16 Mart 2012 Cuma

BİRAZ SU, ÇIKMAYAN CANA CAN KATTI...

''Doğa geri dönmeyi sevdigimiz yerdir ve doğa sesin, enerjinin, titresimlerin ögretiminde çok önemlidir. Evinize doğayı buyur ettiginizde, doğayı kendi bütün formunda getirmeye çalışın. Bundan dolayı, kesilmiş çiçekler yerine, evinize saksı çiçekleri alın. Saksı çiçekleri bedeninizin bütünlüğünü destekler. Onlar sizi destekler, çünkü toprağın içine köklenmişlerdir ve bundan dolayı onların büyüme süreci sizin büyüme sürecinizi destekler. Siz bu bitkileri beslerken, kendi büyümenizi besliyorsunuz ve evdeki bitkiler kendi spritüel büyümenizi beslemeyi sembolize eder.''

Evet, Değerli Yükselmiş Üstad Kuthumi, böyle anlatıyor bildirisinde. 

Annem çok sever çiçeklerini ve onlar için kilometrelerce yolu otobüslerde ve trenlerde giderek kat eder. Hiç yüksünmez, bazen birden hatırlar ''Aaaaa ne oldu benim güzel çiçeklerim, ne kadar zamandır sulamıyorum onları, yok benim gitmem lazım oğlum'' diyerek yollara düşer ve kavuşur sevgililerine. Evet onun için sevgilidir çiçekler, çocukları gibi sever onları da ve konuşur onlarla, elleriyle okşar başlarını ve onlar açtıkları renkli çiçekleriyle ona selam ve sevgilerini gönderirler. Bunu daha evinden içeri girer girmez hissedersiniz. Ne güzel bir duygu, çiçekleri sevmek...

Hiç unutmam, o zamanlar İzmir'de Mavişehir'de oturuyorduk, isteyerek tayinle bir Bankacı olarak gittiğim bir dönemdi ve çok sevdim İzmir ve İzmir'de yaşayan insanları. Annemin getirdiği bir sarmaşık tarzı, sadece yeşil yaprakları olan bir çiçek vardı, ama deli gibi birden büyüyen bir çiçekti, Annem gittikten sonra balkonda ben bazen suluyordum bu çiçeği. Bir zaman sonra unutmuşuz ki çiçek susuzluktan kurumuş gitmişti, belki de tatil dönüşü idi, şu anda hatırlamıyorum. Kup kuru olan çiçeği çöpe atmak için elime aldım ve içeri giderken içimden bir sesin ''Biraz su vermem ve beklemem gerektiğini'' söyledi sanki, hissettim bunu... ''Eeee dedim ne olacak, bir deneyelim bakalım, hiç umut yok ama?''  Gittim  ve çiçeğin saksısını doğrudan çeşmenin altına koyup suyla dolmasını bekledim, suyu biraz süzüldükten sonra da her zamanki yerine koydum. Unuttum gitti, aradan biraz zaman geçmişti ki çiçeğin yanına gidince öldü sandığım deli sarmaşığın coştuğunu yem yeşil bir şekilde aşağıya sarkmaya bile başladığını gördüm... İnanılmaz bir sevinç yaşadım ve kendimle de gurur duydum, iyi ki içimden gelen sesi dinlemiştim. İçime büyük bir ilham geldiğini hissettim, ''Demek ki en son anda bile hayata, yaşama ve yaşama sevincine inanmak-güvenmek lazım, son bir şans bile olsa, mantıklı zihnimizle umut kalmadığını düşünsek bile, içten gelen sesleri, umudu korumak lazım'' diye düşünmeye başladım.

Annem gibi o sarmaşığa her baktığımda, başını okuyor ve canım benim diye seviyordum ve ondan bana gelen sevinç çığlıklarını ve sıcak sevgiyi duyup-hissedebiliyordum... Onunla birlikte  ben de canlanmış, hayata yeniden sarılmıştım...

Yaşam her daim canlı ve bizimle iç içe ve konuşuyor içimizle, eğer dinlemeyi bilirsek, mutlu da ediyor...

Teşekkürler Yaşama ve onu Yaratan Tanrıma....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder