığına, bu dağarcık aynı zamanda   tüm İnsanların dağarcığını da etkileyecek kadar büyük bir dağarcıktır...


Dolayısıyla, her yaşam değerlidir hayat için, her yaşamı önemser hayat ve teşekkür eder kendince, kendine kattığı ya da eksilttiği şeyler için, her varlığa ayrı ayrı...

19 Eylül 2012 Çarşamba

HER ŞEY YOLUNDA MI? Ist alles in Ordnung? Pojalusta! , You are welcome, I LoveYou Mösyö Bilal...

Bazı insanlar vardır işlerini severek ve ona pek çok şeyi katarak zevkle yaparlar ve bunu size hissettirerek bu keyfe sizin de katılmanızı sağlarlar. 

İşte o adamlardan birisi de Mösyö Bilal'dir. Mösyö Bilal; Alanya'da yaklaşık 20 yıla yakın hizmet verdiği Alara Tatil Köyünün yıldız isimlerinden biridir. Kısıtlı yabancı dil bilgisi olmasına rağmen Rus, Alman ve Türk müşterilerinin neşe kaynağıdır. Onlara takılmak, espriler yapmak ve onların ruhunu okumakta üzerine yoktur. Bundan da büyük bir keyif alır. 

İçinden geldiği gibi sizinle ve ailenizle ilgili tahliller yapar. Çoğunlukla da sizleri hayretler içinde bırakır. 


Boyu hakikaten ufak bir adam olmasına rağmen içindeki sevgi ve kalbinin büyüklüğü ile HAYATA HİZMET eden büyük bir adam olduğunu söyleyebilirim.

Teşekkürler Mösyö Bilal, 

''Ist alles in Ordnung?  Pojalusta! , You are welcome'' 


Ve de son olarak;'' I LoveYou Mösyö Bilal... See You Later ... ''

İnşaallah!

ESKİ BİR RUS PİYANOSU VE ADAM....

Adam tatile gitmişti ailesiyle birlikte, oldukça uzak bir yerde doğa harikası bir koyun içinde plajı olan birazcık yaşlanmış ve yıpranmış bir tatil köyü olduğunu görmüş tedirgin olmuş hatta gerilmişti. Aileden herkes
 bunu hissetmiş ama kimse kimseye belli etmemişti.

Ancak sonradan gördükleri ilgi, sevgi, neşe ve güzellikler karşısında yavaş yavaş gevşemişlerdi. Denizde yürürken yüzen balıklar tarafından hafifçe ısırılmak ve bağırtılar atmak sıradan hale gelmişti. Herkes denizin güzelliğinden, yemeklerin lezzetinden memnundu.

Lokantada yemek yerken piyano seslerini duydu adam. Müziğe karşı ilgisi çoktu, müziği duydumu duramazdı adeta. Yemeğini bitirip hemen piyano sesinin geldiği tarafa gitti. Küçük bir Rus çocuğu piyanonun tuşlarına acımasızca vuruyor, annesi de onu gülerek izliyordu.

Piyano ilgi çekmekten memnundu ama sert vuruşlarda bir kaç tuşunu kaybetmişti, çalışmıyordu ya da tutukluk yapıyordu. Çalışan garsonlar da gelip ''Abi, bu piyano tarihi bir piyano'' demeyi adet haline getirmişlerdi sanki. Evet eski bir Rus yapımı piyano olduğu üzerindeki harflerden belli oluyordu...

Adam elini piyanoya doğru uzattı ve çalmaya başladı bildiği ezgileri önce tek el, sonra iki elini de kullanarak, küçük kız şaşkınlıkla bakıyordu, tanıdığı bir şarkının nağmelerini duyuyordu ve gülümsüyordu adama. Adam çalarken küçük kız da eşlik ediyordu kendince tuşlara dokunarak...

Piyanonun belli bir kısmında akort iyiydi ama sol taraftaki Fa notasından itibaren akort kaymaya başlıyordu. Adam bulduğu aralıkta çalmaya başladı bildiği şarkıları. Artık garsonlar da gelip istek şarkılarını söylemeye başladılar adama. ''Hocam, Nikah Masası'nı çalabilir misin? Bu akşam ölürümü çalarsan sevinirim...'' ve birlikte çalıp söylediler 7 gün boyunca. Adam her fırsat bulduğunda piyanoya gidip yarenlik etmeye devam etti...

Eski Rus piyanosu harika bir iş çıkardı yaşlı haliyle elinden geldiğince, adam da biraz hata yapınca suçu piyanoya attığı için daha rahattı ''Daha iyi olur ama piyanonun akordu bozuk...'' diyerek rahatlıyordu adeta...

Eski piyano mutlu, adam mutlu, küçük kız mutlu, garsonlar sevinçli her şey güzeldi. O eşsiz anlarda güzel bir anı bıraktı ortamda... Herkes gülerek bakıyordu ve rahat bir tavırla geçip gidiyordu...

Eski bir piyano bile çok önemli hayatta, ona ses verebilecek birisi ile buluştuğunda bir işe yaradığını biliyor... En azından küçük çocukları eğlendiriyor ve müzik ile yakınlaşmalarında ilk adımları attırıyor. Belki yaşlı ve eski ama hala işe yarıyor... Belki de (çok az ihtimal olsa bile) geleceğin piyanistlerinde ilk ilhamın doğmasına aracılık ediyor.

İyi ki vardın orada Eski Rus Piyanosu ve hatıralarda da hep yer alacaksın.

18 Eylül 2012 Salı

HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR, BİSİKLET....



Babası ve Annesi çok sevdikleri Oğullarına yeni bir bisiklet almışlardı ve çocuğa artık ufak gelen eski bisikletini de küçük kızı olan bir tanıdıklarına vermişlerdi. Çocuk yeni bisikletine pek alışamamıştı, ilgisiz davranıyor gibiydi. Aklı hala eski bisikletindeydi, sık sık; ''Baba o eski bisiklet daha hızlı gidiyordu'' diyordu...

Aradan günler geçti ve çocuğun bisiklete binme hevesinin yanı sıra yeni bisikletin de tekerlerindeki hava yavaş yavaş azaldı gitti. Bir gün çocuk Babasına bisiklete binmek istediğini söyledi ve baba çekmecedeki pompayı alarak oğluyla birlikte tekerleri birer birer şişirdi. Taş gibi sert olmuştu tekerler. Çocuk bisiklete bindi ve test etti. ''Baba şimdi daha hızlı gidiyor'' diyerek bisikleti aldı ve gitti.

Aradan yarım saat geçmeden kapı çalındı ve çocuk bisikletiyle kapıda göründü ''Baba, bak bisiklete ne oldu, arkadaşım binerken çimlerin üzerinde düştü ve dümeni yamuldu, ben buna binemem artık'' dedi. Üzgündü, babasına karşı da mahçuptu. Babası çocuğa ''Oğlum kim bindi ve bu hale getirdiyse söyle ona Babası yaptırsın bu bisikleti'' dedi. Çocuk mırın, kırın etti, söylemeye yanaşmadı, bisikleti bir kenara koydu, bir daha da kullanmadı...

Bir kaç gün sonra ailece tatile gidecekken evin telefonu çaldı ve telefonu açan Anne, komşudan gelen haberle sevindi. ''Bisikletin dümenini eğen çocuğun Annesi, bisikleti tamir ettirmeyi teklif etmişti ve bu teklifi memnuniyetle karşılamıştı ve ne kadar iyi insanlar diye de düşünmüştü içinden''...

Akşam tatile gittiler ailece, bir haftalık tatil nasıl da hızla geçmişti. Tekrar eve dönmüşlerdi. Çocuk akşam saatlerinde kapıyı çaldı ve sevinçle ''Baba, Anne bak bisikletim yapılmış'' diye sevinerek gösterdi bisikletini... Herkes sevinmişti bu duyarlılığa, hatta Baba Oğluna ''Oğlum Arkadaşın ne zaman isterse ver bisikletini O da kullansın, çünkü O bunu hak etti'' demeyi ihmal etmedi. Çocuk sevinçle bisikletine bindi ve gitti aşağıya...

Aradan yarım saat geçmeden kapı çalınmıştı, gelen habere göre Çocuk bisiklete binerken düşmüştü, Babası umursamadı, zaten hazırlık yapıyordu yolculuk için, Anne indi aşağıya ve aldı geldi çocuğu eve... Baba seslerden bir şeyler olduğunu hissederek yavaşça geldi ve manzarayı gördü, çocuğun bir bacağı 3-4 yerinden yırtılmıştı, her yer kan içinde kıpkırmızı olmuştu...

Hemen Çocuğu alarak tedaviye götürürken Baba içinden düşünüyordu; 
''Acaba Bisiklet yapılmadan kenarda dursaydı daha mı iyi olurdu? Keşke Oğluma söylemeseydim bunu bozan çocuğun ailesi tamir ettirsin diye'' 
O zaman Oğlu bisiklete binemeyecekti ve bu kaza da yaşanmayacaktı... 

''Demek ki doğruymuş, her şerde bir hayır varmış, acaba bisikletin daha önce zarar görmesi bu olayı engellemek için bir vesile mi idi?'' diye düşünmeye başladı elinde olmadan...

Ama hayat böyle keşkelere yer yok, yaşayarak öğrenmeliyiz her şeyi. Niyetlerimize, isteklerimize, olaylar karşısındaki tavırlarımıza, tevekkülümüze dikkat etmeliyiz ve gelene ''Eyvallah'' demeyi bilmeliyiz bazen, bizi üzse de...

Unutmadan; ''Her şerde bir hayır varmış, haydi hayırlısı...'' diyelim bakalım...

QUANTUM TOUCH - KUANTUM DOKUNUŞ ŞİFA TEKNİĞİ İLK EĞİTİMİ YAPILDI...

QUANTUM TOUCH - KUANTUM DOKUNUŞ Şifa Tekniği'nin Sertifikalı Eğitiminin ilkini Ankara'da gerçekleştirdik. 

İnanılmaz güzel insanlarla birlikte gerçekleştirdiğimiz bu çalışmalarda hepimiz gerçekten çok önemli paylaşımlarda bulunduk. Hem verdik hem de aldık, pek çok şeyi birlikte paylaştık. 

Q/T Üstadı Sevgili Hocamız Duran TÜRKOĞLU'nu sevgi ve saygılarımızla andık...


Eğitime Ankara, İstanbul, Eskişehir, Nevşehir'den Dostlar katıldılar, her biri ayrı ayrı çok değerli Dostlara tekrar teşekkür ve sevgilerimi sunuyorum...

Ayrıca müthiş konukseverlikleri ile bizleri mest eden Sevcihan ve Emine Hanım'a da içten teşekkürlerimi sunuyorum...

Harika bir günde birlikte olduğumuz harika insanlarla bir fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik tabii ki....

SEN IŞIK MISIN YOKSA KARANLIK MI? SEN SEVGİ MİSİN YOKSA KORKU MU? KARAR SENİN, HER ZAMAN...

Önce sevmek gerekir yaratılan her şeyi ve hatalarıyla kabul etmek gerekir kendinden başlayarak her bir varlığı ve teşekkür etmek gerekir yaratılan her şeye sana ve yaratılışa kattıkları acı-tatlı ne varsa...

Asla lanet okuma ve sana gönder
dikleri şerri, kini, nefreti, zorlukları onlara geri göndermeye bu kadar istekli olma lütfen... İyi düşün bu hareketi yapmadan önce, sonuçları üzerinde kafa yor ve birazcık da olsa ertele yapmaya acele ettiğin intikam hareketini...

Hatırla! ne ekersen onu biçeceğini, neyi gönderirsen onu katlanarak kendine çekeceğini ve düşman sandığın, karşı taraf olarak gördüğün ve sana kötülük yaptıklarına, ihanet ettiklerine, suçladıklarına, karaladıklarına ve hatta iftira atarak seni günlerce azap içinde yaşattıklarına inandığın insanlara sana yaptıklarını geri iade ederken ve lanet okurken içinden...

Belki onlar da farkında değil neler yaptıklarının ve belki onlar da senin gibi sadece sevilmenin peşindeler ama alamadıkları sevgiyi unuttular da senin düşmek üzere olduğun karanlıkların isine bulaştılar senden çok daha önce, kim bilir...

Şimdi sen de onların yaptıklarını yaparak aynı karanlığa düşmenin yanı başında, uçurumun hemen kenarında durduğunu fark et, karanlığın içine bak ve ışığı görmeye çalış... Eğer yoksa orada ışık, sen kalbinden çakacak sevginin şimşeğine bir kibrit uzat ve yakacağın bu kibritle sevginin mumlarını dik karanlığın içine, aydınlat her tarafı sevgi ışıklarıyla, belki karanlığın içindekiler de görüp senin yanına gelirler umuduyla....

Birini bile yanı başına alsan kardır inancıyla, korkmadan harekete geç ve lanet okumayı bırak artık içinde, sevgiye yaklaştır kalbini, içinde sevgi çiçeklerinin açmasına izin ver ve yumarak gözlerini kalbinden çıkan gül kokularını gönder Meleklerin kanatlarıyla, sana bunu yapanlara...

O zaman sen de onlar da beklenen olacaksınız, aranan olacaksınız ve istenene dönüşeceksiniz...

Biraz daha düşün son hareketten önce; Sen Işık mısın yoksa Karanlık mı? Sen Sevgi misin yoksa Korku mu?

Ben biliyorum senin ne olduğunu, ya Sen?

Son karar senindir...

BİR DOST'A; OLSUN O HALDE, AMİN...

BİR DOST'A;

Evet sen de biliyorsun artık, başına ne geliyorsa sen çağırdığın için geliyor. 

Öğrendin artık ve istediklerin için sana hizmet verildiğini de kanıksadın değil mi? 

Eskiden inanmıyordun bütün bu olanlara, ama artık yaşadıklarınla farkına vardın bunların gerçek olduğunu...

Diyorsun ki son zamanlarda neyi istersem oluyor, artık şaşırmıyorum...

Sana hatırlatmak istediğim bir şey var, tam da şimdi burada söylemek istiyorum;

-Sakın unutma Hayat sadece senin düşündüğün kadar değildir,
-Kendini çok akıllı sanarak yaptığın seçimlerin çok doğru olduğuna inanıyor olabilirsin,
-Belki de başka çıkış yolunun olmadığını sanıyorsun,
-Hayat senin koyduğun limitlerin de üzerinde potansiyeller taşır,
-Ve seçimler sana aittir, iyisiyle-kötüsüyle,
-Küçük menfaatler için kendine, bedenine bile zarar vermekten çekinmeyebilirsin zaman zaman, belki de bunu yaptığını da biliyorsun ve memnunsun halinden...
-Son kararı vermeden önce tekrar düşünmeni tavsiye ederim,

Aman ha! İstediklerine, ağzından çıkanlara, kalbinde beslediklerine, dileklerine ve düşüncelerine dikkat et, sadece sana mı hizmet ediyorlar, yoksa herkesin hayrına mı çalışıyorlar?

Ateşle oynadığını fark et artık ve hayırlara vesile olacak yeni potansiyellere açık tut kalbini. Sevginin yeni olasılıkları yaratabileceğine inan azıcık da olsa. Sevgiye güven, sevgiye katıl ve sevginin kendisi ol yavaş yavaş...

Korkma, korkacak bir şey yok, biraz da sevgiye güven...

Her şeyin en iyisini bilene, daha büyük resmi görene güven...

O vakit her şey yoluna girecek...

Haydi hayırlısı...

Olsun o halde...

Amin.

4 Eylül 2012 Salı

KÖPRÜLERDEN GEÇERİZ GİDERKEN...

Yaptığımız her seçimle hayatın belirli bölgelerine köprüler kurarız. Hangi köprülerden geçeceğimizi bilirsek sonunda nereye gideceğimizi de biliyoruz demektir.

Attığımız küçücük bir adım bizi Dünyanın başka bir ucuna götürmeye yetecek kadar büyüktür aslında. 

Aldığımız her kararın ya da yaptığımız her seçimin baştan küçücük bile olsa sonunda bizi nereye kadar vardıracağını bilmek bize zarardan daha çok yarar getirir.

ZORUNDA DEĞİLSİN.....

Bazen hızlı gitmek, bazen de yavaşlamak gerekebilir. Her zaman aynı hızla gidemeyebiliriz. Belki durman gereken anlar da gerekecektir. O zamanlarda vitesi stop hanesine kaydırman gerekir.

Bu anları en iyi sen bilirsin, içindeki sesi, sezgi

lerini iyi dinlemeli, uygun zamanlarda da vitesi değiştirmeyi unutmamalısın. Öyle anlar gelir ki ne kadar hızlı gidersen o kadar çok yol alırsın. O anları hissedip, karar vermek yine sana düşüyor.

Her zaman içindeki sesi, sezgilerini dinle, durumu değerlendir ve karar ver...

Sonra el vitese, ayak gaz pedalına gidecektir...

Gitmek ya da kalmak zorunda değilsin, kendini bir şeyler yapmak zorunda hissedersen el frenini indirmeyi de sakın unutma!

3 Eylül 2012 Pazartesi

''NAMASTE''....

Eski Bir Dost, Ural Dağları'ndan gelen bir Işık, sevgisini de içine katarak bana;

''NAMASTE - İçimdeki Tanrı'dan İçindeki Tanrı'ya Selam Olsun''

diye mesaj göndermiş. Ben de şimdi O'na ve Hepinize aynen bu masajı tekrarlıyarak gönderiyorum;


''NAMASTE - İçimdeki Tanrı'dan İçinizdeki Tanrı'ya selam olsun''

ve sizleri Tüm Varlığımla Kabul Ederek İçten Sevgi ve Saygılarımla Selamlıyorum Dostlarım...

İyi ki Varsınız..

ÖZGÜR OL, DÜNYA OL, YILDIZ OL, ARTIK VAKTİ GELDİ....

Yere bakmaktan vazgeç, bıkmadın mı yere bakmaktan? Tam önünde durmakta olan Hayat'a yüzünü dön ve başını kaldırarak neşeli gözlerle bak O'na. O Seni; bolluk-bereketi, sevgisi, neşesi, sevinci ve şarkılarıyla bekliyor. O, Senin sevgiyle kendi yaşamını yaratmak için vereceğin komutları-seçimleri bekliyor, sana yardım etmeye hazır olarak ve Seni yargılamadan neyi istersen onu yaratacağına söz vererek....

Özgürleş artık seni kollarından zincirle bağladığını sandığın yazgılarından, farket Seni farkettirmeden sarmaşık misali kolları ile saran sanal korkularının karanlığını ve Hayat'ına ışığı çağır, aydınlat tüm karanlık gölgelerini birer birer...

Özgürleş senden önce hayattan ayrılan ama hala seni etkileyen ölen kardeşlerinin olumsuz etkilerinden. Hayattan keyif almanın ve doya doya yaşamanın aslında senin en tabii hakkın olduğunu anlayarak özgürleş onların ellerini sevgiyle bırakırken...

Koyuver artık; seni çok sevdiğini söyleyerek hala kontrolünde tutmaya çalışanların görünmez ellerini... Kendi gücünün farkına vararak onlara uydu olmaktan vazgeçmenin, bir yıldız olmaya karar vermenin, kendini bir dünya olarak uzayın boşluğuna bırakmaya cesaret göstermenin zamanı daha gelmedi mi?

MÜZİK İLE YAŞARIM HER ANIMI....

Ben müzikle doğdum ve müzikle yaşarım her anımda, müziği başucumdan eksik etmeden yaşarım hayatımı. Arabamda müzik dinleyerek ve şarkılar söyleyerek seyahat ederim, hangi konuda olursa olsun çalışırken mutlaka müzik vardır yanı başımda, enerji çalışmalarımda New Age müziğin nağmelerinde ben olmaktan vaz geçerim dalarım başka alemlere ve zaman zaman dilimden ilahi nağmeler dökülür ne söylediğimi bile anlamadan şifalanırken an be an, uykuya müzikle başlarım, sabaha müzik ile uyanırım ve yaşamın içinde duygularımı klavyemin tuşlarına basarım fırsat bulduğum anlarda, sevdiğim şarkılara gitarımın telleriyle ses veririm yanı başına da benim sesim eşlik eder sevgiyle...

Bazen saatler geçer klavyenin başında, gitarım kucağımda, neler neler söylenir dillerden, yetenekli bestecilerin ilham ile yazdığı şarkılarla hüzünlenir ya da şenlenir odamın duvarları, Melekleri çağırır şarkılar yeminler ederek şarkının sözlerinde ve onlar gelirler yanı başıma birlikte söyleriz çoğu kez şarkıları...