27 Kasım 2012 Salı

ANLAYAN ANLIYOR...

Değerli kardeşim, hiç kimseye karşıt bir görüşüm yok. Benim yazdığım yazıları herkes anladığı gibi anlar ve kendi bakış açısına ve duygularına göre haklıdır da. O yazıda kastedilenleri anlayan anlamak istediği gibi anladı... Her görüşe saygım var.. Anlamı herkes kendine göre yükleyebilir... Siz o yazının ne anlama geldiğini biliyorsunuz, nasıl anladığınızı okudum, isteyen istediği gibi anlayabilir ve benim onlara müdahale hakkım yok, ben sadece görüşlerimi paylaşıyorum, isteyen kendi görüşünü yazabilir ve buna saygılıyım...


Sevgili Dostum, ben insanların aklına, kalbine, algılarına ve bedeninin kendini iyileştirme gücüne inanıyorum. Saf ve kalpten gelen iyi niyet ile okuyan her insan ne söylenilmek istediğini zaten anlıyor ve beğenip beğenmediğini işaretliyor. Benim tekrar görüş yazmam karşıt olduğum anlamı taşıyabilir. Ama ben baştan belirtiyorum, her görüşe saygılıyım ve karşıt değilim. İnsanlar özgür olarak görüşleri ile ilgili olarak açıklama yapabilir. Okuyan onun hangi duygu ve niyetle yazdığını zaten anlar... Ben okuyana güveniyorum. İnsana güveniyorum... Onlar gerekli cevabı zaten veriyorlar.. Size de, verdiğiniz güzel cevap ve tavsiyeler için teşekkür ederim. Harikasınız...


Her zaman olduğu gibi, sevgi ve saygılarımla,

26 Kasım 2012 Pazartesi

SEVGİ IŞIK, KORKU KARANLIKSA HASTALIK IŞIĞIN OLMADIĞI YERDİR, YANİ SEVGİNİN...

Korkunun, öfkenin, nefretin, intikam duygularının, alınganlığın, küskünlüğün, kırgınlığın vb. yoğun olduğu yerde hastalık oluşur... Dolayısıyla hastalığın olduğu yerde eksik olan şey sevgi ve dengedir. Eğer sevgiyi ışığa, korkuyu da karanlığa benzetirsek, ışığın olduğu yerde karanlığın var olamayacağı gibi, sevgi ve dengenin gerçekten olduğu bir yerde hastalık da zaten var olamaz ki! Buradan hareket ile; aslında en iyi şifa sevgi ile gelir diyebiliriz. Kendine, yaratılanlara, yaradılışa, yaratana gönülden gelen sonsuz sevgi ile... 

23 Kasım 2012 Cuma

BAŞKA BİR İNSANI KENDİNDEN DAHA ÇOK SEVDİĞİNİ SÖYLEDİN Mİ?

Kendini seviyor musun? Yoksa başka bir insanı kendinden daha çok sevdiğini mi söylüyorsun? Eğer bir başkasını kendinden çok sevdiğini söylüyorsan, bu kendini yeterince sevmediğin anlamına mı gelir? Bunların üzerinde iyi düşün... Kendini ikinci plana atmak, arka planda kalmak ve bir başkasından kendisini daha çok sevmesini beklemek mi demek bu? Her anlamda iyi düşün. Kendini tam sevemeden, başkasının seni daha çok sevmesi mümkün mü? Ya da bir insana onu kendinden daha çok sevdiğini söylemek ona vurulmuş bir pranga mı? Bunun yükünü kim taşımak ister ki? Sen kendinden daha çok sevdiğin kişiden neyi bekliyorsun? Ya da açık açık söyleyemediğin şey ne? Bunları iyi anla...

Gerçek ve koşulsuz sevgi, kendini hakikaten seven iki varlık arasında yaşanabilen sevgidir. Pranga vurmadan, koşullandırmadan, özgür bırakıp-yük yüklemeden yaşanan sevgiler kutsaldır. Özgür iki varlığın sadece sevgi ile bir arada olmalarından daha güzel ne olabilir?

GÜVENLİ BİR ALAN YARATMAK, HAYATTAN UZAK KALMAK...

Hiç kimseyi umursamadan, etrafındaki insanları yok sayarak, kendi içine kapanarak güvenli saydığın bir alanda kendin ile baş başa kalmayı gerçekten istiyor musun? Bu seni geliştiriyor mu yoksa yarattığın karanlık hücrende daraltıyor mu? Hayattan ve insanlardan korkarak sürekli kontrol ettiğin bir alanı kendine yarattığında, unutma ki renkler solacak, hayat sıradanlaşacak ve içinde bir sıkıntı olacaktır. Dışarıya çıkıp hayatın içine girmek, insanların arasında olmak, yaşama güvenmek, duygularını ifade etmek ve içeriyle dışarıyı dengelemek, sana iyi gelecek... Korkma; insanlardan, hayvanlardan ve yaşamın kendisinden... Dışarı çık yarattığın hücrenden ve elini tut seni sevmek için bekleyen Dostlarının.. Bak yaşam çok güzel...

SORUN DIŞARIDA DEĞİL İÇERİDE, ÇÖZÜM DE ÖYLE...


Ben diyorum ki; 'Fiziksel Bedenin senin Zihinsel, Duygusal, Eterik ve Ruhsal Bedenlerinin yansımasını bana gösteren bir ekran gibidir. Yani eskilerin deyimi ile ayna gibidir.' Şimdi bedenine bak ve nasıl bir hastalığı sana yansıttığını gör-hisset-anla. Ardından da şöyle düşün 'Ben, bu hastalığın bedenimde kendini gösterebilmesi için, içimdeki hangi Dünyamda neleri düşünüyorum, neleri hissediyorum, neleri hayal ediyorum ya da neleri kurguluyorum?'

Sanma ki hastalık birden gelip seni buldu, yani senin bunda hiç mi kabahatin yok? Bütün suçu hastalığa, kadere ya da etrafındaki insanlara yüklemek işin kolay yolu olmaz mı? Asıl bu durumu yaratan kim? Bunu anlamakta gecikirsen işin zor olacaktır. İstersen aynı bölgeden 2-3 kez ameliyat ol, hastalığın bir süre sonra tekrarladığını gördüğünde şaşırmak yok. İnançlarını, duygularını, hayallerini, alışkanlıklarını, yaşantını didik didik etmeden, değişip-dönüşmeden yani içerdeki yayın akışını, ya da filmi yayından kaldırmadan ekrandaki görüntüde değişiklik beklemek nafiledir.

İş yine başa düşüyor Dostum, sorun dışarıda değil içeride... Çözüm de öyle... Farkına var, üzerinde kafa yor.....

ÜZÜLME VE AFFET GİTSİN, ONLAR NE YAPTIĞININ FARKINDA BİLE DEĞİLLER...

Sen doğduğunda Baban almış başını gitmiş ve bunu sana anlatmışlar değil mi? Bu senin suçun değil ki, sen bu Dünya'ya kız olarak geldin diye kimin sana böyle davranmaya hakkı var? Bunu sana anlatmaya kim cüret edebilir ki? İnan bana bunu sana anlatanlar içinde açtıkları yaranın farkında değiller, onlar için gülüp geçilecek eski ve komik bir anı ama ya senin için? Anlıyorum seni, yıllarca bir erkek gibi olma mücadeleni, kadın olmayı için için yadsımanı, hiç sevilmeyi haketmeyeceğini düşünerek yaşamaya çalışmanı, bunları yaşarken farkına bile varamamanı anlıyorum...

Ya sen küçük çocuk, sana anlatılan komik sanılan hikaye, seni nasıl etkiledi? Anlatanlar farkında mı? Ballandıra ballandıra anlatırken 'Çocuğum sana hamileliğimde çocuğum olsun istemedim, seni düşürmek için bahçedeki ağaçtan 3 defa atladım ama sen o kadar arsız çıktın ki bir türlü düşmedin gitti' diyerek, senin içine attığın daraltıların farkında mı? İstenmeyen bir çocuğun dramını anlamaktan ne kadar uzak... İçine akıttığın gözyaşlarını biliyorlar mı?

İnan bana, onlara kızmana-küsmene gerek yok, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar ki, affet onları gitsin, ama aynı hatalara sen düşme, kırma küçük bir bebenin hayallerle ve sevgiyle dolu kalbini... Onu çok sevdiğini, hep beklediğini, hep istediğini anlat minik kulaklarına, öperken yanaklarından ve basarken bağrına...

21 Kasım 2012 Çarşamba

HAYATIN İÇİNDE HER ŞEY VAR, SEN HANGİSİNİ SEÇECEKSİN? ASIL MESELE BU...

17-19 Kasım tarihleri arasında İzmir'de Kuantum Dokunuş Eğitimi ve Seansları yaptım. Eğitime katılan Dostlarımızdan biri beni bir oyunda rol aldığı Tiyatro Etkinliği'ne davet etti. O günün akşamında başka planlarım olmasına rağmen, sevdiğim Dostumuzu sahnede izlemek istedim ve Kordon'daki (Sevgili) Balık Pişiricisi Veli Usta'nın yerinde doyamadığım az soğanlı yeşil salata, levrek şiş ve helva yedikten sonra yürüyerek Hilton Otel yakınlarındaki Tiyatro binasına gittim. Biraz aradıktan sonra (bir iş merkezinin 5'nci katındaki daireyi tiyatro haline getirmişler) buldum ve adımı söyleyip benim adıma ayırtılmış bileti aldım ve beklemeye başladım. Genellikle genç kardeşlerimiz sevgilileri ile gelmişlerdi, bayağı bir kalabalık vardı, buna doğrusu çok sevindim...

Sahne kapkaranlık ve sadece bir bank var, arkada siyah perdeler, yer siyah, duvarlar siyah, sahnenin kenarında iki sıra sandalye konulmuş ve 50'ye yakın seyirci oyuncularla iç içe oturmakta. Oturulacak sandalyelerin kapıdan en uzak son sandalyesine oturdum ve beklemeye başladım.

Sol yanımda karanlık içinde bir ışık yandı ve Dostumuz sahne alarak harika bir oyunculuk sundu, beklediğimin çok üzerinde bir performans gösterdi. Sonra diğer oyuncular oynamaya başladılar... Hayatın karanlık yönlerine odaklanmış bir konu üzerinde oyun devam edip giderken; insanların iki yüzlülüğü, bir insana olan tutkuları ve onu nasıl kontrol altına alma uğraşında oldukları, çaresizlikleri, verdikleri ödünler, yalanlar, küfürler, cinsellik, eş cinsellik, cinayet, sorgulamalar, arkadan vurmalar... Yani aklınıza gelebilecek her türlü 'Karanlık Dünya Manzaraları' geçti gitti önümüzden...

İçimden 'Tam yerine geldin, sen sevgiden, aşktan, affetmekten, şifadan bahsederken, burada her türlü tezat anlatılıyor, acaba ben mi çok saf-salağım yoksa bunlar mı çok karamsar?' diye düşünceler akıp giderken, bir ara çıkıp gitmek geldi içimden ama gitmem mümkün değil, gidebilmek için karanlık sahneden geçmem gerek... Bekledim ve 'demek ki buradan alacağım deneyimler var, bu da bir tesadüf değil, izle bakalım...' dedim kendime.. Oyunun duygusuna kaptırmadan, dışarıdan bir bakış ile izledim oyunu, seyircilerin, oyuncuların tepkilerini, tavırlarını izledim.. Yani oyun içinde oyunu izledim..

Maçlara gittiğimde de bunu çok yaparım. Bazen seyirciye katılır onların yarattığı alanın içindeki duyguya dahil olurum, sonra oradan çıkıp o alanın içinde kendini kaybetmiş, küfürler yağdıran, bir şeyler fırlatan, kızıp, öfkelenen, üzülen, depresyona giren taraftarları izlerim dışarıdan bir gözle... Enerjiyi-duyguyu izlerim kısacası...

Oyun bitmiş ve dışarı çıkmıştım, hayatıma doğru ilerlerken konuşan bir grup gördüm yanlarından geçtim gittim. On adım sonra onların yanına geri dönmek istedim, döndüm ve sordum 'Siz nasıl buldunuz oyunu?' Onlar yorumlarını tiyatral jargonlar ile yaptılar, ben ise içerikten yaptım 'Çok sert bir oyundu' dedim... Evet, sert ve karamsar bir bakış, insanı sarsıyor diye cevap verdiler...

Ben yola düştüm, eve doğru, yolda düşünerek gidiyordum; ''Hayatın içinde her şey var ama sen hangilerini seçiyorsun, hangi algı ile bakıyorsun hayata, önemli olan bu, diğerlerini eleştirip-yok saymamalısın, onlar da hayatın içinde olan parçalardan ve onlar da yaşamalı bu Yalan Dünya'da, belki de güzel olan bu... En iyisini Allah bilir...''

ÇOCUĞUNUZU HER HALİ İLE SEVMEYİ DENEYİN...

Çocuğunuzu her hali ile sevmeyi öğrenin. Onu sizin olmak istediğiniz, ama bir nedenle olamadığınız şeylere doğru iteklemekten vazgeçin artık. 

Her çocuk kendi yetenekleri ile hayata doğar ve yaşamını bunların üzerine kurmaya çalışır. Onlar
a düşen en önemli görev de, zaten doğuştan sahip oldukları ve çok severek icra edecekleri yeteneklerinin farkına vararak bunu sevgi ile Dünya'ya sunmaktır.

Ana-Babanın baskıları sonucunda çocuklar, kendi yeteneklerinin peşine düşmekten vazgeçmek zorunda kalarak, sırf Anne-Babalarını mutlu etmek uğruna, kendilerinden istenen ya da beklenen hedefleri elde etmeye çalışıyorlar. Tabiidir ki bu gönülsüz ve keyifsiz bir uğraş olmaktan öteye gidemiyor, ne yazık ki.

Bu üzücü durumun sonunda; hastalanmış çocuklar, mutsuz ve ne yapacağını bilemeyen Anne-Baba manzaraları çıkıyor karşımıza.

Anne ve Babaların çocuğun yeteneğini belirleyip, onlara bu yetenekleri doğrultusunda yardımcı olmaları, düştüklerinde ellerinden tutup destek olmaları, her çocuğun farklı bir birey olarak farklı yeteneklere sahip olabileceğini düşünerek asla kıyaslamalara girişmemeleri harika sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır.

KUR'AN-I KERİM'DEN İNCİLER; 49. HUCURAT SURESİ VE 15. AYET....

''Gerçek müminler, Allah'a ve Peygamber'ine inanan, sonra şüphe etmeyen ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çaba harcayanlardır. İşte doğru sözlüler bunlardır.''

'KUR'AN-I KERİM'
49. Hucurat Suresi & 15. Ayet

*Medine döneminde inmiştir, 18 Ayettir.




***Değerli Dost, Müzik Terapi Uzmanı Yaşar CANÖZDEN'e sevgi ve saygılarımla,

20 Kasım 2012 Salı

MÜZİK İLE ŞİFA TERAPİSİ, GARİBUR VE YAŞAR CANÖZDEN İLE KEYİFLİ DAKİKALAR...


Efendim, günlerden cumartesi, İzmir'deyim ve Kuantum Düşünce ve Yaşam Merkezi İzmir Şubesi'nde gerçekleştirdiğimiz Quantum Touch Sertifikalı Uygulayıcılık Eğitiminin birinci gününü güzelliklerle bitirmenin keyfini yaşadığım saatler ve birden telefonum çalıyor, önce tanıyamıyorum arayan bayanı ve o kendini tanıtıyor. Evet o ses sevgili Müzik Terapisti Yaşar Canözden Hoca'nın eşine ait, arkadan da Yaşar Hoca'nın sesi geliyor, onlar da İzmir'deler ve yeni bir Şubeyi İzmir Alsancak'ta açmışlar ve çay içmek için davet ediyorlar. O gece bir öğrencimin Tiyatro Gösterisine (ki onu da anlatacağım) gideceğim için ertesi gün için sözleşiyoruz. 

Ertesi gün Alsancak'taki Müzik Terapi Merkezi'ndeyiz, Yaşar Hoca masasında ben de karşısında oturuyorum, Garibur adını verdiği yaylı tambura benzeyen kendi yapımı müzik aletini alıyor duvardan ve çalmaya başlıyor, ama nasıl bir çalmak, çalmıyor da sanki konuşuyor benim içimdeki enerji bedenim ile, sevgili Garibur'dan çıkan sihirli nağmeler ile enerji bedenim içten-içten dalgalanıyor. Sonra, başlıyor  Yaşar Hoca anlatmaya;

-Otistik çocuklarla yaptığı 4'ncü boyuttaki çalışmalardaki başarılarını ve kullandığı yöntemi heyecanla anlatıyor ve anlatırken gözleri parlıyor, hatta ağlayacak gibi oluyor, çok yeni bir yöntem ama çok etkili diyor.

-Yaşadığı gizem dolu olayları anlatıyor, neler yaşadığından bahsediyor, her biri mucizevi sürprizler ile dolu olaylar, heyecanlanıyorum dinlerken ve tekrar anlattırıyorum...

-Benden, ismimi mikrofona 3 kez söylememi istiyor ve hemen aletler aracılığı ile frekansları ölçüyor ve Kur'anı Kerim'deki bir Sure ve Ayetin frekansı ile eşleştiğini bularak, Sure hakkında ve Ayet hakkında bilgi veriyor ve Ayeti bana 3 kez dinletiyor ve ben artık başka bir boyuttayım, oradayım ama başka bir modda. İnanılmaz bir duygu, sevinçle yapılan gülmeyle karışık ağlamalar birbirine karışıyor... Anlatmak mümkün değil, yaşamak lazım demek daha doğru olur...

-Sesimin farklı boyuttaki söyleniş şeklini yaratıyor ve 4 kez söyletiyor makineye ve ben etkileniyorum bu sesten; sağa, sola, öne, arkaya gidip-geliyorum sıçrayarak...

-Haydi şimdi de senin Mandala'nı bulalım diyor ve başlıyor çalışmaya keyif ile, izlerken insan keyif alıyor onun bu konudaki çalışma sevgisinden ve çıkartıyor benim Mandala'mı ve saymaya başlıyor kenarlarını, birden içimden bir ses 16 diyor, aynı anda Yaşar Hocanın eşi de 16 diye tahmin ediyor ve sayımın sonunda Yaşar Hoca 16 diyor hepimiz şaşkınız, ortaya renklerle bezenmiş bir şekil çıkıyor, başlıyor ağlamaya Yaşar Hoca heyecandan, yanında ben de boş duramıyorum tabii ki...

-Yaptık bir şeyler ama tam yapalım diyor ve benim hangi Çakra'mın etkisi altında olduğumu tespit etmek  için başımın üzerinde çalışıyor aletleri ile çıkartıyor beyin haritamı, eşleştiriyor Çakra'larla ve yine heyecan fırtınası ile gözlerde yaşlar var. Çıkan sonuç bizde saklı...

-Konuşmalar hiç bitmiyor, yorumlar, görüşler ve zaman akıp gidiyor saat 00.15 olmuş ama biz farkında bile değiliz...

Elimde kayıtlarını yaptığı CD ve yola çıkıp kaldığım yere bırakıyor beni, ayrılmak gelmiyor Müzik Terapi Merkezi'nden insan, ama tekrar görüşeceğiz ya, işte bu çok iyi diye düşünüyorum içimden...

Teşekkürler Yaşar Hoca, Müzik, Elektronik, Bilgisayar, Şifa'yı birleştiren adam, Üstad... 

Sevgiler ve saygılar olsun sana...

ŞİFA ÇALIŞMALARININ ORTAK ÖZELLİĞİ....

Benim fikrime göre; her enerji çalışmasının farklı özellikleri vardır. Ancak, her şifa uygulamasında (ortak özellik olarak) da; 3 taraf vardır; 1-Şifaya aracılık eden, 2-Şifayi Alan ve 3-Şifanın Geldiği İlahi Güç (Enerji-Bilgi-Rezonans). Buradaki 3 faktörün her biri, şifanın oluşmasında etken olmaktadır.

Aslında şifacı olan kimdir? Bu soru büyük bir önem arz etmektedir. Yapılan bir çok uygulama sonucunda; rahimde ya da yumurtalıklardaki kistler, miyomlar vb. yok olabilir, tamamen kaybolabilir, kanamalar durabilir vs. Ancak buna rağmen yapılacak bir sonraki uygulama için hiç bir zaman bir garanti verilemez... Bu mümkün değildir.. Çünkü Şifayı aktaran kişi, sadece aracı olarak aktarmaya yardımcı olduğunu bilmelidir, gerçekleşecek şifa için Ego aradan çekilmeli, Şifayı Alan ve Şifanın Geldiği İlahi Güç (ki her ikisinin de büyük bir zekaya sahiptir) birlikte şifayı gerçekleştirir.

Şifayı alan kişi eğer 'kalbinden, gerçekten şifayı almaya' niyet eder ise şifa gerçekleşir etmezse yine olabilir ancak bir önceki duruma göre daha zayıf bir ihtimal olur.

Çünkü 'İlahi, Zeki Güç' 'Gerçek Niyetin Ne Olduğunu' en iyi bilendir.

MULTIPLEKS ENERJİ GELİŞİYOR, DÖNÜŞÜYOR...

Ben aslında hiç bir Enerji Şifa Tekniğini diğerinden üstün ya da alt seviyede görmem, bana göre her Enerji Tekniği çok değerlidir ve eskimez. Daima Bütünsel bir bakış ile bakarım çalışmalara, her birine ayrı, ayrı saygım var ve bütün Hocalarım çok değerlidir benim gözümde.

Bir gün bir Danışan ile uygulama yaptığım sırada, hiç unutamayacağım bir olay yaşadım (ama şu anda anlatmayacağım) ve farklı bir boyuta geçtiğimi anladım. Adını Multiplex Enerji koyduğum bu çok katmanlı ve çok boyutlu Enerji Tekniğinin benim aracılığım ile bu varoluş düzlemine hediye edildiğini hissettim.

Her gün, bu zeki Enerji ile kendi üzerimde saatlerce çalıştım. Bundan sonra da Enerji şifa çalışmalarımda kullanmaya başladım. Şimdi, uygulama bugünkü haline ulaştı...

Ulaştı diyorum ama bu yolun sonunun olmadığını biliyorum. Gidecek daha çok yol var. Her geçen gün Multipleks Enerji gelişiyor ve dönüşüyor. Bu harika bir sistem.

MULTIPLEKS ENERJİ - BİR ARI GİBİ OLMAK....

Arılar, Evren'deki en çalışkan ve 'Birlik Olma' duygusunu en içten hisseden varlıklar. Kendi hayatlarını bile içinde bulundukları Birliğin sağlığı ve korunması için çekinmeden feda edebiliyorlar. Ama; bal üretirken, polen toplarken, çiçeklerin arasında işlerini yaparlarken keyifle ve neşeyle uçuşuyorlar etrafımızda. Ne yapacaklarını hem çok iyi biliyorlar hem de onların da farkına varmadıkları (belki de vardıkları?) bir güç ile birlikte ne yaptıklarını çok ayırt edemeden içgüdüsel tavır ve hareketlerle yaratıyorlar her şeyi. 

'Multiplex Enerjisi' bu duygu ile gerçekleştirilen bir Enerji Sağaltım Mekanizması diyebilir miyiz? Evet, bana göre bunu rahatlıkla söyleyebiliriz, ilahi bir güç ile sevgi dolu, huzur içinde ve tamamen anda-mekansızlıkta gerçekleşen bir oluş hali. Getirdiği Enerji 
ve Bir Olma halini hemen hissedebiliyor insan... 

Ne diyelim; İnsanoğlu büyük bir bütüne ait ve bütünlük içimizden akıyor her an ve her şeyi biliyor, nedenleri, başlangıç noktalarını, çözümleri, yolları, yapılması gerekenleri. Nihayetinde, yapıyor yapması gerekeni aracı varlık kanalı ile, tabii ki eğer sen de bunu istiyorsan Şifa oluşuyor bazen anında, bazen biraz sonra, bazen senin istediğin gibi bazen de senin farkına varamayacağın şekilde 'yüksek hayrına en uygun bir halde' seni buluyor... 

O da biliyor gerçek şifacının şifayı kabul eden içine alan ve kullanarak kendini iyileştiren sen olduğunu ve özgür iradeni hiç unutmadan sunuyor sana sunulması gerekeni, nezaket, kibarlık, saygı ve sevgiyle...

15 Kasım 2012 Perşembe

FARKLI SEÇİMLER YAPMAK YA DA HEP AYNI DUVARA ÇARPMAK...

''Benim mutsuz olmam kendi tercihim mi? Kendi seçimlerim yüzünden mi mutsuzum? Ben seçimlerimi çoktan yaptım. Yaptığım seçimleri değiştirmektense, kaderime razı olup mutlu olmaya mı çalışmalıyım.''

Yaşadığımız her an seçimler 
yapıyoruz. Seçimi yapıp-yapmama kararı vermek bile bir seçimdir. Dolayısıyla 'Ben seçimlerimi çoktan yaptım' cümlesi statik-durağan bir cümledir ama hayat devamlı olarak dinamik bir oluşu yansıtır. Bu nedenle, hayatın her anında sürekli seçimler yapmaya devam ettiğinizin farkına vararak ne tür seçimler yaptığınıza dikkat edin. Seçimlerinizin sonucunda ne tür olaylar yaşadığınızı izleyin, sizi bir sonuca götürmeyen seçimleri sürekli tekrarlıyor olmanız, olduğunuz yerde saymanıza, ya da geriye doğru gitmenize neden olacağı için, alternatif seçim arayışları-denemeleri yapmanızın sizin için farklı neticeler doğuracağını gözardı etmeyin.

Eğer yaptığınız seçimlerin sonucunda mutlu, huzurlu, neşeli, bereketli bir hayatı yaratamıyorsanız, 'mutlu olmaya çalışmanız' 'seçimlerinizi değiştirmediğiniz taktirde' bir işe yaramayacaktır. Mutlu olmaya çalışmak, çaba gerektiren bir durumdur. Zaten mutlu olduğunu fark etmek ise bir oluştur.

Her defasında önünüze çıkan bir engele çarparak vücudunuza zarar vermek sizi mutlu ediyorsa devam edebilirsiniz, ama etmiyorsa o vakit farklı geçiş yolları bulup, kullanarak aynı engele defalarca çarpmaktan, zarar görmekten kurtulabilirsiniz, böyle yapmak doğal olarak sizi daha mutlu edecektir.

Engellere çarparak ve kaderiniz saydığınız bu durumu sürdürerek diğer taraftan da mutlu olmaya çalışarak yaşamınızı sürdürmeye çalışmak, size 'doğru' geliyorsa; Özgür Seçim Alanında bu durumun bize göre de herhangi bir mahzuru bulunmamaktadır.

Farkındaysanız yine aynı yere geldik, seçimler size ait, yaratacağınız kader de...

14 Kasım 2012 Çarşamba

NASIL BU KADAR POZİTİF OLABİLİYORSUNUZ?


Bir Dostumuz soruyor: ''Bu kadar pozitif nasıl olabiliyorsunuz?''

Buna pozitif olmak demeyelim isterseniz. Buna aslında olmamız gerektiği gibi olmak diyelim. Olayların arkasındaki gerçeklere bakarak anlamak da diyebiliriz. Hayata farklı bir açıdan bakarak, algıda değişik potansiyelleri kullanarak, aynı olayı farklı yorumlara ulaştırabilme yetisini kullanmak da diyebiliriz. Bunu öğrenmeye başladığınızda, herkesin aynı olaya nasıl binlerce açıdan anlam yüklediğini hissedersiniz. Bunların içinde hangisinin doğru olduğuna kim karar verebilir? Bakış açılarının sahiplerine göre diyebiliriz ki 'Aslında her biri ayrı, ayrı doğrudur.' Ama hakikat ise olduğu yalın halde önümüzde durmaktadır, belki doğru-yanlış da yoktur, sadece oluş vardır... Onu etiketleyen-yargılayan kim? Bizleriz ve negatif-pozitifi biz yaratırız...

Oluşu yargılamadan, takılıp kalmadan, istediğim, sevdiğim, Evrenin ve Benim yararıma olacak şeyleri yapmaya başladığımda bilirim ki neyi istersem vakti gelince ona ulaşacağım... Bu bazen erken bazen de geç vakitte olabilir... Oluşa saygı göstererek, yardım alarak, çalışarak, izin vererek, bekleyerek, bırakarak vb. neyi istersem o gelecektir... Üzülecek bir şey var mıdır? Negatif davranışa geçebilir miyim vb.? Bunlar hep benim seçimlerim olacaktır ve seçimlerim sonuçları da yaratacaktır...


Hüseyin Turgut Sayın

ONLAR ASLINDA SENİ SEVİYORLAR AMA GÖSTEREMİYORLAR....


Annenden aradığın yakınlığı ve sevgiyi alamamış olabilirsin, belki baban ile de çok yakın olamadığını düşünmüşsündür. Ama, sevgiyi hak etmediğini sakın düşünme. Bu senden kaynaklanmıyor, onlar da sevgiden nasibini alamadığı için, yani bilmedikleri için gösteremiyorlar sana sevgilerini. Onlar aslında seni seviyorlar ama bunu gösteremiyorlar. Çünkü insanoğlu alamadığı bir şeyi kolaylıkla 
veremez. Sen sevgiden yaratıldın ve sevgiyi her zaman hak edensin. Önce bunu iyi anlamalısın. Sorun sende değil. Sonra, kendini sevmeyi öğrenmelisin. Kendini sevemediğin her an, seni gerçek anlamda hiç kimse sevemez. Bunu yapmak istese de yapamaz insanlar. Önce kendini sen sevmelisin ki, senden yayılan sevgi, sevgi dolu bir insanı sana getirsin. Bunu yapamadığında, sevgiden uzak bir insanı hayatına almaktan başka çaren kalmaz. Kendini değerli görmeyen, saygı duymayan, sevemeyen bir insan, hayatına kendinden daha zayıf insanları çekerler. Güçlü olandan korkarlar ve kaçarlar. Bilinçli olarak yaptığını söylemiyorum. Tamamen bilinç dışı olarak gerçekleşir her şey. Buna inan. Başkasından bekleme, kendinden başla sevmeye. Seni aldatan aslında kendini aldatır. Kendini sevemediğin zamanlarda başkasının seni sevmesini beklemek, kendini aldatmanın başka bir şeklidir. Aslında seni aldatan kimdir? Bu sen olmayasın? Onu suçlamayı bırakmalısın, önce kendinden başlamalısın, affetmeye...

ÖNCE KENDİNDEN BAŞLAMALISIN AFFETMEYE...


Annenden aradığın yakınlığı ve sevgiyi alamamış olabilirsin, belki baban ile de çok yakın olamadığını düşünmüşsündür. Ama, sevgiyi hak etmediğini sakın düşünme. Bu senden kaynaklanmıyor, onlar sevgiden nasibini alamadığı için yapamıyorlar. Sen sevgiden yaratıldın ve sevgiyi her zaman hak edensin. Önce bunu iyi anlamalısın. Sonra kendini sevmeyi öğrenmelisin. Kendini sevemediğin her an, 
seni gerçek anlamda hiç kimse sevemez. Bunu yapmak istese de yapamaz insanlar. Önce kendini sen sevmelisin ki, senden yayılan sevgi, sevgi dolu bir insanı sana getirsin. Bunu yapamadığında, sevgiden uzak bir insanı hayatına almaktan başka çaren kalmaz. Bilinçli olarak yaptığını söylemiyorum. Tamamen bilinç dışı olarak gerçekleşir her şey. Bana inan. Başkasından bekleme, kendinden başla kendini sevmeye. Seni aldatan kendini aldatır. Kendini sevemediğin zamanlarda başkasının seni sevmesini beklemek, kendini aldatmanın başka bir şeklidir. Aslında seni aldatan kimdir? Bu sen olmayasın? Onu suçlamayı bırakmalısın, önce kendinden başlamalısın. Affetmeye...

MUHTEŞEM BİR VARLIK, YANİ İNSAN....

İnsanoğlu gerçek potansiyellerini kullanabildiğinde muhteşem bir varlık haline dönüşüyor, bu çok heyecan verici bir deneyim, asıl amacımız gizli-saklı ama içimizde yaradılıştan beri mevcut potansiyellerimize ulaşmak ve tekamül olmalı...

BÜTÜNLÜĞÜN İNŞASINDAKİ ROL...

"Geçmişimde yaptığım, bugün ve gelecekte yapacağım her seçim ile bütünlüğün inşasında aktif rol oynadığımın farkına vardım. Ya sen?"

QUANTUM TOUCH - KUANTUM DOKUNUŞ, KOLAY ÖĞRENİLİR VE UYGULANIR...

QUANTUM TOUCH - KUANTUM DOKUNUŞ ŞİFASI
 
Quantum Touch-Kuantum Dokunuş doğal şifadır, öğrenmesi kolay, ama güçlü bir yöntemdir. Herkesin, kendisine ve başkalarına yardımcı olmak için doğuştan gelen bir yeteneği vardır. 


Quantum Touch-Kuantum Dokunuş Tekniği; çeşitli nefes ve enerji farkındalık egzersizlerini birleştirerek yaşam gücü enerjisine (Life Force, Chi, Ki, Biyoenerji, Prana, Orenda, Mana, vb) nasıl odaklanacağımızı ve bu enerjiyi yükselteceğimizi bize öğretir. 

Quantum Touch-Kuantum Dokunuş Enerji Tekniği Uygulayıcıları, vücudun kendi iyileşme sürecini kolaylaştırmak, yaşam gücü enerjisini yükseltmek üzere eğitim alır ve bu teknikleri uygulamasını doğrudan tecrübe ederek öğrenirler. 

Sevgi şifanın özüdür, sevgimizin hayal edebileceğinizden çok daha fazla etkisi vardır. Sevginin olanakları gerçekten olağanüstüdür. Her şey sevgi ile başlar.

Hüseyin Turgut Sayın
Quantum Touch - Kuantum Dokunuş
Instructor&Practitioner/Eğitmen-Uygulayıcı

KUANTUM DOKUNUŞ, ŞİFAYI SEN DE GERÇEKLEŞTİREBİLİRSİN....

Reiki ve Quantum Touch Eğitimleri alarak şifa çalışmalarına başlayan bir Öğrencim az önce bir haber ulaştırdı. Şimdi bunu sizinle paylaşıyorum;

''Turgut Hocam Merhaba, pazar akşamı boğazında modülleri olan arkadaşıma enerji çalışması yaptım, çalışmadan sonra modül küçüldü, arkadaşım da inanamadı, çok rahatladığını söyledi, pazartesi biyopsiye gittiğinde modül yırtılmış ve kanama olmuş, doktor biraz ağrı yapar geçer demiş, şimdi her gün uzaktan da enerji göndermeye devam ediyorum, paylaşmak istedim :)''

Çok sevindim, harika bir iş çıkartmışsın, tebrikler, teşekkürler İlahi Kaynağa, Sana ve Şifayı alarak kendini iyileştiren Dostuna Değerli Kardeşim...


Evet, Şifa yanımızda ve bizi bekliyor, eğer gerçekten almayı istiyorsanız o hazır.
Bunu yapabilir, kendinizi ve dostlarınızı şifanın kaynağı ile buluşturabilirsiniz.

13 Kasım 2012 Salı

SEN IŞIKSIN, ANLAMALISIN...

Sen ışıksın ve yaydığın ışığın farkında değilsin. Sen ve ben her an etkileşim halindeyiz. Yaşadığımız her an atomaltı düzeyde yaydığımız ışınımlarla; bilgi, titreşim, sevgi alış-verişi yaşıyoruz. Etrafımızda mevcut elektro-manyetik alanımızla, aynen antenler gibi bir yandan alıyor, diğer yandan veriyoruz. Yarattığımız Ortak Morfik Rezonans Alanı içinde ya huzur içindeyiz ya da korku ve endişelerin kucağındayız. Ya açık havadaki saf oksijeni çiçek kokuları arasında soluyor, ya da eski bir kıraathanenin sigara dumanları arasında zorlukla nefes alıyor gibiyiz. İçinde bulunduğun durumun meydana gelmesine etki eden bir fert olduğunu, yaratımı etkilediğini fark ederek önce kendinden başlamalısın değişim ve dönüşüme, yaptığın ve yapacağın her seçim ile bütünlüğün inşasında rol oynadığını anlamalısın.

MATRİX ENERGETİCS - MATRİX ENERJİSİ - BİR TECRÜBE...

''Merhaba Turgut Hocam,
Öncelikle bana insan olduğumu hatırlatığınız için çok teşekkür ederim. İçimde bir Yaşam Enerjisi var bunu anlatmaya kelimeleri bulamıyorum. Aşk sarhoşu oldum resmen. Yaşamayı daha çok seviyorum. İşte bu diyorum, aradığım şey bu. Siz onu bana geri verdiniz. Ayrıca, ben önceleri su hiç içmezdim. Şimdi bir su içiyorum, anlatamam. Meğerse suya ne kadar hasretmişim onu anladım. Daha bir çok güzel şeyler yaşıyorum. Size ne desem, ne anlatsam az gelir. İyi ki sizi tanımışım. Enerji yatağına uzandığımda ruhsal bir alan hissettim ve bana bir ses bizimlesin, seni seviyoruz, onlara sizinleyim dememi istediler ben de tekrarladım içimden ve sonra sen bize aitsin dediler. O güzel yüreğinizi bana açtığınız için çok minettarım sizi çok seviyorum.'
'

NE KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNUN FARKINDA MISIN?


Senin bedenin 70 trilyon hücreden oluşuyor. Bunu biliyor muydun? Bu hücrelerin her biri seni can kulağı ile dinliyor ve onlar seni çok seviyor. Onlar hem kendileri için hem de senin için yaşamlarını sürdürüyor. En çok da seni önemsiyorlar, senin bütünlüğün için kendilerini feda etmekten asla imtina etmiyorlar. Sen onlar için adeta bir Tanrı gibisin. Onlara yön verecek olan sensin, uzun yaşamak ist
iyorsan, daha az hastalanmayı arzu ediyorsan onlara güzel mesajlar iletmelisin, neşeli olmalısın, ağzından-dilinden olumlu-sevgi dolu sözcükler çıkmalı ve kendini çok sevmelisin yaşamdan keyif almalısın, var olan bütün varlıklarla sevgiye dayalı bir iletişim içinde kalmalısın. Evrenin yaratıcısı, her yerde var olan, tüm varoluşa hakim olan Yüce Tanrının kendini sevmediğini düşünebilir misin? O zaman ne olurdu hayal edebilir misin? Tamam da sen bunu kendine neden yapıyorsun? Bunu yaptığında ne gibi etkiler yaratıyorsun? Farkında mısın?

KENDİNE DEĞER VER, SAYGI DUY, YALNIZ OLMADIĞINI BİL...

''Kendine değer ver, kendini sev, kendine saygı duy, yalnız olmadığını bil, sevildiğini anla, etik değerlerine sahip çık, kendinden asla vazgeçme, ne kadar önemli olduğunu hep hatırla, sevmeyi-sevilmeyi doğuştan hak ettiğini unutma, kimse tar
afından (ödün vererek) sevilmeyi bekleme-bunu yaparken farkına var, koşul koymadan sevmeyi öğren, kendinden başlayarak affetmeye başla, hata yapmaktan korkma, hatalarından ders al, yaşamı sevgiyle kucakla, yaşamın seni kucaklamasına izin ver, sadece vermekten vazgeçerek almayı da öğren, yeri-zamanı geldiğinde 'hayır diyebilmeyi' doğal hale getir, kendini geliştirmek için eyleme geçerek yapmakta gerçekten zorlandığın şeyler üzerinde deneyler yap, gelişmeye açık ol, katı olmaktan esnek olmaya doğru geçiş yap, kibirli olmaktan vazgeç...'' 

İÇİNDEKİ GÜCÜ BİL ONUNLA OYNA...

''İçindeki gücü öğren onunla oyunlar oyna ve sevgini gönder, içindeki çocuğun gülmesini sağla ve ona hak ettiği değeri, sevgiyi vermeyi ihmal etme, yapmaktan keyif aldığın konularda küçük bir çocuk gibi ol, neşe ve heyecanını kaybetme, niyetinin gücüne inanarak hayatın ona karşılık vereceğini anla, neyi gerçekten çok severek yapıyorsan onun zaten gelişeceğini bil, sevmediğin bir şeyi (ne uğruna olursa olsun) yapmak zorunda olmadığını anla, bolluk ve bereketin hemen yanı başında olduğunu gör ve onu neden alamadığını sorgula, asla kimseyi suçlamadan başına gelen her olayda nerede hata yaptığını anlamaya çalış, zannederek yargılarda bulunmadan sormayı-konuşmayı-öğrenmeyi seçmekten keyif al, sevgiden ayrışma-korkuya bulaşma..''

FARKINDA MISIN, BULAN MI YOKSA KAYBOLAN MISIN?

''İçinden geleni hisset, hissettiklerinden bahset, saf gerçekliğin olduğu alanlara yolculuk yap, bu yolculuklar arttıkça daha da yaklaştığını göreceksin varmak istediğin yere. Nereye varmak istiyorsun, neyi amaçlıyorsun, saf niyetinle gerçek hayat amacının ne olduğunu tartabiliyor musun kalbinde? Sevgi mi var yoksa korku mu var yüreğinde? Ağırlık mı yoksa hafiflik mi hissediyorsun gönlünde? Nereye gidiyorsun, sen neye hizmet ediyorsun? Farkında mısın, bulan mı yoksa kaybolan mısın?''

12 Kasım 2012 Pazartesi

THE RECONNECTION - DR. ERİC PEARL'E TEŞEKKÜR...

Gerçek bir Üstad, Eğitmen, Şifacı, Doktor, Onun adı Dr. Eric PEARL,
The Reconnection'un kurucusu ve Dünya üzerindeki gerçek anlamda tek Eğitmeni...


The Reconnection ise hakikaten güçlü bir Enerji Şifa Sistemi. 2005 yılında Dr.Eric PEARL Türkiye'ye ilk defa geldiğinde Nilgün SARAR Hocam ile birlikte inanılmaz sayıdaki katılımcıya ilk eğitimlerini unutulmaz bir şekilde, keyifle yaptılar.


 O andan bu güne pek çok insana uygulamalar yaptım, değişimleri gördüm. Ağlayanlar, gülenler, titreşenler, kolunu-bacağını oynatanlar vb. çok oldu ama aslında önemli bir şey oldu, bu insanlar unuttukları, hatırlamadıkları 'İçsel Enerjileri' ile Öteki Taraf ile olan bağlantılarını tekrar fark ettiler, hissettiler... 

İçsel Dünyalarında renkler gören, sesler duyan, kokuları algılayan, odada yalnız olmadığımızı, başkalarının da şifaya yardımcı olduğunu hisseden, yerden yükselen, dağların üzerinden, denizlerin-ırmakların altından uçarak seyahat yapanlar oldu. Şifa bazen aniden, bazen de yavaş yavaş geldi, bazen de onların beklediği anlamda gelmedi, ama bir şeyler hep değişti-dönüştü ki bu süreçte ben de eski benden yeni bene dönüştüm... Belki de asıl olması gereken de bu idi. Kim bilir? 

Bu vesile ile şifaya aracılık eden onu bizimle tanıştıran Üstad Şifacı Dr. Eric PEARL'e ve Onu Türkiye'ye ilk defa getirip bizlerle buluşturan Sevgili Hocam Nilgün SARAR'a içten sevgi ve saygılarımla...

8 Kasım 2012 Perşembe

HAYATA HİZMET EDENE, HAYAT YARDIM EDER...

Bazen küçük bir adım, büyük bir netice doğurabilir. Önemli olan yürekten gelen saf niyettir. Beden ne kadar küçük olursa olsun, niyet saf, temiz ve Bütünün ortak çıkarlarını koruyacak, genişletecek ve yükseltecek kadar büyük ise Evrenin Gücünü de arkana aldığının farkına varabilirsin artık. Bunu bildiğinden emin olarak, eyleme başladığında da Hayat tüm kollarıyla sana yardımına koşacaktır. Hayata Hizmet edene, Hayat her zaman yardımcı olur, yağmurda bile. Bunu görmek istiyor musun?

7 Kasım 2012 Çarşamba

MEDİTASYON YAPARKEN NEFESİNİ İZLE...

Meditasyona başlamadan önce rahat bir yer ya da koltuğa otur, ellerin filmdeki gibi bağla, düşünceler geldiğinde nefesine odaklan, karnından nefes alarak her düşünce geldiğinde nefesine dön ve izlemeye devam et, en önemli anahtarın nefesini izlemek olduğunu unutma...

MEDİTASYON VE HASTALIK...

Meditasyon sırasında akan hayat enerjisi, eterik bedendeki blokajları, bozulmaları ortadan kaldırarak, şifalanmaları, iyileşmeleri sağlamaktadır. Hastalıkların altında akışı bozulan enerji bedeninin olduğunu hatırlamalıyız. Kendi şifamız için meditasyon çok faydalı bir araçtır.

ŞİFAYI ALAN KİŞİ ÇOK ÖNEMLİ...

Bazen şifayı alan kişi, aslında şifayı istemiyor bile olabilir, çünkü hastalığın o kişiye kazandırdığı şeylerden bilinç altı dünyasında vazgeçmek istemiyor olabilir, şifa enerjisi akıllıdır ve bunu bilir ve şifa gerçekleşmeyebilir... 

Önemli olan saf-gerçek niyettir, bilinçli niyet değil, her zaman bilinçaltı niyet geçerlidir ve Enerjinin Yüksek Zekası bunu hemen anlar, hatta ben de anlarım ve şifayı alan kişi, bilinçaltı düzeyde şifayı istemiyorsa çalışmayı bitiririm...

GELİŞİM ŞİFADA DA DEVAM EDİYOR...

‎''Gelişim Şifada da devam ediyor, her alanda olduğu gibi. Bunun yanı sıra; Uygulayıcının algı düzeyi, uygulamayı yapış şekli de şifayı etkiliyor, diğer taraftan şifayı alan kişinin duygusal, zihinsel yapısı, gerçek niyeti asıl çalışmayı etkileyen faktör olarak karşımıza çıkıyor.. Asıl şifacı, şifayı alan kişidir bunu yazılarımda hep anlatıyorum...''

O HER YERDE...

''O her yerde ve her zaman seninle ve seni senden daha iyi tanıyor ve neye gerçekten ihtiyacın olduğunu biliyor, seni senin sandığından daha çok seviyor, hatta senin kendini sevdiğinden bile fazla. Çünkü O kendini çok seviyor...''

BAĞLANTI VAR, BİLİYORUM, SEN DE BİLECEKSİN, BENİM GİBİ...

Bağlantı var. İnsanı maddeden manevi alana bağlayan bir bağlantı var. Göremediğimiz, duyamadığımız, tadamadığımız, dokunamadığımız ve koklayamadığımız. 

'Fiziksel Bedenimiz' ve onun içinde her an akan 'Enerji Bedenimiz' var. Birbirini etk
ileyen ve etkileşim içinde olan. Bunların yarattığı bir 'Bütünlük' var. Bu bütünlüğün bağlantıda olduğu çok daha büyük bir 'Bütünlük' var.

Bu büyük bütünlük etkiliyor kendinden daha küçük bütünlüğü. Yerden, Gökten, Sağdan, Soldan, her taraftan, her boyuttan; Elektriksel, Kimyasal, Fiziksel, Duygusal, Ruhsal, Manyetiksel ve daha fazlası.

Ama küçük bütünlük de kendisinden daha büyük olan bütünlüğü etkiliyor, kendince. Bir Alış-Veriş var. Akan, durmaksızın...

Bu var. Gerçekten var, bana inan demeyeceğim, ama ben var olduğunu biliyorum diyorum sana. Bak inanıyorum bile demiyorum. Çünkü sadece inanırsam bir gün inancımı kaybedebilirim. Öyle değil mi? Ben, 'Biliyorum' demeyi seçiyorum her zaman. Neden? Çünkü biliyorum. Bildiğimi biliyorum.

Sen de bileceksin zamanı geldiğinde, çünkü sen de aynı potansiyele sahipsin benim gibi. Sen ve ben yani biz, hepimiz...